CHP, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından her çarşamba günü İstanbul’un bir ilçesinde, her hafta sonu da Türkiye’nin bir ilinde “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” sloganıyla düzenlediği mitinglere bugün Konya ile devam etti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, mitingde yaptığı konuşmada, ”Darbeler bazen de sivillerden gelir, savcı cübbesiyle gelir; bugünkü darbenin karargâhı Beştepe’dir!” dedi. İBB’ye yönelik soruşturmalara dair Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “1 ay geçsin, deliller ortaya çıksınınca kimsenin gözünün içine bakamayacaklar” sözlerine yanıt veren Özel, ”Bugün 45’inci gün; ben Konyalıların gözünün içine bakıyorum. Peki sen Allah’tan korkan birinin gözünün içine bakıp, ‘Bu yapılanlar hukukidir’ diyebiliyor musun?” diye konuştu. Erdoğan’ın ”Bakalım Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” sözleriyle ilgili olarak da konuşan Özel, ”Allah’ın adamı! ‘Telef’ lafını bırak insanları, hayvanlar için kullanılmasın diyor hayvanseverler! Bu millet Ekrem Başkanı sana telef ettirmez; ama senin yerine Cumhurbaşkanı eder onu!” ifadelerini kullandı. Özel, ” Bana ‘ceketi çıkar kolları sıva’ diyorlar. Benim işim, ceketi çıkartıp kolları sıvayacak olanı içeriden çıkarmak!” diye konuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 23 Mart’ta tutuklanmasının ardından başladığı mitinglere devam ediyor. Her hafta sonu Türkiye’nin bir ilinde, her çarşamba ise İstanbul’un bir ilçesinde “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” sloganıyla düzenlenen mitinglerin bugünkü adresi, ‘AKP’nin kalesi’ olarak bilinen Konya.
Çocuklar karşıladı
Saat 14.00’te Konya Kılıçarslan Kent Meydanı’nda başlayan miting öncesi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, öğlen saatlerinde kente geldi. Konya’da partililer tarafından karşılanan Özgür Özel, çocukların yoğun ilgisiyle karşılaştı. Etrafında toplanan çocuklarla selfie çektiren Özel, boyu kısa olan bir çocuğu ise fotoğrafta görünebilmesi için kucağına aldı. Özel, Mevlana Müzesi’ni ziyaretinin ardından miting alanına geçti.
Alanda toplanan binlerce vatandaşa seslenen Özgür Özel’in konuşmasından satır başları şöyle:
“Bugün, dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya’nın vicdanıyla, hakkaniyetiyle gelecek bu topraklara. Buna inanıyoruz biz. Bugün Kılıçaslan Kent Meydanı’ndayız. Konya’ya gideceğiz dediğimizde, Kılıçaslan Kent Meydanı’nı istediğimizde şaşanlar, şaşıranlar, uyaranlar oldu. ‘Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan’ dediler. ‘Tayyip Bey İstasyon Meydanı’na kaçarken Kılıçaslan’da miting mi olur’ dediler. ‘Olur’ dedik. ‘Çünkü biz, Konya’ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya’ya sığınıyoruz. Konya’nın vicdanına, huzuruna; Hazreti Mevlana’nın huzuruna gidiyoruz, Konya bizi bağrına basar’ dedik.
Konya’ya İstanbul’dan, Başakşehir’den, Mersin’den, Yozgat’tan, Samsun’dan, Maltepe’den, Saraçhane’den selam getirdik. Yozgat’a gidince de ‘İstanbul’da Başakşehir’de toplanacağız’ deyince de Konya’yı özleyince de dediler ki; ‘Oraları birilerinin kalesi. Orada toplanılmaz. Orada kalabalık olmaz.’ Bir şeyde anlaşalım; ben, siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki; yuhalamak istiyorsunuz. O zaman bir kişiyi yuhalıyoruz. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan Çatalca Müftüsü var ya; o namussuzu yuhalayın. Çünkü, Konya bilir; ölenin arkasından iyi konuşulur. Ölenin arkasından beddua etmek, kötü konuşmak, ona değil kalanlara ve en çok Yaradan’a saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam, bu meydanda, o saygısızlığı yapan dışında Yaradan’ın yarattığı kimseye yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik.
