Bir Okuldan Fazlası: Mülkiye’nin Doğuşu
28 Nisan 2025

Bir okul düşünün…

Bir sabah vakti, Osmanlı’nın çalkantılı son yıllarında Sultan Abdülaziz’in bir fermanı ile doğar. Adına “Mekteb-i Mülkiye” denir. İmparatorluğun yorgun bedenine, taze bir zihin, sağlam bir irade ve devleti ebed müddet hayaline hizmet edecek bir kadro armağan etmeyi amaçlar.

Mektep büyür, serpilir, yüzyılları kat eder. Cumhuriyet’le birlikte Ankara’nın bozkırına taşınır, “Siyasal Bilgiler Fakültesi” adını alır. Ama biz ona hep “Mülkiye” dedik.

Çünkü adı değildi onu farklı kılan; taşıdığı anlam, temsil ettiği ahlak, yürüttüğü misyondu.

Mülkiye Bir Fikirdir, Bir Mefkûredir, Bir Terbiyedir

Mülkiye; bir fikirdir, bir mefkûredir, bir terbiyedir. Devleti tanıtan değil, devlete ruh üfleyen bir yerdir. Yönetenin değil, yönettiği halka karşı sorumluluk duyanın ocağıdır.

Ben de o ocağın bir neferiyim; gurur duyarım her zaman Mülkiyeli olmaktan.

Hayat yolculuğumda aldığım unvanlardan, çalıştığım kurumlardan, dünyanın dört bir yanında edindiğim deneyimlerden önce hep Mülkiye’nin izini taşıdım.

The London School of Economics’te akademik çalışmalar yaparken, College d’Europe’da Avrupa’nın yeni düşünce yollarını keşfederken, Çin Komünist Partisi’nin liderlik okulunda rekabet gücünü arttırmaya dair ders anlatırken ya da Harvard Kennedy School’da enerji yönetişimi üzerine konuşurken, OECD’de, British Gas’da, Global Resources Group’ta çalışırken hep yanımda taşıdığım o görünmeyen pusula, Mülkiye idi.

Gerçekle Yüzleşmek: Mülkiye’nin Gölgesi

Ama gelin dürüst olalım… Her mektebin olduğu gibi, Mülkiye’nin de gölgesi var. Güllük gülistanlık değildi.

Eğitim kalitesi zaman zaman yıprandı. Ders kitapları değişti ama zihinler değişmedi.

Dünyadan kopuk, dogmatik kalıplara, ideolojilere hapsolmuş dönemlerden de geçtik. Bilgiyle değil, sloganla hareket eden kuşaklar da yetişti. Bürokratik engellemelerle anıldık, dünyayı yeterince kucaklayamadık.

Hatta, devleti yönetmeye talip olanlar arasında, gücü halk için değil kendisi için kullananlar da çıktı. Siyasette hatırı sayılır varlık gösteremedik. Çürük elmalar da düştü o ağacın dallarından.

Mülkiye’nin Öğrettiği: Vicdan, Adalet, Sorumluluk

Mülkiye’de bize sadece anayasa, ekonomi, maliye, işletme ya da uluslararası ilişkiler öğretilmedi.

Bizlere “devletin ne olduğu”, “milletin nasıl sevileceği”, “kamunun nasıl korunacağı” da öğretildi, beyinlerimize ışınlandı idealizm ruhu.

Hizmet etmenin bir ayrıcalık olduğu, halkın vergisiyle okuyanların halka borçlu olduğu bilinciyle yetiştirildik.

Devletin şefkatli eli olmayı, ceberrut yüzü olmamayı, adaleti esas almayı öğrendik, öyle uygulamaya çalıştık.

Evet, “önce Mülkiye sonra Türkiye” hiç olmadı; ama Mülkiye her zaman bu ülkenin belkemiğini oluşturan insanları yetiştirdi.

Eğer bugün hâlâ bu devletin kurumları tüm erozyona rağmen ayakta durabiliyorsa, bunda Mülkiyelilerin vicdanı ve sorumluluğu büyük pay sahibidir.

Ama geçmişe nostaljiyle saplanıp kalamayız artık. Olan oldu, Mülkiye bilinçli ve sistematik bir çaba ile zayıflatıldı, şampiyonlar liginde küme düştü. YÖK’ün bürokratik dişlileri içinde bir “devlet memuru üretim tesisi”ne çevrilmek istendi.

