20. yüzyıl Latin Amerika edebiyatını belirleyecek olan dostluk, bir mektupla başladı.
Ocak 1966’ydı.
Gabriel García Márquez (o sırada hâlâ “Yüzyıllık Yalnızlık” üzerinde çalışıyordu) Meksika’dan, o sırada Paris’te olan Mario Vargas Llosa’ya ilk mektubunu yazdı.
Llosa’nın adesini ona, Şilili-Amerikalı gazeteci Luis Harss vermişti.
“Sevgili Mario Vargas Llosa: Luis Harss aracılığıyla sonunda adresinizi buldum, Meksika’da bulmak imkânsızdı, özellikle de Carlos Fuentes’in Avrupa ormanlarının kim bilir hangi bataklıkta kaybolduğu şu günlerde.
“Film yapımcısı Antonio Matouk, Luis Alcoriza’nın yönettiği ‘Kent ve Köpekler’i Peru’da çekme fikri konusunda çok hevesli…
“Burada ‘Yeşil Ev’i okumak için sabırsızlanıyoruz. Ne zaman yayınlanacak?
“Film projesi gerçekleşmese bile, bu mektubun iletişim kurmamıza fırsat sunmasından dolayı çok memnunum.
Saygılarımla, Gabriel García Márquez.”
García Márquez ve Vargas Llosa, bir buçuk yıl süren ve birlikte roman yazma fikrini bile tartıştıkları mektuplaşma sürecinin ardından, 9 Ağustos 1967’de Venezuela’nın başkenti Caracas’taki Maiquetía Havaalanı’nda ilk kez bir araya geldi.
Vargas Llosa, daha sonraları karşılaşma anlarını şöyle anlatmıştı:
“Onun Caracas Havaalanı’na indiği gece tanıştık; ben Londra’dan, o Meksika’dan geliyordu ve uçaklarımız neredeyse aynı anda inmişti.
“Daha önce mektuplaşmıştık ve hatta bir gün birlikte bir roman yazmayı planlamıştık ama bu birbirimizi ilk görüşümüzdü.
“O geceyi çok iyi hatırlıyorum: Uçak korkusundan dolayı – ki çok korkuyordu – perişan bir haldeydi, peşine düşen fotoğrafçılar ve gazeteciler arasında çok rahatsızdı.
“Arkadaş olduk ve oradaki kongrenin iki haftasını birlikte geçirdik.
“Bu büyük bir dostluğun başlangıcıydı… 10 yıldan az sürecek bir dostluğun.”
Vargas Llosa, Caracas’taki buluşmadan önce García Márquez’in yeni yayımlanan “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı romanı hakkında övgü dolu bir eleştiri kaleme almıştı.
Bu eleştiri, Llosa’nın Kolombiyalı yazara ve eserine olan hayranlığını başlatmıştı.
Bu hayranlık Eylül 1967’de Peru’nun başkenti Lima’ya yaptıkları ziyarette daha da belirginleşecekti.
Lima’da, “Latin Amerika’da Roman Üzerine Diyalog” ismiyle kitaplaştırılana kadar on yıllar boyunca fotokopi ve korsan baskılarla elden ele dolaşan sohbeti yaptılar.
O sohbette bulunanların (ve sonraki okurların) dikkatini çeken şey, o zamanlar daha tanınmış ve daha başarılı olmasına rağmen, Vargas Llosa’nın bir gazeteci gibi davranmasıydı.
Llosa’nın García Márquez onuruna Gabriel Rodrigo Gonzalo adını vereceği ikinci oğlu da bu Lima ziyareti sırasında doğmuştu.
Lima buluşmasından sonra iki yazar evlerine döndü.
Ancak çok geçmeden aileleriyle birlikte Barselona’da, kelimenin tam anlamıyla kapı kapıya yaşıyor olacaklardı.
Marquez, Mercedes ve iki çocuğuyla birlikte Kasım 1967’de Barselona’ya taşındı; yazarlarının başka işlerle uğraşmak zorunda kalmadan yazılarından para kazanmalarını sağlamaya çalışan Carmen Balcells’in desteğiyle.
Balcells, 1970 yılında eşi Patricia Llosa ve iki çocuğuyla birlikte Katalan başkentine taşınan Vargas Llosa’ya da aynı teklifi yaptı.
Böylece komşu oldular.
