Bütün dünya Donald Trump’ın nasıl biri olduğunu ve kafasının nasıl çalıştığını biliyor. Devlet işlerine de özel hayata da her şeye iş insanı olarak bakıyor. Bu onun kendi kendine yarattığı karakter özelliği.
Bu özelliğini dikkate alıp ilk harekete geçen Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski oldu. Daha geçen eylül ayında, henüz Trump seçimi bile kazanmamışken ona gitti, “Ukrayna’ya yardım edersen ülkemin değerli madenlerini Amerika ile paylaşırım” dedi.
O güne kadar Ukrayna’yı her an harcayabilir ve bütün gücünü Rusya ile barışmaya verebilir gözüken, “Ben bu savaşı bir günde bitiririm” diyen Trump’ın birden gözleri parladı.
Tabii şu anda Ukrayna Cumhurbaşkanı belki böyle bir öneri yaptığına pişman ama henüz pazarlık bitmiş değil, havada uçuşan hakaretler ve Rusya övgüleri Trump’ın bu pazarlığı yürütme biçimi olabilir.
Pazarlık masasında Ukrayna’nın bileğini bükmek için pireyi deve yapmak, bir pire için yorgan yakmak Trump’ın karakterinin tamamlayıcı özellikleri. Nasıl iş hayatında kalıcı dostluk ve düşmanlığın olmadığını, paranın konuştuğunu biliyorsa, ülkeler arası ilişkilere de böyle bakıyor, “Amerika’nın kalıcı dostu veya düşmanı yok, sadece çıkarları var” diyor.
Hatırlayın 2018’de bize ne yaptığını? Rahip Brunson’u kurtarmak için ülkemizin ekonomisini batırmakla tehdit etti, “Sizi mahvederim” dedi. Türkiye hem mahvoldu hem de Rahip Brunson’u verdi. Doların fiyatı 8 liraya kadar tırmandı o zaman.
Bu dönemde Ukrayna tek örnek değil. Rusya baktı Ukrayna bu işten kazançlı çıkabilir, onlar da Trump’a benzeri maden işletme önerilerinde bulundular, kendi işgalleri altındaki Ukrayna toprağındaki madenleri vermeyi önerdi onlar da.
Hindistan Başbakanı iki hafta önce Washington’daydı, onunla yapılan ekonomik anlaşmalar da müthişti. Trump bu işi seviyor.
Nitekim geçen döneminde Tayyip Erdoğan’la aralarında en büyük yakınlaşmanın olduğu zaman, iki liderin ABD-Türkiye ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkartmayı konuştukları zamandı. Trump bunu o kadar ciddiye aldı ki, o zamanki Ticaret Bakanını iki kez Ankara’ya yolladı. Ticaret hacmi 100 milyar olmadı ama yükseldi. Şu an iki ülke arasındaki ticaret hacmi 30 milyar doların üzerinde, üstelik Türkiye’nin minik bir ticaret fazlası da var bu ülkeye.
Trump’ın bu iş kafasına hitab etmek, ondan bazı siyasi iyilikleri görmeyi beraberinde getirebiliyor. Bunu da herkes biliyor. İyi bir pazarlıkçı olarak bilinmek isteyen Trump, bazı siyasi iyilikler karşılığı para kazanmayı seviyor.
Esasen bu kafa yapısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da ona benziyor. Zaten iki liderin aralarındaki onca badireye rağmen bu kadar iyi anlaşması da sanki bu yüzden. Dünyaya ve anlaşmazlıklara bakışları benziyor; ikisinin de ne kalıcı dostu var ne düşmanı. Öncelik hep kendilerinde.
Dün bir yakınımla bu konuyu konuşurken neredeyse aynı anda ikimizin de aklına aynı şey geldi: Ya Tayyip Erdoğan, elde etmek istediği bazı siyasi kazanımlar karşılığında Trump’a Kanal İstanbul’u teklif ederse?
Gazze şeridine bir emlak geliştirme projesi olarak bakan, huzurunda açıklanan 500 milyar dolarlık Stargate adlı veri merkezleri projesinin bile bilgisayar kısmıyla değil aklının daha fazla erdiği inşaat kısmıyla ilgilenen Trump, Kanal İstanbul gibi dünya çapında bir emlak geliştirme projesinin üstüne atlayabilir.
Kanal İstanbul, burada daha önce yazdım, sadece ve sadece bir emlak geliştirme projesi. Türkiye’nin emlak pazarı bundan 5-6 yıl önceki canlılığının çok gerisinde, o yüzden Kanal İstanbul da şimdilik uyumaya terk edilmiş durumda.
Ama Cumhurbaşkanlığı burayı Trump’a ve Amerikan sermayesine pazarlayabilir; karşılığında da mesela F-35 programına geri dönmeyi, Basra’dan başlayıp Türkiye’ye uzanan Barış Yolu Projesine destek almayı vs isteyebilir.
Paranın konuştuğu, devlet adamlarının gözünü paranın bürüdüğü zamanlardayız, olmaz olmaz dememek lazım.