Mülkiyelilerin yerini, devlet yönetiminde kamu hukuku bilgisi zayıf, uluslararası vizyonu olmayan, liyakat yerine sadakati esas alan kadrolar almaya başladı.
İmam hatip ya da başka bir okuldan mezun olmak suç değil; ama kamuyu yönetecek insanın “hangi değerlerle” yoğrulduğu ve “hangi donanımla” göreve geldiği son derece önemlidir.

Sonuç?

Ne yazık ki hepimiz görüyoruz: Toplumsal çöküntü, kurumsal zaaflar, liyakatsiz atamalar ve yönetim krizleri.

O yüzden artık bir karar noktasındayız.

Yeni Bir Mülkiye Manifestosu Zamanı

Türkiye’nin ikinci yüzyılını idrak ettiği bu dönemde, kamunun yeniden inşa edilmesi gerekiyor.
Ve bu yeniden inşanın taşıyıcı kolonları, Mülkiye gibi okullardan çıkacak yeni nesillerle mümkün.

Abartılı böbürlenmelerle, “elitizm”in halktan kopmuş kibriyle değil; halkla iç içe, şeffaf, hesap verebilir, bilgili ve vicdanlı bir kamu yönetişimi ile yeniden yola devam etmeli, çünkü geçmişimde, DNA’sında o potansiyel hala var.

Dünya çapında düşünen, birkaç dil bilen, dijital dönüşümü kavramış, etik kaygıları olan, hesap verebilirliğe ve hizmet ruhuna sahip kadrolar…

Mülkiye’nin böyle bir dönüşüme öncülük etmesi şart.

Sadece devlet kademeleri için değil; özel sektör, sivil toplum, medya, düşünce kuruluşları, uluslararası kuruluşlar ve kanaat önderliği için de nitelikli liderler yetiştirmeli bu okul.

Sciences Po gibi, College d’Europe gibi, Hertie School gibi, Tsignhua gibi, LSE gibi…
Dünyada bu işi doğru yapan ne kadar okul varsa, onlarla yarışabilecek, hatta onları geçebilecek bir vizyonla…

Mülkiye Bir Hatırlatmadır

Mülkiye, sadece bilgi aktaran değil; vicdan ve ruh inşa eden bir okuldur.

Sadece yönetmeyi değil, sorumluluğu da, hesap sormayı ve vermeyi öğretir.

Ezberletmeyi değil, münazarayı, sorgulatmayı.

İtaat değil, liyakat; korku değil, adalet; yandaşlık değil, kamu vicdanı üzerine kuruludur.

Ne yazık ki bu değerler, bugün ülkemizde her geçen gün biraz daha geri plana itiliyor.
Kayırmacılık, sadakat, talimat kültürü, rant sevdası, yolsuzluk devleti yöneten aklın merkezine yerleşmiş durumda.

Ama tarih, daima bir denge ister.

Zulmün karşısına hakkı, cehaletin karşısına bilgiyi, korkunun karşısına cesareti çıkarır.

İşte o noktada, Mülkiye bir kez daha hatırlanmalı, o ruh canlandırılmalı.

Birlikte, Yeniden

Boğaziçi, ODTÜ, Sabancı, Koç, Bilkent, Hacettepe ve benzeri üniverseler özel alanlarda öncülük ettiler, onlar da aşındırıldı.

Topyekun silkiniş gerekiyor.

Mülkiye, 1859’dan bu yana kamu vicdanının ve devlet aklının derin yatağıdır. Yeniden aynı ruhla kurgulanabilir.

Siyasetin, diplomasinin, ekonominin, dijital çağın, yeşil dönüşümün ve toplumun karşılaştığı krizlerin çözümüne katkı sağlayacak kadroları yetiştirecek, evrensel değerlerle donatılmış bir Mülkiye yeniden inşa edilmeli.

Mülkiye yalnızca yönetici değil; düşünce lideri, etik savunucusu, kamu vicdanı olmalıdır.

Son Söz: Mülkiye Varsa Umut Var

Çağrım net:

Mülkiye’nin tüm bileşenlerini – öğrencilerini, mezunlarını, akademisyenlerini, kamuda görev yapmış liyakatli isimleri – yeniden bir araya getirelim; konuşalım, yazalım, tartışalım.

Bu efsanevi kurumu geleceğe taşıyacak bir yol haritası oluşturalım.

Çünkü biz biliyoruz ki:

Mülkiye varsa, umut var.

Mülkiye varsa, vicdan var.

Mülkiye varsa, Türkiye’nin yarını var.

ÇOK OKUNANLAR