”İki kişi, elinde silahla havaya ateş edip, küfürler edip, olmadık bir iş yapmışlar”
Yıllarca Konya’da yüzde 7 oy da aldık, 9 da aldık, ‘çok aldık’ dedik, 11 -12 oy aldık. Millet takdir etti, 1 milletvekili çıkardık. Ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalıya çatmadık. Sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. 31 Mart seçimlerinde Konya’da bir olan, biricik Tuzlukçu Belediyesi’nin yanına Akşehir’i, Seydişehir’i, Ereğli’yi, Cihanbeyli’yi eklerken, hep Konya’nın 4 kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya’da gönüllere girerken, kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik. Geçtiğimiz gün, miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip, önüne çıkıp, olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi, il başkanımız aradı. Dedik ki; ‘Asla büyütmeyin.’ Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta ‘Şikayetçi bile olmayın’ dedim. Ama bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart’ta Konyalıların emanet ettiği belediye başkanı, ‘Efendim haberler yalandır, CHP’nin uydurmasıdır, böyle bir şey yoktur’ demeye geldi. Sonra iş ortaya çıktı ki; iki kişi, elinde silahla havaya ateş edip, küfürler edip, olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca tehlikesi, sabıkası yoksa, o kişilerin dahi biz buradan gittikten sonra serbest kalmasını isterim. Kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi biz, dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız, razıyız. Ama seçilmiş Mevlana’nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, şikayetçi olmayalım dediğimiz biz vakayı ‘yalan’ diye söylemek yakışmadı.
31 Mart’ta Konya’da büyük br başarı yakalayamasak da kabuğumuzu kırdığımız, 4 kapısından birer büyük kadim belediyeyi kazandığımız bir gün oldu. O gün, 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki; CHP, Türkiye’nin birinci partisi. Nüfusun yüzde 65’ini, ekonominin yüzde 80’ini yönetecektik. Bizim 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti’nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de ilk kez yenilgiyi, ikinciliği tadıyordu. Herkes gözünü CHP’ye çevirdi. O akşam, seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada hepiniz şahitsiniz ki; kibir değil, tevazu göstereceğimizi, bunu biz zafer olarak değil bir görev olarak algıladığımızı, milletin aslında CHP’ye bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim.
”Deprem belası gelmeden el ele verelim’ dedim, notu aldılar, sesleri çıkmadı sonra”
Bayramın ilk günü, bütün genel başkanları ve Sayın Erdoğan’ı aradım. Konuştuk, randevulaştık. Makamına gittim, davet ettim ve partimizde ağırladım. Bunu soranlara ‘Normali budur’ dedim. ‘Normalleşme’ dediler. ‘Evet’ dedim. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidar ile muhalefet olmaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan bir siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfreden genel başkanlar olmaz. Konya’da yok ki. Konya’da AKP’nin üyesi, CHP’linin cenazesine koşturur. CHP’nin üyesi, AKP’linin iyi gününde, kötü gününde komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye’de çok konuşuldu. Ama en çok da Konya’da, Kayseri’de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması , milletin birbiriyle kavga eden değil hizmette yarışan bir iktidar ile muhalefet görmesi milletin takdirini kazanıyordu.
Maalesef geçen zaman şöyle bir şey yaşattı… CHP’nin oyları geçen temmuz ayında yerel seçimlerin üzerine çıkınca, emanet denilen oylar kalıcı hale gelince, AKP’nin oyları yüzde 30’un altına yuvarlanınca dediler ki; ‘millet polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan muhalefet anlayışını takdir ediyor.’ Örneğin dün soruyor bana; ‘Ey CHP Genel Başkanı, deprem için ne yaptın’ diyor. Ben, ana muhalefet lideriyim. Ben bütün belediyelerimi elbette talimatlandırdım. Ama ben esas ne yaptım? Erdoğan ile görüşmemizde, ‘Türkiye deprem ülkesi. İstanbul’u bir felaket bekliyor. Türkiye’nin alanında en iyisini deprem bakanı olarak ata. Depreme bakanlık kur. Dön bizden bakan yardımcısı iste. MHP’den, DEM’den, Saadet’ten, Meclis’te grubu bulunan partilerden iste. Bu meseleyi siyasetin üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım. Belediyeler bende, genel idare sende. Deprem belası gelmeden el ele verelim’ dedim. Notu aldılar, sesleri çıkmadı sonra. Bir dahaki görüşmede yine sordum, dönüp de bakmadılar. Ama bu kasımda ama gelecek sene elbette gelecek o sandık. Milletimiz elbette takdir edecek ve Ekrem Başkanı Cumhurbaşkanı seçecek. Partinin genel başkanı olarak, ‘Ne istiyorsun?’, ‘Vallahi bir şey isterim.’