‘Llosa sınıfın en iyisi, Márquez ise bir dahi’
Vargas Llosa, Londra’da bir yandan bir sonraki uzun romanı “Katedralde Sohbet”i yazarken bir yandan da Kolombiyalı yazar hakkındaki uzun makalesinin tohumlarını atacağı García Márquez dersini hazırlıyordu.
1970 yılında, iki yıllık bir çalışmanın ardından, Kolombiyalı’nın çalışmaları hakkında yazılmış ilk büyük metin olan “García Márquez, Historia de un Deicidio” adlı kitabını tamamladı.
Aynı zamanda rakip olan iki meslektaş arasındaki bu cömertlik pek çok kişiyi şaşırttı.
Şilili yazar José Donoso İtalyan bir eleştirmenin kendisine bu konuda söylediklerini anımsıyor:
“İtalya’da Vargas Llosa gibi bir yazarın García Márquez gibi bir başka yazarın eserleri hakkında kitap yazması imkansızdır.
“Biri diğerinin kahvesine zehir koymadan ikisinin aynı toplantıda olması bilim kurgu gibi görünüyor.”
Onları en iyi Carmen Balcells tanımladı:
“Vargas Llosa sınıfının en iyisi, García Márquez ise bir dahi.
“Sadece onlara bakmanız yeterli. Onları tanıyan herkes neden bahsettiğimi bilir.
“Mario bir entelektüel, çok yönlü bir zihne sahip, birden fazla konuda bilgelik hazinesi olan ve aynı zamanda harika eserler yaratabilen biri.
“Entelektüel söylemi büyük bir saygınlığa sahip; sınıfının en iyisi.
“Aksine Gabo, yaratıcı bir canavar, doğanın bir gücü, Tanrı’nın elinin değdiği bir yeteneği olan ve kendini teoriler geliştirmeye ya da kültürü analiz etmeye adamayan biri olması anlamında bir dahi.
“İkisine de aşığım.”
Donoso, bu edebi dostluğun sona erişini 1970 yılbaşı gecesinde, “Luis Goytisolo’nun Barselona’daki evinde Cortázar, Vargas Llosa, García Márquez, Carmen Balcells ve Sergio Pitol’un da bulunduğu bir partiye” dayandırır:
“O gece, Libre dergisinin kuruluşuna odaklanıldı. Derginin nasıl yapılandırılacağı, kısıtlı editör listesinin genişletilmesi ve sonunda dönüşümlü editörler ve katkıda bulunan üyelerden oluşan uzun bir listede karar kılınması tartışıldı.”
Ve tam da Libre’nin ilk sayısıyla birlikte bazı Batılı entelektüeller ile Küba arasında derin bir bölünme başladı.
Donoso’ya göre bu olayın dostluğun sonunun gelmesinde rol oynadı.
Fidel Castro’ya gönderilen mektup
İspanyol Juan Goytisolo tarafından teşvik edilen ve Bolivyalı-Fransız zengin bir mirasçı tarafından mali olarak desteklenen Latin Amerika’nın en tanınmış yazarlarından bazıları, Fransa’nın başkentinde yeni çıkan solcu derginin editörlüğünü yapmak üzere bir araya geldi.
Vargas Llosa, García Márquez, Julio Cortázar ve Carlos Fuentes’in yanı sıra Octavio Paz, José Donoso, Severo Sarduy, Claribel Alegría, Plinio Apuleyo Mendoza ve Jorge Edwards da bu toplantıya katılacaktı.
Hikayenin tamamı Juan Goytisolo’nun hatıralarında anlatılıyor:
Küba’da “Padilla Olayı” meydana geldiğinde Libre’nin ilk sayısı basılmaya hazırdı.
Heberto Padilla devrime katılmış ve Prag’da Dış Ticaret Bakanlığı temsilciliği yapmış Kübalı bir şairdi.
Ancak 1960’ların sonuna doğru Castro hükümetinin kültür politikalarını açıkça eleştirmeye ve alaya almaya başladı.
Mart 1971’de tutuklandı ve kısa bir süre sonra, Stalinist yargılamaları anımsatan ve Karayip adasının dostu olan birçok yabancı yazarı çileden çıkaran karikatür benzeri bir “itiraf” yayınlandı.
