Vergi tam manasıyla ‘karşılıksız’ olunca…
25 Nisan 2025

Vergi hukuku kitapları ve derslerinin hemen başında “vergi” kavramı tanımlanır. Herhangi bir kanunda yazmayan, fakat tarihsel süreçte gelişerek neredeyse evrensel olarak kabul edilen bu tanım 5 koşul içerir: 1) verginin ödenmesi zorunludur; 2) vergi karşılıksızdır; 3) alınacak bütün vergilerin kamu hukuku tarafından düzenlenmesi gerekir; 4) vergiler devlet ya da devlet tarafından kontrol edilen bir kuruluşa ödenir ve 5) verginin temel amacı devlete gelir sağlamaktır.

Vergi gerçekten “karşılıksız” değil

“Karşılıksız” ifadesinden anlaşılması gereken, vergisini ödeyen kişilerin somut bir mal veya hizmet elde etmemesi. Örneğin, pasaportumuzu yenilemek için yaptığımız harç ödemesi karşılığında somut bir çıktı elde ederiz. Ödediğimiz gelir vergisi, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi ise genel bütçeye kaydedilir ve devlet tarafından çeşitli hizmetler için kullanılır. Bir ülkede yaşayan veya iş yapan kişi ve kurumlardan vergi alınmasının temel dayanağı da işte bu hizmetler. Etkin ulaşım, güvenilir ve ulaşılabilir hastaneler, dengeli bir ekonomi, iyi bir altyapı, modern çağın ihtiyaçlarına cevap veren eğitim kurumları, finansal ve teknolojik okuryazarlığı yüksek bir halk vb. çeşitli unsurlar vergilerimizin hem karşılığını hem de dayanağını teşkil eder.

Vergiler, gelir dağılımı üzerinde de olumlu etki gösterir. Daha fazla kazanan ve daha fazla harcayanların ödedikleri vergi de daha fazla olup, faydalandıkları sağlık, eğitim gibi devlet hizmetleri daha azdır. Bu kişi ve kurumlardan tahsil edilen vergi geliri, toplumun daha dezavantajlı kesimine hem daha etkin hem de sayıca daha fazla hizmet sunulabilmesini sağlar.

Özel amaçlı vergiler

Bazı vergilerin gelirleri genel bütçeye kaydedilmek yerine özel bir fona aktarılıp belirli bir amaç için kullanılabilir. Dünyada bu uygulamanın en tipik örneklerinden biri çevre vergileri. Bir verginin özel bir amaç için toplandığını belirtir bir ismi olması, bu verginin gelirinin özel bir fona aktarıldığı anlamına gelmez. İlgili kanunda bu yönde özel bir düzenleme yapılması gerekir. Böyle bir düzenleme olmadığında, verginin gelirleri genel bütçeye kaydedilir ve bir bölümü (veya tamamı) devlet tarafından başka amaçlar için harcanabilir. Diğer bir anlatımla, bu vergiler isim ve temel amaçlarına rağmen, “normal” bir vergi olarak işlev görürler.

Genel bütçeye gelir kaydedilen bu vergilerin toplanma amaçlarından belirli bir ölçüde de olsa uzaklaştıkları tartışmasız. Çevre vergisi öderken çevrenin korunmasına, şeker vergisi öderken obeziteyle mücadeleye destek olduğumuzu düşünebiliriz. Fakat günün sonunda bu vergilerin gelirleri ile kaldırım yapılması söz konusu olabilir.

1999 Gölcük depreminin ardından yürürlüğe konulan “deprem vergileri” arasından kalıcı hale gelmiş olan “Özel İletişim Vergisi” bu bağlamda en çok tartışılan vergilerden. Gider Vergileri Kanununda düzenlenmiş olan özel iletişim vergisi aracılığı ile elde edilen gelirlerin depreme hazırlık veya bir afet oluşması halinde bunun olumsuz etkilerinin giderilmesi için kullanılacağına ilişkin herhangi bir ibare Kanunda yer almıyor. Bu da demektir ki, zaten ismi de depremi herhangi bir şekilde çağrıştırmayan özel iletişim vergisinden elde edilen gelirler genel bütçeye kaydediliyor.

Dönem dönem çeşitli “deprem vergileri” hayatımıza girip çıkıyor. Yakın geçmişe dönersek, 6 Şubat 2023 depremlerini müteakiben ek kurumlar vergisi ve ek motorlu taşıtlar vergisi tahsil edildi. Bu vergilerden gelen gelirler de genellikle genel bütçeye kaydediliyor.

“Deprem vergileri nereye gidiyor?”

Her deprem sonrası akla gelen “deprem vergileri nereye gidiyor?” sorusunun cevabı “genel bütçeye kaydediliyor ve normal bir vergi geliri gibi harcanıyor”. Nitekim, 2011 Van depreminden sonra o dönemin de Maliye Bakanı olan Mehmet Şimşek toplanan vergi gelirinin, sağlık, eğitim, duble yollar, demiryolları, havayolları ve çiftçimize gittiğini beyan ederek tam da bu hususa değinmişti.

Gelirleri depreme özgülenmemiş bir deprem vergisinin, gerçek bir “deprem vergisi” olduğu öne sürmek çok da mümkün değil. Fakat, bu vergiler tartışmasız ki önemli bir gelir getiriyor. Çeşitli kaynaklarda yer alan verilere göre 1999-2023 yılları arasında toplanan özel iletişim vergisi tutarı yaklaşık 88 milyar TL olup, bu tutarın enflasyon da göz önünde bulundurularak yeniden hesaplanmış değeri 815 milyar TL civarında. Evrensel Gazetesi’nin haberine göre “deprem vergileri” adı altına yürürlüğe konan çeşitli vergilerden toplanan vergi geliri ile İstanbul’da yer alan riskli binalar 5 kez yeniden yapılabilirdi.

Asıl soru: “vergilerimizin karşılığı nerede?”

Dün İstanbul’da ya da başka bir zamanda başka bir şehrimizde nispeten büyük bir depremi yaşamış olanların yakından bildiği üzere, deprem olduğunda yapı güvenliğinden yol güvenliğine, toplanma alanlarının azlığından iletişimin kesilmesine çok fazla sorun ile karşılaşıyoruz. Herhangi bir yıkımın olmadığı bir depremde bile iletişim sekteye uğruyor, eğitime devam edilmiyor ve bütün ülkeye genel bir panik havası hâkim oluyor. Yıkım yaşanması halinde olanlar zaten hepimizin malumu.

Hal böyle iken insan düşünmeye başlıyor, bizim neden güvenilir yollarımız, düzenli denetimleri yapılan güvenilir binalarımız, afet anında kullanılmak üzere hazırlanmış toplanma alanlarımız ve yeterli iletişim altyapımız yok? Bunların, deprem ülkesi olmamızdan bağımsız, zaten olması gerekmez mi? Ek vergiler toplanmasa dahi, zaten ödediğimiz vergilerin bunlar için harcanması gerekmiyor mu?

Kısaca, sorulması gereken soru “deprem vergileri nereye gidiyor?” dan ziyade, “vergilerimiz neden gerçekten karşılıksız?” değil mi?

En büyük vergi denetimi: Maliye 40 bin kişiyi incelemeye hazırlanıyorEn büyük vergi denetimi: Maliye 40 bin kişiyi incelemeye hazırlanıyor

Falımızda vergi var, bütün burçlar etkilenecekFalımızda vergi var, bütün burçlar etkilenecek

 

ÇOK OKUNANLAR