”Benim işim, ceketi çıkarıp kolları sıvayacak olanı içeriden çıkarmak”
Gençler diyor ki; ‘Ceketi çıkar, kolları sıva.’ Benim işim, ceketi çıkarıp kolları sıvayacak olanı içeriden çıkarmak. Ekrem Başkan’ı çıkaracağız. ‘Ekrem Başkan’ diye bağırıyor. O zaman bunun zamanı geldi. Şunu tekrar edelim; Ey Erdoğan, adayımı bırak, sandığı getir, adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Ekrem Başkan, cumhurbaşkanı olsun istiyorum. Alkışlar Ekrem Başkan’a. O da hücresinden Konya’yı alkışlıyor.
Ekrem Başkan, cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz. Birçok şey isteyeceğiz. Benim isteyeceğim tek şey; Ekrem Başkan’dan isteyeceğim bir bakanlık var, o da deprem bakanlığıdır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü, depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz.
”Emekliye asgari ücret verelim’ dedik, ‘Olmaz’ dediler. ‘Asgari ücreti 30 bin yapalım’ dedik, ‘Para yok’ dediler”
Bu sadece başlangıç. ‘Emekliye asgari ücret verelim’ dedik, ‘Olmaz’ dediler. ‘Asgari ücreti 30 bin yapalım’ dedik, ‘Para yok’ dediler. ‘Barınma sorununu çözün’ dedik, ‘Kaynak yok’ dediler. Ne zaman CHP’nin, bu öneren, uyaran ve tüm toplumu kucaklayan siyaseti AKP ile farkı açtı, ‘Bu iş CHP’ye yarıyor’ dediler. O günden sonra ilk iş, çoğunu AKP’den aldığımız belediyelerin SSK ve vergi borçlarını faizleriyle birlikte bir kerede tahsil etmeye kalktılar. Belediyelere haciz yolladılar. Aş evinin bağışına, kent lokantalarına, kreşlere, Anne Kart uygulamasına, Mansur Başkan’ın sosyal proje desteklerine engel olmak için, mani olabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Yetmedi.
Konya’ya açık açık konuşmaya, dertleşmeye geldim. Kendine oy verince baş tacı yaptığı milli iradeyi yok sayanları şikayete geldim. Şikayete geldim. Ve geçmişte birçok tartışmalı kararı almış, sonra siyasete atılmış, bakan yardımcılığı yapmış birisini İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. Anayasaya açıkça aykırı. Hakimler ve savcılar siyasete giderse geri dönemezler. Ama Cumhurbaşkanı eliyle anayasayı ayakları altında çiğneyerek, İstanbul’a AKP’li bir siyasetçiyi başsavcı yaptılar. O günden beri belediyeler, madden, manen silkelendiği gibi hukuken de taciz altındadır, saldırı altındadır. Namuslu bir soruşturmaya kimsenin söyleyecek sözü yok. Hatırlayın; Tayyip Bey de dünya kadar suçalamayla, rüşvetten, irtikaptan, yolsuzluktan, Akbil’den, ondan bundan sorgulandı mı? Evet. Yargılandı mı? Evet. Suçlu bulundu mu? Evet. Ancak, bir günden bir güne Tayyip Bey’in kapısına polis gönderildi mi? Bir günden bir güne gözaltına alınıp emniyete götürüldü mü? Orada tutuldu, sorgulandı mı? Tutuklanıp cezaevine kondu mu? Sadece birinci kademe bitmiş, Yargıtay bitmiş, ceza kesinleşmiş; o durumda bile Tayyip Bey, İBB’den çıktı, Saraçhane’de mitingini yaptı, davulla, zurnayla cezaevine uğurlandı. Yanında kim yatacak, ona bile karar verdiler. Ama Saraçhane’nin o günkü mağduru, bugün olmuş Saraçhane’nin zalimi. O gün kendine yapılmayanları bugün rakibine yapanla karşı karşıyayız. Soruyorum güzel, adil, yüreği temiz, vicdanı yüksek Konya; bu yapılanlar yakışır mı Ekrem Başkan’a? Bu yapılanlar vicdan mı, insaf mı?
