İlişkilerde romantizm mi daha önemli, yoksa hijyen? Görünen o ki, bazı çiftler için ayrı banyolar, birlikte yaşamanın altın anahtarı olmuş. Evet, yanlış duymadınız: banyo boşanması diye bir trend var artık!
Uyku boşanmasını duymuşsunuzdur—hani horlama ve yatak kavgalarından kaçınmak için çiftlerin ayrı odalarda uyuması meselesi. İşte banyo boşanması da bunun ıslak zeminde yaşanan versiyonu! “Mutluluk, ayrı lavabolarda mı saklı?” sorusu artık ciddi ciddi tartışılıyor.
Amerika’da bir iç mimar, 100.000 dolardan fazla harcayarak evine çift lavabo, iki ayna ve tabii ki iki ayrı tuvalet koydurmuş. Gerekçesi mi? “Eşimin sindirim alışkanlıkları zamanla değişti ve bir tuvalet yetmemeye başladı.” (Evliliğin karanlık tarafları diye bir belgesel gelse, sanırım ilk sahne bu olurdu.)
Bu fikri duyan çoğu kadın, “Ay, ben de istiyorum!” diye tepki veriyormuş. Erkekler mi? Onlar biraz daha umursamaz görünüyor. Kadınların “banyo boşanmasını” sahiplenmesi boşuna değil: Banyoda eşinin traş köpüğüyle kaplanmış lavabosuna, her yerde bırakılmış diş macunu kapağına ve ıslak havlusunu asla yerine asmayan alışkanlıklarına katlanmak zorunda olanlar genellikle onlar oluyor.
Ama burada asıl soru şu: Uzun bir ilişkide sıkılmamak mümkün mü?
İlk günlerde partnerinizin her hali tatlı gelirken, yıllar geçtikçe neden bazı alışkanlıklar tahammül sınırlarını zorlamaya başlıyor? Neden ilk başta sevimli gelen şeyler zamanla batmaya başlıyor?
Çünkü arzu, alışkanlıkla pek iyi anlaşamaz. Beynimiz yeniliğe, bilinmezliğe ve sürprizlere tepki verir. Ancak uzun ilişkilerde tahmin edilebilirlik kaçınılmaz hale gelir: Sabah kahvesini nasıl içtiğini, hangi kelimeleri sık kullandığını, dişlerini fırçalarken yüzünü nasıl buruşturduğunu bilirsiniz. Hatta bazen o kadar iyi tanırsınız ki, henüz yapmadığı bir şeyin sizi sinirlendireceğini bile öngörebilirsiniz!
Bu yüzden bazı çiftler fiziksel olarak küçük ayrılıklar yaratıyor: Ayrı odalar, ayrı tatiller, hatta ayrı banyolar! Ama burada kritik bir ayrım var: Bu ayrılıklar ilişkiyi canlandırmak için mi, yoksa sıkılmamak için mi yapılıyor?
Eğer uzun vadede arzuyu korumak istiyorsanız, tek çözüm banyoları ayırmak değil. Arzunun düşmanı birbirine yakın olmak değil, birbirini ‘otomatiğe almak’. Partnerinizi ezbere biliyorsanız, ilişkiniz bir zaman sonra bir kamu hizmeti gibi işlemeye başlar: Güvenli, stabil, ama heyecansız.
Peki, çözüm ne? Küçük bilinmezlikler yaratın: Partnerinizin her anını bilmek zorunda değilsiniz. Onu şaşırtacak şeyler yapın, bazen biraz gizem bırakın. Ayrı banyolardan önce, ayrı hayatlar yaratın: Partnerinizin hayatında sizden bağımsız neler var? Kendi hayatınıza ne kadar sahipsiniz? Yenilik ekleyin: Aynı restoranda aynı yemekleri yemek yerine, bilinmedik bir yere gidin. Yeni bir hobi deneyin, alışkanlık döngüsünü kırın.
Sonuç olarak, ilişkide mutluluğun sırrı bazen kişisel alanı korumaktan geçebilir. Ama unutmayın: Ayrı lavabolar aşkı güçlendirebilir, ama ayrı hayatlar aşkı bitirir. Eğer banyo meselesi gerçekten ilişkinizi kurtaracak kadar büyükse, belki de tartışmanız gereken asıl şey klozetin konumu değil, ilişkinin dinamiğidir.