‘Kayıp Alfabe’ sergisindeki eserlerin bana verdiği duygulardan yola çıkarak bir değerlendirmeyi bu köşede 16 Şubat 2025 tarihinde ‘Estetikle felsefeyi bir araya getiren büyük sanatçı Ahmet güneştekin’ başlıklı yazıda yapmıştım
***
ama o sergide bir başka yön de dikkatimi çekmişti. Daha sergi alanının kapısına yaklaşırken çok sayıda insanın heyecanla sergiye ulaşmak için yolda olduklarını görmüştüm.
***
sergi alanını gezerken bir yetkiliye sadece bugüne özgü mü bu insanların ilgisi diye sordum.
değilmiş, hemen her gün ziyaretçiler akıyormuş sergiye.
sergiyi gezerken gelmiş olan insanlara da dikkat ettim. sanatsever insanlar açısından müthiş bir demokratik çeşitlilik vardı ortada. toplumun her kesiminden yaşlı genç kadın erkek gerçek samimi bir ilgiyle izliyorlardı eserleri, notlar alan, eserlerin detaylarının fotoğrafını çeken, aralarında sergi hakkında sohbet eden insanlar vardı.
***
Güneştekin’in tüm sergileri böyle ilgi görüyor. örneğin İzmir’de düzenlenen ‘Gavur Mahallesi’ sergisi de ziyaretçi rekorları kırmıştı
bunu bildiğimden ve o gün sergi alanında gördüklerimden sonra bu ilginin nedeni üzerinde daha sonra düşünmeliyim diye kendime bir not almıştım.
***
Bu ilgi benim aklıma daha önce Alexander McQueen’in Savage Beauty sergisinde yaşananları getirdi. McQueen’in Metropolitan Museum of Art gibi bir sanat mabedinde sergi düzenleyeceği açıklanınca başlarda bir moda tasarımcısı ve desinatörün böyle bir müzede sergi düzenlemesinin yakışmayacağını düşünenler tepki göstermişlerdi.
***
Mayısın 4’ünden Ağustos 7’ye kadar süren sergiye ilgi muhteşemdi. Tam 661 bin 509 kişi gezmişti sergiyi bu bir rekordu. Hatta New York Times bu ilginin nedenini çözmek için sergiye sosyologlar göndermişti.
O binlerce kişi acaba neden o kadar ilgiyle gezmişti o sergiyi. bugün Ahmet Güneştekin için sormakta olduğum bu soruyu onlar için de sormak gerekiyor.
Bence Alexander McQueen’e o ilgiyi gösteren binlerce kişi sanatın illa da tuvalin üzerindeki resim veya kaidenin üstünde duran heykel ile olması gerekmediğini ve yeni olanı deneyen yeni formların ortaya çıkmasının önemini bilen insanlardı. Onlar sanatın alanının yeniden tanımlanmasında yapılacak yeni denemelere tamamen açıktılar ve o sergi temelden gelen bu yeni ruh haline kaliteli bir karşılık verebiliyordu.
Sergiyi gezen insanlarda bu post modern duyarlılık vardı, bu post modern duyarlılık kolay tatmin edilebilen bir ruh hali değildir, seçicidir ve zor beğenen bir ruh halidir o. Ve McQueen bir desinatör/sanatçı olarak bu arayışı tatmin edebilmiştir.
***
Savage Beauty sergisini gezenlerle ilgili bu düşüncem aynen Kayıp Alfabe sergisini gezenlere de uyuyor. Toplumun her kesiminden gelen bu muhteşem çeşitliliğin de bir post modern arayışı var.
Lyotard’ ın tanımladığı ‘post modern durum’ geçmişe ait hiçbir şeyi reddetmez aksine geçmişin eserlerinin, olaylarının orasından burasından aldıklarıyla bugün yeni olanı adeta kolaj yapar gibi ortaya çıkarır.
bizim insanımız da en azından sanatseverlerimiz eski türkiye-yeni türkiye ikileminden çıkmak istiyor. eski Türkiye’de de güzelliklerin olduğunu görüyor ve bunlara sahip çıkıp onları bugünün yeni olanıyla buluşturup ‘yeni yeniyi’ görmek istiyorlar
bu post modern insananların hayattan talebi kültürde sanatta böyleydi ama siyasetten de beklentileri bence böyle. Siyasette, sanatta olduğu gibi yeni fikirler istiyorlar ama bunun eskinin tamamen red edilmeden, eskiden iyi olanın da seçilip onun üstüne konularak yapılması beklentileri var.
Ahmet Güneştekin sanatıyla bu duygulara hem hem karşılık veriyor ve ayrıca bir büyük sentezini nasıl yapılması gerektiği üzerine yol gösterici de oluyor.
Güneştekin’in geleneği ‘gelene-ek’ olarak söylemeyi tercih etmesinin anlamı da bu bence: gelenekten gelenin üzerine eklemeler yaparak yeni olanı ortaya çıkarmak hem onun sanatının mesajı hem de sergiyi gezen insanların hayattan beklentileriydi.