”Mahkemeyi TRT’den yayınlayın, görsün millet; ne iftira, ne gerçek”
O zamanlar olmayan işler, bugün her an tekrarlanıyor. Eve gelme, polisle götürme, itibarsızlaştırma, tutuklu yargılama var. Aile ile, çocukla, eşle, kayınbiraderle uğraşma var. Hepimizin vergileriyle ayakta ola TRT’den her gün yalan ve iftira var. Biraz önce yolda Mansur Başkanımızla konuştuk. Kendisi hukukçu. Hepimizin bildiği bir gerçeği bir kez daha hatırlatalım. Hazırlık soruşturması gizlidir. Ayrıca bu dosyada ekstradan gizlilik kararı da vardır. Ama gidip de TRT’yi, A Haber’i, CNN’i açarsanız, bunların kanallarını açarsanız her türlü yalan, iftira, gizli olan bilgiyi bırakın, dosyada olmayan dünya kadar yalan, gerçekmiş gibi anlatılıyor. Buradan bir kez daha sesleniyorum; biz kendimize, adayımıza, başkanımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, onun gerçek bir yargılama yaptığına güveniyorsanız, iddialarının iftira değil de gerçek olduğunu iddia ediyorsanız, hodri meydan. Mahkemeyi TRT’den yayınlayın, görsün millet; ne iftira, ne gerçek.
İşte o AKP’li siyasetçiden savcı yapınca, ‘Haydi bakalım’ deyip onu akıncılar gibi savaşa yollayınca 19 Mart darbesi geldi. 19 Mart, hem 1 yıl önce İstanbullunun 16 milyona hizmet etsin diye seçtiği belediye başkanına darbedir, hem de 23 Mart günü 15,5 milyon vatandaşımızın oylarıyla, hem de zorunlu olmadan sandığa koşturan 15,5 milyon vatandaşın aday gösterdiği Cumhurbaşkanı adayımıza, milletimiz takdir ederse bir sonraki Cumhurbaşkanımıza darbe yapılmaya çalışılmaktadır.
”Bugünkü darbenin karargâhı Beştepe’dir, saraydır”
Her zaman darbeler askerden gelmez. Bazen de böyle sivillerden gelir. Darbe her zaman kamuflajla gelmez. Bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir. Darbenin her zaman bir karargâhı vardır. Bugünkü darbenin karargâhı Beştepe’dir, saraydır. Her darbenin silahları vardır. Maalesef bu darbenin silahları yalandır, iftiradır. Her silahın attığı kurşun yaralar ama devletin televizyonunun yaptığı bu haksızlık, bu ihanet unutulmaz. Yaralansak da acı duysak da günü gelince bunun hesabını soracağız TRT’yi yönetenlerden. Ancak elbette, hukuk önünde, adil yargılanarak. CHP’li birini savcı yaparak değil. En dürüst, en başarılı, en çalışkanların terfi ettiği, siyasetin yargıdan elini eteğini çektiği, bugünkü gibi yargıya güvenin yüzde 20 değil, AKP geldiğinde olduğu gibi yüzde 80’leri bulduğu günlerde bu ülkeyi adil yöneteceğiz. Hesap verecekler de yargının önünde hesap verecekler. CHP’ye değil, yargıya hesap verecekler.
Mübarek ramazan gününde, hepimiz iftar sofrasındayken hepimiz; ben Ankara’da şehit aileleriyle, Ekrem Başkan bir ev iftarında, siz Konya’da iftardayken, Ekrem Başkan’ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Ertesi sabah evinin kapısına yüzlerce polis aracıyla, binlerce polisimizle dayandılar. Onu aldılar, içeriye koydular. O günlerde Tayyip Erdoğan şöyle söylüyordu; ‘1 ay geçsin, deliller ortaya çıksın, bunlar birbirlerinin ya da ailelerinin gözünün içine bakamayacak hale gelecekler.’ Şimdi, 1 ay değil, bugün 45’inci gün. Verdiği sürenin üstünden 15 gün geçti. Sayın Erdoğan, ben Konya’dayım, meydandayım, Kılıçaslan’dayım; Konyalıların gözünün içine bakıyorum. Peki sen, gerçekten, senden korkmayan, Allah’tan korkan birinin gözünün içine bakıp, ‘Bu yapılanlar siyasi değildir, hukukidir’ diyebiliyor musun? Sen, sokağa çıkabiliyor musun? Pazara gidebiliyor musun? Konya’ya gelip, bu milletin hali nicedir, sorabiliyor musun? İşte öyle bir noktadayız.
