Amerika Birleşik Devletleri (ABD), II. Dünya Savaşı sonrasında kurduğu kurumsal sistemin ve küresel düzenin lideri olarak, neredeyse bir yüzyıldır dünya sahnesine yön veriyor.
Ancak son yıllarda bu liderliğin hem ahlakî hem de güç temelleri ciddi şekilde sarsılmakta.
Özellikle Donald Trump’ın Beyaz Saray’a ikinci kez dönüşüyle birlikte bu sarsıntı, küresel ölçekte daha derin bir türbülansa evrilmiş durumda.
Trump’ın “Önce Amerika” şiarıyla uygulamaya koyduğu politikalar, ABD’yi müttefiklerinden uzaklaştırırken, küresel güneyin gözünde güvenilmez ve bencil bir süper güce dönüştürüyor.
ABD artık sadece küresel güç olarak değil, ahlaki ve kurumsal liderlik bakımından da sorgulanır hale geldi.
Türkiye’nin Stratejik İkilemi
Türkiye, ABD’nin küresel etkisinin zayıfladığı bir dönemde, jeopolitik dengelerde önemli bir rol oynamaya devam etmektedir.
Küresel güçlerin rekabeti arttıkça, Türkiye’nin bu güçler arasındaki dengeyi nasıl kuracağı ve ABD ile olan ilişkisini nasıl yeniden şekillendireceği, kritik bir soru haline geliyor.
Özellikle Orta Doğu ve Avrupa’daki stratejik pozisyonuyla Türkiye, ABD’nin yerine geçmeye çalışan güçlere karşı bağımsız ve güçlü bir dış politika izlemenin yollarını aramayı ihmal edemez.
Ancak ABD’nin sarsılan liderliği, Türkiye’ye de büyük fırsatlar sunarken, aynı zamanda zorluklar da getirecektir. Trump’a güvenerek bir yaklaşım izlemesinin hayalkırıklığı yaratması kaçınılmaz.
Ekonomik Güçte Kan Kaybı
ABD hâlâ dünyanın en büyük ekonomisi olsa da, bu liderliği artık mutlak değil.
Satın alma gücü paritesine (SGP) göre Çin, 2020’li yılların başında ABD’yi geçmiş durumda. ABD’nin 2024 itibarıyla küresel GSYİH içindeki payı %14,76 seviyesine düşmüş durumda. 1999’da bu oran %21’di.
Küresel ticaretteki ABD payı da düşüş eğiliminde: 2000 yılında dünya ihracatının %12’sini gerçekleştiren ABD, bugün bu oranı %8’in altına indirmiş durumda.
Çin ise bu alanda açık farkla önde. ABD, yüksek teknoloji ihracatında bile Çin, Almanya ve Güney Kore gibi ülkelerle rekabet etmekte zorlanıyor. Trump’ın uygulamaya koyduğu korumacı ekonomi politikaları, serbest ticaretin kurallarını zorlayarak küresel tedarik zincirlerini sarsıyor.
Doların küresel rezerv para birimi olma konumu ise BRICS+ ülkeleri ve dijital para birimleri nedeniyle uzun vadede tehdit altında.
Askeri Güçte Artan Harcamalar, Azalan Etkinlik
ABD, 2025 yılı itibarıyla savunma bütçesini 895 milyar dolara çıkardı. Bu rakam, Çin, Rusya, Hindistan, Suudi Arabistan, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın toplam savunma bütçelerinden fazla.
Ancak bu devasa bütçeye rağmen ABD’nin askeri etkinliği azalmış durumda. Afganistan’dan çekilme süreci, Ukrayna savaşında Avrupa’yı öne sürerken kendisinin arkaya çekilmesi ve Asya-Pasifik’te Çin karşısında askeri caydırıcılığının sorgulanması, ABD’nin geleneksel “dünyanın jandarması” rolünü sürdürüp sürdüremeyeceği konusunda ciddi kuşkular yaratıyor. ABD’nin askeri etkinliğinin azalması, küresel dengelerde daha fazla boşluk yaratmakta, diğer büyük oyuncuların bu boşluğu doldurma çabalarını hızlandırmaktadır.
Trump, Küresel Güç Dengeleri Altüst Ediyor
Donald Trump’ın ikinci döneminin henüz ilk aylarında aldığı kararlar bile çok kutuplu dünya düzeninin hızla şekilleneceğinin habercisi:
– NATO ve Müttefiklerle Gerilim: Trump, NATO ülkelerine baskısını artırarak “savunma harcamalarınızı artırmazsanız sizi korumayız” mesajını yüksek sesle verdi. Bu durum, Avrupa ülkelerinde ABD güvencesine olan inancın ciddi biçimde sarsılmasına neden oldu.
