‘Bahçeli’yi yorumlamam’ dedim, ama ısrar üzerine yorumluyorum
16 Nisan 2025

Bir gün önce bu köşede “Bakın, ‘100 milyon imza da toplasanız vız gelir tırıs gider’ anlamındaki cümleyi apaçık yazmış MHP lideri, neden İmamoğlu için de tam söylediği nedir onu yazmıyor ve bizi yorum yapmaya zorluyor ki” diye yazdım Devlet Bahçeli için ve Bahçeli’nin yazılı açıklaması hakkında yorum yapmayı reddettim.

Ama dünden beri ısrar kıyamet, en yakınımdakilerden hiç tanımadığım insanlara pek çok kişi “Tamam, ama…” diye başlayan cümlelerle önce kendi yorumlarını söyleyip benden kendileri gibi düşünüp düşünmediğimi öğrenmek istedi.

Tek tek cevap vereceğime buradan söylemeyi tercih ettim.

Devlet Bahçeli’nin yazılı açıklamaları anladığım bir zorunluktan kaynaklanıyor. Yaşı için bir hayli ağır bir kalp operasyonu geçiren MHP liderinin eskiden olduğu gibi kürsüden heyecanlı nutuklar atması bir süre için mümkün olmayacak. O yüzden kamuoyuyla yazılı iletişimi tercih ediyor Bahçeli, anlayışla karşılamalı, bir an önce sağlığını geri kazanmasını temenni etmeliyiz.

Fakat yazan Bahçeli ile konuşan Bahçeli arasında ciddi fark var. Yazılarını konuşmalarına göre çok daha ağdalı üslupla yazılıyor ve bir edebi çaba da fark ediliyor. Bir akademisyen veya siyasetçi gibi değil, doğrudan duygulara hitap eden bir şair gibi yazıyor Bahçeli, kelime oyunları yapıyor, cümleleri art arda sıraladığı metaforlarla uzatıyor.

Öyle olduğu için de söylediklerini yorumlamak, hatta “Burada ne demek istedi” diye sık sık araya girip tercüme etmek gerekiyor.

Oysa her tercüme bir yorumdur ve kök metinden bir ölçüde uzaklaşmayı gerektirir kaçınılmaz olarak. Yorum yaptıkça, hele aşırı yorum yaptıkça Bahçeli’ye hiç de muradı olmayan sözler yakıştırma, aşırı yorumlayıp kastetmediği şeyleri ona söyletme riski de artıyor.

Fakat yine de Bahçeli metinlerinin modern deyimle yapı-sökümüne ihtiyacı da ortada.

Ben Bahçeli’nin son yazılı açıklamasını okurken Ekrem İmamoğlu ile ilgili söylediklerinden çok erken seçim ihtimaliyle ilgili söylediklerine takıldım açıkçası.

Bahçeli’nin erken seçim istemediğini, “100 milyon imza toplansa dahi” erken seçim olmayacağını söylemeye neden ihtiyaç duyduğunu merak ettim. Öyle ya, Bahçeli’nin bu konudaki abdestini tazelemesine ihtiyacı yok.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son dönemde birkaç kez erken seçim olmayacağını açıkladı. Esasen onun da ihtiyacı yok ama onun söylemesini yadırgamadım: Çünkü erken seçim Erdoğan’dan talep ediliyor, onun “Hayır” cevabı vermesi çok da anormal değil.

Buna karşılık hiç kimse Devlet Bahçeli’den “Ülkeyi erken seçime götürmesini” istemiş değil, ama o yine de söylüyor: Hayır, erken seçime gitmeyeceğiz.

Neden peki?

Bir şeyi unutmayın, Bahçeli yazılı açıklamalarıyla bizimle konuştuğu kadar iktidar ortağı Tayyip Erdoğan’la da konuşmuş oluyor. Yani benim bugün yaptığım yorum çabasını yazılı açıklamayı görür görmez Tayyip Erdoğan da göstermiş olmalı.

Ben yorum için birkaç adım geriye çekilmeyi tercih edip bir akıl yürüttüm:

Devlet Bahçeli’yi yeterince demokrat bulmayan, ondan demokrasi beklemeyen çok sayıda tanıdığım var ama ben onlar gibi düşünmüyorum: Devlet Bahçeli gerek 2002’de herkesin o çok eleştirdiği erken seçim çağrısını yaparken, gerek 2017’de Türkiye’yi başkanlık sistemine geçiren anayasa değişikliklerinin kapısını aralarken ve gerekse 2018’de Tayyip Erdoğan’ı erken seçim yapmaya zorlarken hep rejim ve rejimin hukuki-demokratik meşruiyeti kaygısıyla hareket etti.

Daha açık söyleyeyim: Bahçeli bana göre 2002’de de, 2018 ve 18’de de “rejimin normalleşmesi”ni ve hukuki, siyasi meşruiyet açığının giderilmesini istedi.

2002’de siyasi meşruiyeti kuşkulu bir iktidar vardı, Bahçeli de onun parçasıydı ve o iktidar Türk milleti adına kalıcı etkileri olacak kararlar alıyordu. O meşruiyet açığı içinde birtakım ayak oyunlarından, yapay hükümet senaryolarından söz edilir olmuştu. Rejimin normalleşmesini, siyasi meşruiyeti tam bir iktidarın gelmesini istedi Bahçeli. 

Nitekim Kemal Derviş Programı adıyla bilinen ekonomik program bu sayede onay aldı ve halk Ak Parti’den bu programı uygulamasını istedi. Onlar da başarıyla uyguladı, hatta bugüne kadar süren iktidarlarının alt yapısını da o uygulama sağladı onlara.

Bahçeli’nin 2017’deki kaygısı da, beğenelim beğenmeyelim, benzerdi. Rejimi Anayasada hiç yetkisi olmayan Cumhurbaşkanı fiilen yönetiyordu, bu durumun siyasi ve hukuki meşruiyete kavuşmasını istedi Bahçeli. Alternatifi, yetki ve sorumluluğu olmayan cumhurbaşkanının (Tayyip Erdoğan’ın) ülkeyi perde gerisinden yönetmeye devam etmesiydi. Başkanlık sistemi tercihini beğenmeyebilirsiniz, ama fiili oldu bittiler yerine yazılı kuralları tercih eden bir lider Bahçeli.

2018’deki erken seçim çağrısı, 2017’deki Anayasa değişikliğinin mütemmim cüzüydü. Normalleşme, hukuki ve siyasi meşruiyet, biz beğenmesek de, Haziran 2018’deki seçimle sağlandı.

Şimdi de bir meşruiyet krizinin eşiğindeyiz aslında. Bahçeli “100 milyon imza da toplansa” diyor ama unutmayın ikinci seferdir bu imza toplama hadisesinden söz ediyor.

Söylemediği ve söylemeyi murad bile etmediği bir şeyi ona söyletmek istemem, ama Bahçeli sanki bu imza toplama meselesinden etkileniyor ve bunu Tayyip Erdoğan’ın siyasi meşruiyetine karşı en ciddi tehdit olarak görüyor.

Bundan sonrasını elbette Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tercihleri belirleyecek ama bana öyle geliyor ki Türkiye erken seçime biraz daha yaklaştı Bahçeli’nin son yazılı açıklamasıyla.

ÇOK OKUNANLAR