Vargas Llosa ve Goytisolo’nun başını çektiği çok sayıda aydın ve yazar (Jean-Paul Sartre, Julio Cortázar, Susan Sontag, Italo Calvino, Simone de Beauvoir, Octavio Paz, Alberto Moravia ve Marguerite Duras dahil) Fidel Castro’ya Padilla’yı destekleyen ılımlı bir mektup göndermişti.
García Márquez’in yeri tespit edilemedi; o sırada Kolombiya’daydı, “Başkan Babanın Sonbaharı” kitabını yazarken Karayipleri yeniden tanımak ve kitaba yansıtabilmek için bölgeye sık sık yaptığı gezilerden birindeydi.
Bu nedenle derginin genel yayın yönetmeni Plinio Apuleyo Mendoza, kabul edeceğinden emin olduğu için kendisine danışmadan arkadaşının adının bu mektuba eklenmesine izin verdi.
Ancak durum böyle değildi: Marquez’in “konuyla ilgili tam bilgi sahibi olana kadar” hiçbir şeyi imzalamak istemediğini açıkladığı bir mektup postada kaybolmuştu.
‘Şöhret kazanmak isteyen utanmaz sahte solcular’
Fidel Castro bu ilk mektup üzerine öfkeden deliye döndü ve imzacılara karşı sert bir konuşma yaptı: “Burjuva aydınların, broşür yazarlarının ve CIA ajanlarının beyleri (…) Paris’te, Londra’da, Roma’da yaşayarak şöhret kazanmak isteyen utanmaz sahte solcular… ” ifadelerini kullandı.
Ayrıca tüm imzacıların Küba’ya girişini “belirsiz bir süre için” yasakladı.
Neredeyse eş zamanlı olarak Padilla’nın “itirafı” kamuoyuna duyuruldu.
Bunun üzerine Mario Vargas Llosa, Barselona’daki evinde acil bir toplantı düzenleyerek çok daha keskin ve güçlü ikinci bir mektup kaleme aldı.
Gabriel García Márquez ve Julio Cortázar imzalamayı reddetti.
Libre’nin ilk sayısı, Castro’nun konuşması, aydınların yazdığı iki mektup, şairin “itirafı” ve Latin Amerikalı yazar ve sanatçıların lehinde ve aleyhinde mesajlar da dahil olmak üzere Padilla davasıyla ilgili tüm bakış açılarını içeren eksiksiz bir dosyayı yayınlayabilmesi için sonbahara ertelendi.
Dergide ayrıca Cortázar’ın Küba hükümetini eleştirmekten tamamen uzak durduğu bir şiiri ile García Márquez’in imzacı aydınları eleştirmekten ve Küba rejiminden kopmaktan kaçınmayı başardığı, Juan Goytisolo’ya göre “saygı değilse bile hayranlık uyandıran ustalığıyla muazzam bir akrobasi çalışması” olan bir röportaj da yer aldı.
Finansman yetersizliği ve iç bölünmeler nedeniyle dergi sadece dört sayı yayınlanabildi.
Güzel sanatlarda bir yumruk
Vargas Llosa ve García Márquez arasındaki dostluğun son bölümünün hikâyesini en iyi anlatan kişi, Latin Amerika edebiyatının bu dönemini kitabıyla anlatan Xavi Ayén olmuştur.
Ayén, her iki yazarın da Barselona’da yaşamaya ve birbirlerini görmeye devam ettiklerini, dostluğun “Padilla Olayı”nın bir sonucu olarak sona ermediğini” belirtiyor.
Ancak, bir şeylerin bozulduğu açıktı.
JJ Armas Marcelo, Marquez ile tanıştığı 1973 Barselona öğleden sonrasını anımsıyor.
Marquez, toplantıya mavi işçi tulumuyla gelmişti:
Marcelo “Aynı toplantıda Vargas Llosa’nın çok az konuştuğunu fark ettim” diyor.
Marcelo, García Márquez’e uzaktan baktı ve o zamanlar belki de önyargılı olan bir sonuca vardı:
“Llosa, Marquez’in toplum içinde sergilediği ‘çıkışların’ çoğundan hoşlanmıyordu.
“García Márquez vedalaşırken ‘Şimdi sinemaya gidiyorum’ dedi.
“‘Böyle mi giyiniyorsun?’ diye sordum biraz kışkırtıcı bir şekilde.
“‘Elbette,’ dedi, ‘Burjuvaziyi korkutmak için.
