Hayatın hızlandığı, herkesin konuştuğu ama kimsenin dinlemediği bir çağdayız. İşte bu yüzden, dinlemek üzerine birkaç düşünce paylaşmak istiyorum. Günlük konuşmalarda sık sık karşılaştığım ve gittikçe dozu artan bir cümle var: “Bak, ben bu konuyu iyi bilirim, bekle fikrimi söyleyeyim.”
İtiraf etmeliyim ki artık bu cümle beni yoruyor. Hatta biraz da korkutuyor. Bir şey anlatmaya başladığımda, daha cümlemi bitirmeden sözüm kesiliyor. Konuşmanın içinde bir yere varmaya çalışırken biri aniden araya giriyor. Ben soru falan sormadan, sadece merak ettiğim, öğrenmeye çalıştığım bir konuyu paylaşım yapıyorum. Diyalog kurmak, paylaşmak istiyorum. Sorsam, cevabını duymak için durup dinlerim zaten. Ama kimse dinlemiyor. Çünkü herkes her şeyi biliyor.
Herkes her şeyi zaten biliyormuş
İşte o an heyecanım kursağımda kalıyor. Anlıyorum ki kimse bir şey dinlemek istemiyor, merak etmiyor, “ben de bilirim” havasına giriyor. Tek bilmeyen benmişim gibi hissediyorum. Herkes her şeyi zaten biliyormuş. Ama işin ilginç yanı şu: Kimse bunu açık açık söylemiyor. Sanki merak etmemi, bir şekilde tahmin etmemi bekliyorlar. Ve sonra bildiğimi sandığım şeyleri, yalan yanlış, kulaktan dolma, fantastik bilgilerle bana anlatmaya çalışıyorlar. Çoğumuz artık sadece duyduğumuz ve gördüğümüz şeylerle fikir beyan ediyoruz. Derinlemesine bir okuma, araştırma ya da anlama çabası yok. Yakında çevremdeki insanlara şöyle diyeceğim:
“Lütfen…
Ben cümlemi bitirene kadar sözümü kesme.
Sadece dinle.”
Bu dönemde en çok ihtiyaç duyduğum topluluk, iyi dinlemeyi bilen ve gerçekten bildiğini konuşan insanlar. Bu nedenle birçok insanla daha az ya da hiç görüşmemeye başladım. Dinlemeyen insana tahammül edemiyorum. En yakınım bile olsa, “Bir dur, dinle.” diye uyarıyorum. Eskiden “bilge insan” deyince aklıma bir konu hakkında çok şey bilen biri gelirdi.
Artık bilgelik tanımım değişti: Bilgelik = İyi dinleyebilmek. Çünkü herkes kendini bilge sanıyor. Ama çok az kişi gerçekten dinliyor. Ya da çok konuşursam herkes benim en iyi olduğuma inanır diye düşünüyor. Bağıra çağıra, yüksek tondan konuşursam en doğru bilginin bende olduğunu topluma inandırırım düşüncesi yerleşti.
İnsanlar da bu örnekleri dinlemeyip değiştirmek yerine takip etmeye ve kopyalamaya başladı maalesef. Hızlı Tüket, Hızlı Konuş, Derinleşme Yeni iletişim araçları ve modelleri, bu çağ için tasarlanmış. Önümüze ne düşerse okuyor, ne izlersek hemen fikir sahibi oluyoruz. Sonra da elimizdeki üç kısa haber, iki reel ya da yorumla çevremizdekilere bilgi dağıtmaya başlıyoruz. Ama ne bilgiler!