Bir şey yapacağız… Tayyip Bey’in gözünün içine bakıp, ondan değil Allah’tan korkan birinin şahitliğini, değerlendirmesini sizinle paylaşacağım. Bu kişi, Tayyip Erdoğan belediye başkanı iken Belediye Meclis üyesiydi. Tayyip Bey yargılanıp ceza alınca Saraçhane’de yanı başındaydı. Onu cezaevine yollarken yanı başındaydı. Ardından yerine bir belediye başkanı seçilecekti. Çünkü mevcut başkan hapse girdi. Almamalıydı, gitmemeliydi. Yerine seçilen Ali Müfit Gürtuna. 1998’den 2004’e kadar, 6 yıl belediyeyi yönetti. 1 yıl belediye meclisinden seçilerek, 5 yıl İstanbullular tarafından seçilerek. Ali Müfit Bey, bir açıklama yaptı. Diyor ki; ‘bu soruşturmaya millet ikna değil. Tutuklama kararı doğru değil. Bugün yapılan iş, ‘Siz onu gözaltına alın, nasılsa delil bulursunuz’ denmiş ama olmamış. ‘Deliller sonradan bulunur, yola çıkalım’ denmiş ama bu iş yanlış olmuş’ diyor. Bu belediye başkanı, bütün her şeye bakıp da ‘Bu iş yanlış olmuş’ diyorsa, işte vicdan, işte insaf, işte ahlak.
”İBB’nin 6 yıllık bütçesinin toplamı 497 milyar. 560 milyar çaldılar diyorsun”
Buradan 45 gün sonra Ekrem Başkan, hem ailesinin, eşinin, dostunun, hem de milletinin gözüne bakarken, meydanlar yüz binler olup ona destek verirken, bugün bu iftiraların altında kalıp da utanmayanlar var. Bakın, kısaca hatırlatayım. Bir anket yapıldı, bu iddialara inananlar sadece yüzde 25, 4 kişiden biri. Dokuz ankette ortalama yüzde 26,5. En yüksek olanda yüzde 29, bilemedin yüzde 30. Milletin 10 kişisinden 3 kişinin inanıp gerisinin inanmadığı bu iftiralarda öyle rezil iddialar duyduk ki; bu nasıl terazi, kefesi yok, bu nasıl harmandır, mahsulü yok. 560 milyarlık yolsuzluk diyorlar. Bunu TRT’ye, CNN’e, A Haber’e yazdı. Gece gündüz onu konuşturdu. Çıktık açıkladık. Dedik ki; bu ne büyük yalan. İBB’nin 6 yıllık bütçesinin toplamı 497 milyar. 560 milyar çaldılar diyorsun, yüzde 70’i personel ücreti, ücretler ödenmiş. Hiç asfalt dökülmese, personele hiç maaş verilmese, o kadar hizmet, bu kadar yardım yapılmasa hepsi toplasan 497 milyar. Sen 560 milyarı yazmışsın ekrana. Sustular. Ama özür yok, tövbe yok. Sustular. Diyor ki; İBB’nin bütçesinden 1200 telefon aldılar, CHP delegelerine dağıttılar. 1200 değil, 120 değil, 12 değil, 1 tanesini ispat edin hepimiz gerekeni yapacağız. Sustular. Özür yok, tövbe yok. Ata yalanı, dönüp sayalım inananı.
”Günlerce ‘çantada para’ diyordunuz, hani nerede para?”
Kameraya bir tane valiz çıkmış. Bunu görmüş, diyor ki; ‘Bunun içinde para var.’ 3 gün, gece gündüz tekrarladılar. Açtık valizi, içinden ne çıktı? Ali Müfit Gürtuna zamanında değil, ondan hemen sonraki yönetim zamanında alınmış jammerlar çıktı. AKP büyükşehiri yönetirken, makam aracının peşinde jammerlı araç geziyor. Başladılar jammer kullanmak doğru mu yanlış mı? Gece gündüz onu tartışıyorlar. İki şey söyleyeceğim. Neden jammer kullanıyor? Mevcut cumhurbaşkanı neden jammer kullanıyorsa, gelecek cumhurbaşkanı da o yüzden jammer kullanıyor. Kardeşim, bu memlekette senin etle tırnak oldukların seni dinledi, jammer açtın. Bu memlekette anket yapıyorsun, yüzde 70’i telefonların dinlendiğini söylüyor. Köşede adam poğaça satıyor, ‘telefonum dinleniyor’ diye whatsapp’tan konuşuyor. Sen Ekrem İmamoğlu’na ‘neden jammer kullanıyorsun, seni rahat rahat dinleyemiyorum’ diyorsun. Tayyip Bey, sen neden açıyorsan, geleceğin cumhurbaşkanı da o yüzden açıyor.