– Çin’le Ticaret Savaşı ve Teknolojik Ayrışma: Trump, Çin’e karşı %60’a varan yeni gümrük tarifelerini hayata geçirdi. Huawei, TikTok ve Çinli firmalara yaptırımlar yeniden devrede. Bu, dijital demir perde döneminin başlangıcı olabilir.
– İklim ve Enerji Politikalarında Geri Adım: Paris İklim Anlaşması’ndan çekiliyor yeniden. Alaska’da yeni petrol sondaj sahaları açıldı. Fosil yakıt lobisinin etkisiyle yeşil dönüşüm adeta durdu. Küresel enerji hükümranlığı en önemli hedefi.
– Göçmen Karşıtı Politikalar ve Meksika Sınırında Sertleşme: Meksika sınırına yeniden asker sevk edildi. Sınır dışı politikaları hızlandırıldı. İçeride göçmenlik karşıtı gösteriler tırmanıyor.
– Orta Doğu’da İsrail Merkezli Siyaset: Trump, İsrail’e sınırsız destek politikasıyla Gazze savaşında adeta taraf oldu. Bu durum, Arap ve Müslüman dünyayla ilişkileri kopma noktasına taşıdı.
Küresel Güney, ABD Liderliğine Sırtını Dönüyor
ABD’nin gücünü en çok zayıflatan faktörlerden biri, Güney Yarımküre’nin (Küresel Güney) Washington’dan uzaklaşması oldu. BRICS+ oluşumu, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ve Afrika’daki Amerikan karşıtı eğilimler, bu kopuşun somut göstergeleri. BRICS ülkeleri, küresel GSYİH’nın %36’sını, dünya nüfusunun %42’sini temsil ediyor.
2024’te BRICS, aralarında Suudi Arabistan, Mısır ve Etiyopya’nın da bulunduğu yeni üyeleri kabul etti. Bu genişleme, ABD’nin liderliğinde şekillenen Bretton Woods düzenine alternatif bir ekonomik yapı oluşturuyor.
Küresel Güney’in bu hamlesi, ABD’nin küresel ekonomik ve siyasi liderliğine karşı bir itiraz niteliği taşırken, Türkiye gibi ülkeler için yeni fırsatlar ve zorluklar yaratıyor.
İçeride Demokratik Kurumlar Sarsılıyor
Trump, ikinci döneminde yargı bağımsızlığını sınırlamaya, basına baskıyı artırmaya ve federal kurumları kendi ideolojisine göre yeniden şekillendirmeye yöneldi.
Adalet Bakanlığı’na sadık isimler getirildi. Kongre’nin etkisi zayıflatılmaya çalışılıyor. 2028 seçimlerinin şimdiden “meşruiyet” tartışmalarıyla gölgelenmesi muhtemel. Bu içsel gerilimler, ABD’nin demokrasi ve hukuk devleti değerlerinin dünya genelinde sorgulanmasına yol açmaktadır.
Mesaj: Liderlikten İzolasyona Doğru
ABD’nin küresel liderliği, yalnızca askeri güç ve ekonomik büyüklükle değil; aynı zamanda evrensel değerleri temsil etme, meşruiyet ve güven verme kapasitesiyle mümkündü.
Ancak Trump döneminde bu değerlerin büyük ölçüde yıprandığı görülüyor.
Çin, Rusya ve AB gibi aktörler, ABD’nin boşalttığı liderlik alanlarını hızla doldurmaya çalışıyor. Küresel Güney’in yükselişi ise çok merkezli bir dünyanın kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.
Eğer ABD bu gidişatı tersine çeviremezse, bir zamanların süper gücü, yalnız ama güçlü bir “büyük ada”ya dönüşebilir.
Türkiye, bu küresel değişim sürecinde yalnızca bir izleyici olamaz. ABD’nin gerileyen gücü, Türkiye için daha çok çok kutuplu bir dünyada etkili olma imkânı sunarken, aynı zamanda yeni ekonomik ve güvenlik tehditleri de beraberinde getirebilir.
Yeni küresel güçlerle ilişkilerini geliştirmek ve bağımsız bir dış politika izlemek adına daha cesur adımlar atmak zorunda kalacak. Herşeyden önce de iç düzeninde kucaklayıcı, istikrarlı ve reformcu bir siyasi ve ekonomik çizgi izlemek zorunda, zira içeride zafiyet yüklü bir ülkenin dış dünyada esamisi okunmaz.