Hep birlikte tarihin çarpıcı bir dönemecinde yaşıyoruz.
Son birkaç aydır, Amerika’da Donald Trump’ın başkanlık görevine başlamasıyla birlikte tanık olduğumuz şeyler, biz Türkiye’de yaşayanlar açısından aslında son derece tanıdık.
Amerikan iş dünyasının Trump’a yanaşmak için gösterdiği çabayı da yakından biliyoruz; Trump’ın başkanlığı kendisine şahsi servet edinme çabası olarak kullanmasını da yadırgamıyoruz; Amerikan devlet kurumlarına liyakata değil sadakata bakarak yaptığı atamalar bize hiç yabancı değil; yeni yönetimin hemen hemen her şeyi kendi ideolojik bakışından değerlendirip bu ideolojiyi dayatması tanıdık.
Hatta Trump yönetiminin yaptığı bazı icraatlar bize “akılsızca” ve “Amerika’nın kendisine zarar verici” olarak gözüküyor ya, biz onları da kendi ülkemizden biliyoruz.
Trump’ın ve etrafının yaptıklarının hiçbiri bizi şaşırtmıyor.
Bu seviyedeki aşinalık, Türkiye’de uzun yıllarını ama gizli gizli ama açık açık Ak Parti ve Tayyip Erdoğan’a kızarak geçirmiş olanlara sadece büyük bir hüzün veriyor.
Çünkü bu kesimler açısından Amerika düne kadar “iyi örnek”ti; şimdi bu örnek ortadan kalkıyor.
Daha fenası var: Artık Avrupa da “iyi örnek” olmaktan giderek uzaklaşıyor. Rusya-Ukrayna savaşında Rusya karşısında yalnız bırakılan Avrupa, artık eskinin değerler Avrupası olmaktan uzaklaşacağı izlenimi veriyor.
Bu da Türkiye’nin muhalif kesimlerindeki yalnızlık ve hayal kırıklığı duygusunu daha da arttırıyor.
Kaldı ki bu kesimler için Avrupa her zaman nefes almak için ama kısa ama uzun süreliğine sığınılan bir yerdi, şimdi bırakın vize almayı vize randevusu bile alınamıyor.
O yüzden etrafta karamsarlık had seviyede; tanıdığım çok sayıda insan depresyon belirtileri veriyor.
Dünyamızın özgürlükler bakımın oldukça kötü bir döneme girdiği düşünülüyor ve çoğu insan tünelin ucunda bir ışık da olmadığına inanacak kadar kötümser.
Ben öyle düşünmüyorum.
Nedenlerini bölük pörçük yazmıştım aslında. Ben bugün Türkiye’de yaşananın da, dünyada yaşanmakta olanın da konjonktürel olduğunu ve gelip geçici olduğunu düşünüyorum.
Elbette bugün yaşananların veya bizim 23 yıldır yaşadıklarımızın kalıcı etkileri olacak ama bence o kalıcı etkiler daha ziyade bu dönemden elde edilen kazanımlar olacak.
Akıl yürütürken hep uzun dönemli eğilimlere bakıyorum. Bugün Donald Trump’ın şahsında temsil edilen ağır saldırı, aslında insanlığın uzun yüzyıllarda büyük mücadelelerle elde ettiği kazanımlara yönelik bir saldırı.
Sırf Trump saldırdı diye o kazanımların buhar olup uçmayacağını, aksine zamanını bekleyip yeniden geri döneceğini biliyorum. Bu kazanımların başında insan hakları kavramı ve hukuk devleti geliyor.
Daha dün Amerika’da normal şartlarda bir birine 180 derece zıt siyasi görüşlere sahip iki yüksek mahkeme yargıcı bir konuda aynı fikirdeydi: Amerikan toprağında bulunan herkes (buna turistler ve yasadışı yabancılar da dahil) Amerikan Anayasasının koruması altındadır.
Şu anda bu ilkenin ihlal ediliyor olması gelip geçici bir arıza. ICE adı verilen göçmen polisinin sokaklarda insan tutuklaması, kolundan tuttuklarını ülke dışına atması kalıcı bir uygulama olmayacak. İnsan hakları kazanacak sonunda.
Türkiye’yi düşünün. Hukukun bu denli araçsallaşması, yargının neredeyse kişisel hesaplaşmalarda kullanılır olması kalıcı olamaz. Biz bugünküne benzer bir delirium halini 1950’lerin sonunda Tahkikat Komisyonları ile gördük. O yüzden bu dönem bittiğinde, ki bence bitmesi o kadar uzak değil, ülkemizi büyük bir hukuk ve Anayasa reformu bekliyor. Türkiye, yargının bir daha bu şekilde araç olmasına izin vermeyecek ve gerçek yargı bağımsızlığını sağlayacak reformları en sonunda yapacak. İnsan hakları kazanacak sonunda.
Şu an herkese her şey çok karanlık gözüküyor olabilir ama bir şeyi hiç aklınızdan çıkarmayın: 2028’in sonunda Kasım ayında Amerika’da seçim yapılacak ve Trump dönemi sona erecek. 2029 başında Trump diye bir kişi kalmayacak.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Bakın, bizde hiçbir yerde haber olmuyor ama Amerika’da muhalefet kıpır kıpır. O yaşlı başlı Bernie Sanders ile New Yorklu genç solcu milletvekili Alexandria Ocasio-Cortez bir olmuş ardı ardına salon toplantıları ve mitingler düzenliyor, Amerika’da daha önce görülmemiş bir şey, bu toplantıların her birine onbinlerce insan katılıyor. Birkaç gün önce yapılanında müthiş bir şey oldu, polis Filistin’e özgürlük pankartı açan iki kadını salondan atınca salondaki binlerce kişi “Filistin’e özgürlük” diye bağırdı.
Bu iki Amerikalı siyasetçinin “Oligarşiyle savaş turnesi” adını verdikleri toplantıları dikkatle izlemeyi herkese öneririm.
Ne kadar farkındasınız bilmiyorum ama aslında aynı şey ülkemizde de oluyor. Bakın, Özgür Özel ve CHP bugün Yozgat’ta olacak. Evet, CHP kolay yerden, mesela İzmir’den başlamıyor bu işe, gidip Yozgat’ta, Ak Parti ve MHP’nin kalesi kabul edilen kentte yapıyorlar mitinglerini.
Görmemiz gereken şey şu: Siyasette her etkinin kaçınılmaz bir de tepkisi olur. Siz en büyük rakibinizi hapse attığınızda buna doğal olarak tepki gelir, üstelik o tepki hiç beklemediğiniz, hiç ummadığınız yerlerden gelir.
O yüzden, nasıl Trump’ın ve anlayışının günleri daha şimdiden sayılıysa Türkiye’de de Tayyip Erdoğan iktidarının günleri artık sayılı. En fazla üç yılı daha var ama bence çok daha erken bitecek o iktidar.