İnsanlar olarak birbirimize yaşattıklarımızı düşündükçe, neden bu kadar sinirli, gergin, mutsuz ve yorgun olduğumuzu anlamak pek de zor olmuyor. Cumartesi akşamı kadim dostum Zeynep Altıok Akatlı ile sohbet ederken, ‘duygusal kirlenme’ kavramını keşfetmek, ifade etmekte zorlandığım pek çok duyguyu tanımlamamı sağladı.
İnsanların ve Dünya’nın duygusal olarak kirlenmesi, genellikle toplumsal ilişkiler, bireysel ve kolektif ruhsal durumlar, değerler ve kültürel değişimler üzerinden ele alınması gereken bir konu. Dünya teknolojiyle geliştikçe ve insanlar modernleştikçe, maalesef empati, hoşgörü ve saygı giderek azalıyor. Bunun yerine daha fazla stres, artan kaygı ve beraberinde yalnızlık duygusu yükseliyor. Tüm bunların sonucu ortaya çıkan duygusal kirlenmenin hem toplumda hem de bireylerde derin ve onarılmayacak izler bıraktığını düşünüyorum.
İçinizi açmaktan çekinmediğiniz kaç dostunuz var bir düşünün
Sokakta yürürken gözlerinin içinin gerçekten güldüğünü hissettiğiniz kaç kişi kaldı acaba? Asansöre binerken veya inerken iyi günler diyen birileri varsa ne mutlu size, ona sarılın. İçinizi açmaktan çekinmediğiniz kaç dostunuz var bir düşünün. Trafikte korna çalmadan araba kullanan ya da yaya iseniz size yol veren neredeyse yok. Sosyal Medyada hesap sorma, hakaret etme en doğal hakkımız diye düşünen ise çok. Sonuç olarak, bireysel çıkarlar ve hızla değişen toplum yapıları, insanlar arasında daha fazla kutuplaşma ve önyargıya yol açıyor. Anlık tepkiler ve yüzeysel iletişim, derinlemesine anlamak ve dinlemek yerine, daha çok birbirine karşı duvarlar örmeye neden oluyor. İnsanlar, birbirlerinin duygusal durumlarına karşı duyarsızlaşarak, çoğu zaman ilgisiz ve umursamaz bir tutum sergilemeyi tercih ediyor.
Duygusal kirlenme, sevgi, saygı ve anlayış gibi temel insani değerlerin azalmasına ve toplumsal ilişkilerin zayıflamasına yol açıyor. İnsanlar birbirlerine daha az güveniyor, bu da toplumsal yalnızlık ve izolasyonu körüklüyor. Aynı zamanda özdeğer duygusu zayıflıyor, insanlar kendilerine olan güvenlerini kaybediyor ve bu da onları daha kırılgan hale getiriyor. Özellikle sosyal medyanın, bireylerin duygusal durumlarını manipüle etme gücü, toplumsal değerlerin hızla erozyona uğramasına neden oluyor. Sonuç olarak, insanlar içsel huzur ve dengeyi kaybediyorlar.
Duygusal yüklerin birikmesi ayrı bir sorun. İnsanlar, yaşadıkları olumsuz deneyimlerini ve travmalarını genellikle içlerinde tutuyor. İçinizde birikenleri dış dünya ile paylaşmadıkça, çözüm aramadıkça bu duygular zamanla öfkeye hatta nefrete dönüşüyor. Ve beklenmedik yerde duygusal patlama riski yaratıyor.
İnsanlar duygusal olarak tükenmişlik hissiyle karşı karşıya kalabiliyorlar
Hem iş hayatında hem de kişisel yaşamda başarı, mükemmeliyet ve sürekli ilerleme zorunluluğu, ekonomik zorluklar, hayata yetişememe duygusu bireylerin psikolojik sağlığını derinden etkiliyor. Kaygı, stres ve depresyon gibi duygusal sorunlar, toplumsal bir salgına dönüşmüş durumda. Toplum, bu tür sorunlarla başa çıkmayı, onları kabul etmeyi ve üzerinde konuşmayı giderek daha fazla zorlaştırıyor. Bunun sonucunda, insanlar duygusal olarak tükenmişlik hissiyle karşı karşıya kalabiliyorlar.
Sokakta birbirine bağıran, evde karısını ve çocuklarını şiddetle cezalandıran, her tartışmayı çözümsüz bir kavgaya dönüştüren, sadece kendini düşünen, iş yerinde başarı uğruna iş arkadaşlarını ezip geçen insanlar, duygusal kirlenmenin ve içsel huzursuzluğun bazı somut örnekleri. Bu tür davranışlar, içsel birikimlerin ve çözülmemiş travmaların dışa vurumu olarak karşımıza çıkıyor. Bir insanın kendini ifade etme şekli, o kişinin iç dünyasında ne kadar acı ve karmaşa barındırdığının bir yansıması bana göre. Duygusal sağlığını yitiren bir kişi, ne yazık ki çevresindekilere de zarar vermeye başlıyor. Ve maalesef ki gerçek bir çözüm arayışı yerine öfke ve nefreti bir savunma mekanizması olarak kullanıyor.
Peki ne yapmalıyız?
Empatiyi Geliştirmek: Duygusal zekâ, empatiyi ve başkalarının hislerine duyarlılığı geliştirmek için önemli bir araç. Dinlemeyi ve anlamayı öğrenmemiz gerekli.
Duygusal Farkındalık ve Kabul: Kişilerin kendi duygusal durumlarını fark etmeleri ve onları kabul etmeleri, içsel huzura ulaşmaları için temel adımlardan biri. Bu süreçte psikolojik destek, terapi bu konuda önemli bir rol oynayacaktır.
Toplumsal Dayanışma ve Destek: Toplum, bireyin duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için daha dayanışmacı ve anlayışlı olabilir.
Değerler Üzerine Düşünmek: Sevgi, saygı, hoşgörü gibi evrensel değerleri unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Bu değerler, sağlıklı bir toplumun temel taşı olacaktır.
Sonuç olarak, toplumun duygusal olarak kirlenmesi toplumsal yapıyı, bireylerin ruh sağlığını ve genel yaşam kalitesini olumsuz şekilde etkileyen ciddi bir sorun. Ancak bu kirlenmeyi temizlemek de mümkün. Bireyler ve kültürler arasındaki ilişkiler yeniden yapılandırılırsa, empati, anlayış ve dayanışma gibi temel insani değerler yeniden canlandırılırsa daha sağlıklı, daha mutlu ve daha dengeli bir dünya yaratmanın yolunu açacaktır.
Bu konuda herkesin taşın altına elini koyması gerekiyor.
Ne doğru tespit yapmış değerli Murathan Mungan.
Biz Büyüdük ve Kirlendi Dünya…
Evet büyüdük ama dünyayı kirletmeden de yaşamının bir yolu olmalı.