Esas söyleyeceğim şey ise; bre yalancılar, bre iftiracılar, bre kul hakkı yiyenler, Allah’tan korkmazlar, hani günlerce ‘çantada para’ diyordunuz, hani nerede para? Bu nasıl iftira?
Rahmetli Kadir Topbaş’ın aldığı jammerı kulanıyor diye Ekrem Başkan’a hesap sormaya kalkanlara şunu söylüyorum; siz, onun içinde jammer olduğunu bile bile 3-4 gün bu millete attığınız iftira var ya, önünde sonunda mahkeme-i kübrada sizin karşınıza çıkacak kardeşim.
”O gün Zekeriya Öz vardı, bugün Akın Gürlek var”
Bugün Konya’ya geldik. Hazreti Mevlana’nın Konya’ya gelişinin 797. yılı. Huzura vardık, huzur bulduk. Ve Konya yolculuğundan önce dün akşam, Mesnevi’ye bakarken bakın ne okuduk. Okuyana ne çok şey söylüyor, ne çok şey anlatıyor. Mevlana der ki; ‘Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl yapıyorsun? Sen bunu bilmiyor musun ki, benim için kuyu kazıyorsun. Ama kazdığın kuyuya en sonunda sen düşeceksin.’ Ben buradan Sayın Erdoğan’a şunu hatırlatıyorum; kuyu kazma ki, kazdığın kuyuya düşmeyesin. Nasıl ki; eskiden, Ergenekon, Balyoz dediler. ‘Ayıptır, iftiradır, kumpastır’ dediler. Ben ‘Balyoz Kumpası’ diye kitap yazdım. O günlerde savcıya kendi arabasını veriyordu, ‘Bu davanın savcısı benim’ diyordu. Ne zaman ki kumpas ortaya çıktı, bizim kitabımızı kullandı. ‘Milli ordumuza kumpas kurmuşlar, aldatıldım, milletim ve Rabb’im beni affetsin’ dedi. O gün yaptığından af görmesi için, bugün ıslah olmuş olması, bundan caymış olması lazım. O gün Zekeriya Öz vardı, bugün Akın Gürlek var. O gün yalancı şahitler vardı, bugün yine var. O gün gizli tanıklar vardı, bugün yine var. Ama o gün olduğu gibi; ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar. O kazdığın çukura sen düşersin, bu millet bu sefer seni kurtarmaz.
”Polis, kendisine kimin sahip çıkıp kimin eziyet ettiğini iyi biliyor”
Polis kardeşlerimin bir tanesini sanki bizim otobüsümüz ezmiş gibi görüntü yayınlıyorlar. Dosyadan görüntü istedik, vermemek için kaçıyorlar. Emniyet’ten görüntü istedik, ‘Bizden aldılar, savcılıkta’ diyorlar. Arabanın gerçek görüntülerinde polis kardeşimize hiçbir şey olmadığı ortada. Ama gündüz gece bir yalanı büyütüyorlar. Buradan şunu söylüyorum; cesaretin varsa, bir gün polis lojmanlarının olduğu yerlerde sandık sonuçlarına birlikte bakacağız. O sandık gelecek, o sonuçları birlikte göreceğiz. Devletin polisi, kaskını yastık yapıp uyuyor. 12 saat çalıştırıp, 12 saat dinlen geri gel diyorsun. Fazla mesai yapıyor, bir kuruş vermiyorsun. Hep aynı kumanya ile kuru ekmekle, yarım ekmek ve ayranla öğün geçiştiriyorsun. Bu polis, kendisine kimin sahip çıkıp kimin eziyet ettiğini iyi biliyor. Polisimizin de tüm parti emekçilerimizin de alnından öpüyorum.
Sen, utanmadan, hem de ders almadan İstanbul’da yasakladın, Saraçhane’de milyonlar toplandık. Meselenin özü şu, yasaklamışsın, Kartal’a 1 milyon 200 bin kişi gitmiş. 81 ilde sokaklar dolmuş, taşmış. Konya’da cesaret, her türlü korkuyu aşmış. Onun üstüne 23 Nisan geliyor, Atatürk’ün kurduğu parti, Atatürk’ün açtığı Meclis’ten Atatürk’ün kabrine yürüyecek. ‘Burada toplanamazsın, buraya yürüyemezsin’ diyor. Orada toplanacağım, oraya yürüyeceğim belli. Yürürken diyoruz ki; polisleri sakının ama önünüzde barikat varsa da yıkın açın. Onu yıkanların da alnından öpüyorum, polislerin de alnından öpüyorum.”