İyi Ki Doğdum
14 Mart 2025

Bazı şeyler tartışılmaz, lafı dolandırmaya da gerek yok: İyi ki doğmuşum.

Beni bu dünyaya getiren, ilk nefesimle yaşamı kucaklamama vesile olan anneme sonsuz minnettarım. O ilk nefesle başlayan yolculuğum, acılarla, sevinçlerle, aşkla, kayıplarla, ihanetlerle, zaferlerle, yoksulluk ve zenginlikle yoğrularak beni ben yaptı.

Hayat, benden ne aldıysa yerine bir şey koymayı da ihmal etmedi. Bazen tökezledim, bazen yükseldim, ama her adımda hayatın hakkını vermeye çalıştım.

Son yıllarda bazı gençlerden şunu duyuyorum: “Bu giderek kötüleşen dünyaya çocuk getirme sorumluluğuna girmemek gerek.”

Belki de yanılıyorlar. Kim bilir, belki dünyaya getirecekleri çocuk, bütün devranı değiştirecek ve dünyayı iyileştireceklerden biri olacak. Karamsarlık, insanın kendi içinde inşa ettiği görünmez bir duvardır. Ben hiçbir zaman karamsarlığa prim vermedim, vermeyeceğim de. Bardağın yarısını hep dolu tutmanın faydasını gördüm.

Hayatı anlamlandırma yolculuğumda kitaplar hep en büyük yoldaşım oldu.

İlk okuduğum ve hâlâ başucumda tuttuğum kitap, Eleanor H. Porter’ın “Polyanna” adlı eseriydi. Ardından Hasan Âli Yücel’in “İyi Vatandaş, İyi İnsan” kitabı, düşüncelerimi şekillendirdi.

Zihnimde, ruhumda yeni pencereler açan sayısız kitapla büyüdüm. Hayatı, insanı ve dünyayı, kitapların ışığında anlamaya çalıştım.

Yıllar geçtikçe şunu fark ettim: Gerçek zenginlik ne bankalardaki rakamlarda ne de sahip olunan mülklerde.

(Tabii ki, bu aşamaya geldikten sonra böyle bir rahat açıklama yapmak nispeten kolay; 18 yaşında iken muhtemelen aynı şeyi söyler miydim, emin değilim. Zamanla hayata bakış değişiyor.)

Asıl servet, yanındaki insanlar. Seninle gülen, seninle ağlayan, yolculuğunda elini bırakmayan eşin, ailen, dostların… İnsan en çok sevdikleriyle biriktirdiği anılarda yaşar.

Türkiye’nin dört bir köşesinde ve dünyanın birçok yerinde yapmadığım iş, gitmediğim yer kalmadı. Aynı heyecanla yeni işler yaratmaya, icra etmeye devam ediyorum, son nefesime kadar da devam edeceğim.

Beni hayata bağlayan en büyük tutkularımdan biri de seyahat oldu.

Uzaklara gittim, tanımadığım sokaklarda kayboldum, bilmediğim dillerin melodisini dinledim. Her yolculuk, içimde yeni kapılar açtı. Bir yere ait olmamanın özgürlüğü, her yere ait olmanın zenginliğiyle birleşti.

Ve yazmak… Sadece yaşamak yetmez; yaşadıklarını anlatmak, aktarmak, paylaşmak da gerekir. Kelimeler, zamana bırakılan en güçlü izlerdir.
Hayat, biriktirdiklerin değil, paylaşabildiklerinle anlam kazanır. Sindirdiklerimi iki düzine kitaba, yüzlerce gazete ve dergi yazısına dönüştürdüm.

Tüm bunların yanı sıra, doğaya, yaşadığımız dünyaya, insana ve estetiğe duyduğum saygı her zaman ön planda oldu.

Dengeyi korumak, hayata zarafet katmak, büyük resme bakarken küçük detayları unutmamak… Bir binanın mimarisinden, bir şehrin dokusuna; bir giyim tarzından, ilişkilerdeki inceliğe kadar her şeyin bir ruhu vardır. Ve o ruha saygı göstermek, onu yaşatmak gerekir.

Ve işte, yeni bir yaşa böyle bir bilinçle adım atıyorum. Ama aslında sadece 15 Mart’ı değil, her sabahı yeni bir başlangıç, yeni bir doğum günü gibi yaşamayı seçiyorum. Çünkü hayat, takvimde işaretlenmiş tarihlerde değil, her yeni güne yeniden başlayabilme cesaretinde saklıdır.

Bugün, dün, yarın ve her gün… İyi ki doğmuşum, iyi ki varım, iyi ki yaşıyorum.

Ve sizler de öylesiniz.

Kutlamalarınıza, güzel dileklerinize şimdiden içtenlikle teşekkür ediyorum.

ÇOK OKUNANLAR