Hepimiz yargıdan neden şikayetçiyiz?-3: Savcının yargıcın kalitesini konuşmadan hiçbir yere varamayız
09 Mayıs 2025

Yargıdan şikayetlerimizi konuşmaya devam ediyorum. Bunu da rakamlarla yapmaya çalışıyorum.

Şu rakam bence çok çarpıcı: Yılın herhangi bir gününde savcılıklarımızdaki dosya sayısı 11 milyon 661 bin 519. Her bir dosya en azından iki kişiyi ilgilendiriyor desek, ki bazıları daha çok kişiyi içeriyor, 23 milyondan fazla insan eder.

Ama orada bitmiyor. Ceza mahkemelerimizdeki dosya sayısı 3 milyon 919 bin. Yine en azından iki kişi desek 8 milyon kişi de burada.

Vatandaşların birbirleriyle olan hukuki sorunlarına bakan hukuk mahkemelerinde açık dosya sayısı 5 milyon 369 binden fazla. Yani en azından 11 milyon kişi de bu mahkemelerde davalı veya davacı konumda.

İşini mahkemeye gitmeden, uzlaştırıcıyla çözmek isteyen vatandaşlarımız da var neyse ki… Onların sayısı 622 binden fazla. Yani en azından 1,2 milyon kişi de burada.

Benzer şekilde idare ve vergi mahkemelerinde de 622 bin dosya var.

İcra iflas mahkemelerini saymıyorum, çünkü orada 32 milyon dosya var.

İstinaf, yani Bölge Adliye Mahkemelerinde 2 milyon 417 binden fazla dosya var. Yine her bir dosya en az iki kişiyi ilgilendirse 5 milyon kişi eder.

Yargıtay’ın ceza ve hukuk dairelerinde toplam 672 binden fazla dosya var; bunlar da en azından 1,3 milyon vatandaş demek.

Danıştay’da 201 bin dosya halen açık.

En çarpıcısı, Anayasa Mahkemesi’nde 165 binden fazla vatandaşın yargı kararlarına karşı açtığı bireysel başvuru davaları var.

Bu dosya sayılarını topladığımda sayı Türkiye nüfusundan fazla çıkıyor.

Uzun lafın kısası şu: Türkiye’de yolu adliyeden geçmeyen vatandaş yok.

Yargıyla ilgili sorunların bu kadar ön planda olmasının başlıca nedeni bu. Hepimizin yargıyla işi oluyor ve galiba hiçbirimiz yargıdan elde ettiğimiz neticeden memnun değiliz.

Söylemeye çalıştığım gibi yargının üç temel ayağı var; ceza yargısı, hukuk yargısı ve idari yargı.

Bizim medyada en çok konuştuğumuz, üzerinde siyasi tartışmalar yaptığımız yargımız ceza yargısı.

Ve dün bazı rakamlar verdim burada ceza yargısıyla ilgili. Gelin onlara yeniden bakalım.

Savcılarımız soruşturdukları 100 kişiden 27,5’ine kamu davası açıyor. Bu soruşturmalar oldukça uzun sürüyor. Hakkında dava açılmayan 72,5 kişi bu uzun süreden ötürü mağduriyet yaşıyor. Keşke bu süreler daha kısalsa.

Ancak hakkında dava açılan 27,5 kişinin mağduriyet yaşamadığını söylemek de doğru değil. Çünkü onları dörtte birinden fazlası ilk derece mahkemesinde beraat ediyor. Başka türlü söylemek gerekirse: Savcılıklarımızın açtığı dört davadan biri yeterli delile dayanmıyor, açılmaması gerekirken açılıyor.

Ancak ceza yargılamasında yegane sorun savcılarımızın soruşturma  kalitesi değil. O ilk derece yargılamasını yapan hakimlerimizin karar kalitesi de ciddi bir mesele.

Çünkü o hakimlerin verdikleri kararların üçte birden biraz fazlası Yargıtay tarafından onanıyor. Geri kalanı şu veya bu sebeple ilk derece mahkemesine geri dönüyor.

Ve işte az önce söyledim, bütün bu işlemlerin sonunda 165 binden fazla vatandaş da temel insan haklarının mahkemede ihlal edildiği düşüncesiyle soluğu Anayasa Mahkemesi’nde alıyor.

Biz bu savcılarımızın ve yargıçlarımızın kalite sorununu çözmeden yargı sorunlarımızda düzelme bekleyemeyiz.

Burada üç gündür yargının siyasileşmesini sanki bu sorunlardan ayrı, kendi başına bir sorun gibi yazıyorum ama bu çok doğru değil. Kaliteli savcı ve yargıçlardan oluşan bir yargıyı siyasallaştırmak çok daha zor olur.

Bizim yargımızın neredeyse militanlaşması, siyasetle iç içe girmesi ve hatta bir siyasi iktidarın yargısı haline gelmesi ile bu kalite sorunu iç içe geçmiş meseleler.

Basit iki örnek vereyim: Kanun, savcılara sanık lehine delilleri de toplamasını emreder. Ama şimdi isimlerini vermeyeceğim medyaya da fazlasıyla yansıyan iki vakada savcıların kanunun kendilerine emrettiği bu lehte delilleri de toplama işini yapmadıkları ayan beyan ortada.

Bu davalardan birinde, davanın temel dayanaklarından biri olan MASAK raporunu görmezden geldi savcı, diğerinde tanık ifadelerini yok saydı.

Bunun adı, Ümit Özdağ’ın söylediği gibi “düşman hukuku” mudur bilmiyorum ama bu çeşit uygulamalar ceza yargılamasına ve genel olarak yargıya güveni ortadan kaldıran şeyler.

Yargıdan boşu boşuna şikayet etmiyor vatandaş; çünkü hepimizin yargıya işi düşüyor, bire bir görüyoruz ne olduğunu.

ÇOK OKUNANLAR