Aşkın fotoğrafı
19 Mayıs 2025

Amerika’ya modernin anlamını öğretmiş olan büyük sanatçı Alfred Stieglitz tutkulu bir şekilde âşık olduğu sevgilisi Georgia O’Keeffe’in tam 400 adet fotoğrafını çekti.

Ben bu açıdan Stieglitz’in yaşamını ressam Pierre Bonnard’ın (1867-1947) yaşamına benzetiyorum. Bonnard da ilk bakışta aşk tanımlamasının tipik bir örneği olarak sokakta tesadüfen görünce çarpıldığı ve sonra evlendiği Marthe’ın tam 400 adet resmini yapmıştı. Ben bu rakamları görünce, “Acaba o dönemde tutkulu sevilen bir kadın hakkında tam 400 adet sanat çalışması yapılması gerekir diye bir kural mı vardı?” diye düşündüm. Bazen böyle ilk bakışta lüzumsuz gibi gelebilecek detaylara takılıp, bunların izinden entelektüel dedektiflik yaparak gitmenin çarpıcı sonuçlar verebildiğini deneyim sayesinde bildiğimden, yine bunu yaptım ama şu ana kadar maalesef 400 sayısıyla ilgili bir sonuç alamadım.

****

Bu ikisi birbirlerini tutkuyla seviyorlardı derken abartmıyorum. Stieglitz’in, “Portrait of Georgia No.3” adını verdiği fotoğrafta bulutların arasından parlamakta olan güneş gözüküyordu. Sevgilisinin portresi olduğu söylenen bu fotoğrafın hiçbir yerinde Georgia yoktu. Burada anlam net ama ben yine de anlatayım; Stieglitz için âşık olduğu kadın parlayan güneş gibi muhteşemdi.

Buna Georgia’nın cevabı da güzeldi. Ressam, “A Celebration” adını verdiği resminde bulutların bir rüya gibi görüntülerini çizmişti. Kadın da resminde aşklarını böyle kutluyordu.

Biraz önce Bonnard ile Stieglitz’in yaşamları birbirine benziyor diye yazmıştım ya, bunu şimdi geri almak istiyorum. Çünkü Bonnard da Stiglitz gibi sevdiği kadının tam 400 resmini çizmiş olabilirdi ama o Stieglitz gibi aşkının cevabını hiç almamış gibiydi. Ünlü 400 eserinin hiçbir tanesinde Marthe kocası oradaymış gibi davranmıyordu. Aksine ressam orada hiç yokmuş gibi umursamayan tavırlar takınmıştı.

Bonnard kendisinin de var olduğunu ispatlamak için Marthe’ı çizdiği resimlerin önemli bölümüne kendisinin varlığını gösteren bazı detayları koydu. Örneğin bir resminde, resmin köşesinde çizim yapmakta olduğu tuvali tutan ressamın eli görülüyordu. Marthe’ın banyo aynasının önünde çizdiği resmine ise banyonun aynasına yansıyan kendi suratını koymuştu. Ressam, kendisini umursamazmış gibi davranan eşine “Bak ben de varım” demek istiyor gibiydi.

Stieglitz ile Georgia ise birbirlerini çok umursadıkları gibi ayrı kaldıklarında bile sürekli birbirlerini düşünüyorlardı.

Örneğin, Georgia, New Mexico’ya gittiğinde Stieglitz galerisiyle ilgilenmek için New York’ta kalmıştı. Stieglitz kısa süre ayrı kaldığı Georgia’ya her gün ortalama 40 sayfa uzunluğunda mektuplar göndermişti. Bazen günde 5 mektup bile gönderdiği oluyordu. Georgia ise Stieglitz’e yolladığı bir mektubunda, “Senin fotoğraflarına baktığımda bunların fotoğraf olduğunu unutuyorum, bunlar bana güzel bir müzikten daha fazla müzik yaratıyormuş gibi geliyor,” diye yazmıştı.

Stieglitz portrenin insanın yüzünden daha fazlasını göstermesi gerektiğini düşünüyordu ve “Bir portre insan varlığının tümünü gösteriyor olmalı,” diyordu. Bu yüzden, Georgia’nın çekmiş olduğu fotoğraflarında onun sadece yüzünü değil vücudunun her yönünü gösterdi. Georgia’nın eli, ayağı, parmakları, kalçası onun için bir fotoğraf sanatı malzemesiydi. Phylis Rose, Stieglitz ile Georgia ilişkisini incelediği Yale Üniversitesi tarafından yayınlanan “Alfred Stieglitz: Taking Pictures, Making Paintings” adlı çalışmasında iki sanatçının ilişkisinin karşılıklı saygıya dayandığını yazdı. Stieglitz’in Georgia’nın tüm vücudunu ayrı ayrı gösteren çalışmaları bana kübist bir yaklaşımı da çağrıştırdı. Stieglitz’in bazı Georgia fotoğrafları hayli erotikti. Örneğin yazar Janet Malcolm, “Onun bu fotoğraflarının erotik etkisi çarpıcı,” diye yazmıştı. Bayan Rose yukarıda bahsetmiş olduğum çalışmasında iki sanatçı arasındaki ilişkinin karşılıklı saygıya dayandığını söylüyor ama buna katılmayanların da olduğunu söylemeliyim. Bu düşüncede olanlara göre, bir sanatçının Bonnard ve Stieglitz’in yaptığı gibi bir kadının vücuduna sanatıyla bu kadar fazla takıntılı olması, o sanatçının aslında kadın üzerinde kontrol kurma arzusunu gösteriyor.
Stieglitz, Georgia’yla sevgili olduğunda 53 yaşındaydı bu yüzden kadın üzerinde kontrol kurma arzusu olduğunu söyleyenlerin haklı olduğu bir yön de olabilir ama Georgia üzerinde kontrol oluşturma çabalarının her birini boşa çıkaracak kadar güçlü bir kadındı. Hatta onu tanıyan yazar Joan Didion, Georgia için, “İnanılmaz derecede agresif olan kadın,” diye yazmıştı. Ama yine de söylediğim gibi bu kontrol kurma arzusu çok da olmayacak bir duygu değil. Ben bu sadece iki sanatçı arasındaki aşkın güzelliğini anlatmakla yetinmek istedim. Hatta bir itirafım da olacak; onların birbirlerine aşklarını ilan ettikleri satırları yazarken hayli duygulandım da.

ÇOK OKUNANLAR