Günün yüzde 25’ini “öğrenmekle” geçiriyoruz
Yaşayan insanları günlerce ölü zannedenler, geçmişle ilgili hiç olmayacak konuşma ve eylem yakıştırmaları ve gereksiz bir sürü bilgi kirliliği, yeni tanımıyla dezenformasyon. Bu kirli bilgilendirme için çeşit çeşit senaryo yazarlarının düşünmesi, paylaşması, yayması, ilgi çekmesi ve çok insana ulaşması gibi bir sürü yeni iş alanı türemiş durumda. Konu uzmanlarına, öğretim görevlilerine ve ansiklopedilere artık hiç gerek kalmadı. Yakında konu uzmanı olarak dinleyeceğimiz insan da bulamayacağız.
Günün yüzde 25’ini “öğrenmekle” geçiriyoruz. Kısa videolarla, içeriklerle, belki de doktora seviyesinde eğitim alır gibi yaşıyoruz.
Kalan yüzde 75’ini de bildiklerimizi anlatacak insanlar arayarak, her konuda uzman gibi konuşarak geçiriyoruz. Bu konuda favorilerim taksi şoförleri olabilir. En az kullandığım ve bilgi aldığım haber kaynağım olabilir. Metrobüs ve metro şu an favori haber kaynaklarım ve çok memnunum. Herkes kendi işine bakıyor.
TikTok’ta içerik üreticileri, haberler, görseller… Hepsi çok hızlı. Ve hepsi bizden bir şey talep ediyor: Anlamadan paylaş, düşünmeden yorumla, hissetmeden tüket.
Ama bu çağın en büyük kaybı şu: Diyalog yok. Monolog var.
Hatta bazen karşımdakinin ilgisini çekmediğimde, yanındaki kişiyle başka bir konuda konuşmaya başlıyor. Ben ise kendi kendime konuşur hale geliyorum. Öğrenmeyi Unuttuk mu? Belki de en büyük sorunumuz bu: Öğrenmeyi unuttuk. Veya daha kötüsü, öğrenmeye kapalıyız.
“Bilgiye erişimin kolaylığı”, “gerçekten bilgi sahibi olmak” ile karıştırılıyor
Gençliğimde ben de kendimi her şeyi biliyor sanırdım. Ama şimdi öğrendikçe, okudukça, araştırdıkça fark ediyorum ki:
Daha çok öğrendikçe ve yaşım ilerledikçe, bilmediklerim, bildiklerimden çok daha fazla olduğunu anlıyorum.
“Bilgiye erişimin kolaylığı”, “gerçekten bilgi sahibi olmak” ile karıştırılıyor.
TikTok videoları, hızlı içerikler, saniyelik yorumlar… Bunlar “her şeyi biliyorum” hissi yaratıyor.
Ama dinlemek, bu çağın en büyük kaybı olmuş gibi hissediyorum. Dinlemek Neden Zor, Ama Neden Gerekli?
Dinlemek, sadece kulağımızla değil, bütün dikkatimizi vererek yapılan bir eylem. İyi bir dinleyici olmak demek:
Sözünü kesmeden karşındakini sonuna kadar dinlemek,
Cümlelerin ardındaki duyguyu anlamaya çalışmak,
Seni rahatsız etse bile önyargısız kalabilmek,
Sadece cevap vermek için değil, anlamak için dinlemek demek.
Bugün bilgiye ulaşmak kolay.
Ama o bilgiyi zihninde tartmak, kalbinde hissetmek, hayatına katmak için önce iyi bir dinleyici olmak gerekiyor.
Kendime Not, Belki Size de Ulaşır
Biliyorum, her şey elimizin altında. Ama sadece gördüğünle yetinme. Biraz yavaşla. Bir insanı, bir fikri, bir bilgiyi gerçekten anlamak için Kulağını, gözünü ve kalbini aç. Ve unutma:
Herkes konuşabilir. Ama çok az kişi gerçekten dinler. İyi bir dinleyici olursan, fark yaratırsın. Bu hafta birini gerçekten dinlemeyi dene. Sorularını sona sakla. Sadece dinle. Belki en çok o zaman öğrenirsin.
#Dinlemek #Bilgelik #İletişim #Öğrenmek #Kültür