“Ve Vargas Llosa ona yine küçümseyerek baktı.”
Ayén kitabında, iki yazar arasındaki anlaşmazlığın nedeninin siyasi değil, çok daha sıradan ve insani bir şey olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Özetlemek gerekirse: 1974’ün ortalarında, Peru’da yaşamak için geri döndüklerinde, Vargas Llosa başka bir kadına aşık oldu ve Patricia ile çocuklarını terk etti.
Mayıs 1975’te Patricia Llosa, Barselona’ya gitti ve burada García Márquez ailesi tarafından sıcak bir şekilde karşılandı.
Oradan, Marquez’in (belki de şaka yollu) ona asıldığı hikayesi ortaya çıktı.
Kısa bir süre sonra Llosa’lar tekrar birlikte yaşamaya başladılar.
Bu konu Ayén’in kitabında daha ayrıntılı olarak açıklanıyor.
Ayén bana, metni yayınlamadan önce hem García Márquez’e hem de Vargas Llosa ile ailelerine gönderdiğini ve teyit etmelerini istediğini söyledi.
12 Şubat 1976’da Mexico City’deki Palacio de Bellas Artes, Vargas Llosa’nın senaryosunu yazdığı ve And Dağları’nda bir uçak kazasından sağ kurtulan Uruguay rugby takımının, bazı durumlarda yamyamlığa başvurmasını konu alan 72 günlük hayatta kalma mücadelesini konu alan “And Dağları’nda Sağ Kalanlar” belgeselinin ön gösterimine ev sahipliği yaptı.
Xavi Ayén’e göre, García Márquez ailesi ve bazı arkadaşları da bu güzel binanın lobisinde toplanmıştı.
Marquez, “‘Affedersiniz, Mario’ya merhaba diyeceğim” dedi gösterime girmeden önce.
Orada Llosa’ya yaklaşmasıyla birlikte güçlü bir yumruk yedi.
Llosa “Bu Barcelona’da Patricia’ya yaptıkların için” diyerek öfkesini açıkça ortaya koydu.
Gabriel García Márquez biyografisinde Gerald Martin şöyle yazıyor:
“Mario’nun, García Márquez’in Patricia’ya olan ilgisini, ikisini birleştiren dostluğun önüne koyduğu sonucuna vardığı açıktır.
“Ne yaşandığını sadece García Márquez ve Patricia Llosa biliyor.”
Sonraki yıllar
Sonraki yıllarda her ikisi de olanlar hakkında konuşmayı reddetti ve Vargas Llosa bunu “tarihçilere” bıraktığını söyledi.
Bildiğimiz kadarıyla, özel hayatlarında bir daha hiç konuşmadılar.
García Márquez’in Küba’ya dair siyasi duruşu ve Fidel Castro ile dostluğu hakkında da Vargas Llosa’dan çok az yorum geldi.
Llosa, 1971 yılında iki baskı yapan ve Latin Amerika edebiyatı severler arasında bir kült haline gelen “Historia de un deicidio” adlı çalışmasının yeniden basılmasını yasakladı.
Bu kitap ancak 2006 yılında, Perulu yazarın tüm eserlerinin yayınlanması vesilesiyle yeniden gün yüzüne çıktı.
Tek başına kitap olarak ise ancak 2021’de basıldı.
Vargas Llosa, García Márquez hakkında kamuoyu önünde konuştuğu son anlardan birinde, 2017 yılında, Complutense Üniversitesi’nde Kolombiyalı yazarın eserleri üzerine bir ders sırasında, aralarının açılmasından bu yana birbirlerini tekrar görüp görmedikleri sorulduğunda gülerek cevap verdi:
“Hayır… Tehlikeli bir bölgeye giriyoruz; bence bu konuşmayı sonlandırmanın zamanı geldi.”
Bununla birlikte, iki yazar bir festival için Cartagena’dayken, arkadaşlarının iki ismi barıştırma girişimi olmuş gibi görünüyor.
Ancak o zamana kadar Marquez çoktan unutkanlığın sisleri arasında kaybolmuştu.
Mexico City’de öldüğü 2014 yılına kadar bu sis içinde kaldı.
Şimdi, 13 Nisan’da nefret ettiği arkadaşı Vargas Llosa da öldü.
Tarih belki de onları barıştıracaktır.