Festival dünyası acımasızdır. Birkaç yıl film çekmezseniz ya da filminiz festivallere seçilmezse unutulup gidersiniz. Kırmızı halıda kim yürüyorsa o ön plana çıkar. Bu kurala uymayan ve fiziksel olarak festivallere katılamadığı halde hep gündemde olan bir yönetmen varsa o da Jafar Panahi’dir.
1995 yılında ilk filmi ‘Beyaz Balon’ ile Cannes’da Altın Kamera Ödülü’nü kazandığından bu yana daima Cannes, Berlin ve Venedik gibi dünyanın en önemli festivallerinde filmleri gösterildi ve önemli ödüller aldı. Yurt dışına çıkış izni olmadığı için festivallere katılamaması hep haber olan Panahi için hem Berlin’de hem de Cannes’da sahneye boş koltuklar kondu ve festivale katılamaması protesto edildi.
‘Politik filmleri sevmiyorum. Politik mesajlar vermek istemiyorum. Politik bir savaş başlatmaya niyetim yok’ gibi mesajlar verse de Avrupa’da daima İran’daki rejime muhalif bir yönetmen olarak değerlendirildi.
2000 yılında yönettiği ‘Daire / The Circle’ filminden sonra hiçbir filmi İran’da gösterime giremeyen Panahi, 2010 yılında yaptığı bir açıklama nedeniyle altı yıl hapse mahkum edildi, 20 yıl boyunca film çekmesi yasaklandı. Ancak gerilla tarzı film yapma konusunda uzman olan yönetmen hep bu yasağı delmeyi başardı, cep telefonuyla çektiği filmler bir şekilde Avrupa’daki festivallere ulaştı.
Ve Panahi bu yıl yeni filmi ‘Küçük Bir Kaza / It was just an Accident’ ile yıllar sonra Cannes Film Festivali’ne fiziki olarak da katılabildi. Film ekibi gala gösteriminde salona girdiğinde büyük bir alkış koptu. Herkes Panahi’yi çok seviyor ve onu destekliyor.
İşkenceci bir baba ve mağdur bir mahkum
‘Küçük Bir Kaza’ bir trafik kazası ile başlıyor. İçinde anne, baba ve küçük bir kızın bulunduğu araba bir gece yolculuğu sırasında bir köpeğe çarpıyor. Kaza sonrası araba arızalanınca baba tamirhaneye gidiyor. Bu ‘küçük kaza’ bir işkenceci olan babanın çok acı çekmiş eski bir mahkum ile karşılaşmasına neden oluyor.
Mahkum babayı öldürmek amacıyla kaçırıyor, ancak onun gerçekten işkenceci olduğundan emin olamayınca hapishane arkadaşlarını çağırıyor. Buraya kadar her şey iyi de sonra senaryo inandırıcılığını kaybediyor. Ben filmin sonunu zor getirdim ve jenerik başladığında kendimi dışarı attım. Buradan sonrası çok ilginç. Film sekiz dakika boyunca ayakta alkışlanmış ve eleştirmenlerce çok beğenilmiş. Fransızlar alkışı çok seviyor, bunu biliyoruz, ancak ‘Küçük Bir Kaza’ intikam duygusuyla yapılmış bir film. Panahi hakimi ve savcısı olduğu bir mahkeme kurmuş. Hiç olmamış. Ancak unutulmaması gereken bu herkesin sevdiği bir yönetmenin filmi.
‘Küçük Bir Kaza’ resmi makamlardan izin alınmadan gizli olarak çekilmiş. Çok zor olduğunu sanmıyorum, çünkü neredeyse tüm sahnelerde altı oyuncu ve bir minibüs var. Amerikan sinemasında intikam/vicdan ikilemi üzerine çok film vardır. ‘Küçük Bir Kaza’ da böyle bir film, ancak yönetmenin yaşadığı ülkeye kızgınlığı her sahnede hissediliyor.
Aslında İranlı yönetmenlerin son yıllarda yaptıkları filmlere hayran olmamak elde değil. Sansür baskısı altında, her an tutuklanma riskini alarak, izleyiciyi şaşırtan çok cesur filmler üretiyorlar. ‘Küçük Bir Kaza’ için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil.
Wes Anderson’dan özel bir film: ‘The Phoenician Scheme’
Wes Anderson eskilerin nev-i şahsına münhasır dedikleri, yeni Türkçe ile kendine özgü özellikleri olan bir yönetmen. Zaman zaman bir çizgi roman estetiğini çağrıştıran sinema dili ve anlattığı hikayeler ile sinemada çok farklı bir yeri var.
2021 Yılında ‘Fransız Postası / The French Dispatch’, 2023’de de ‘Asteroit Şehir / Asteroid City’ ile Cannes’da yarışmada yer alan Anderson, ABD-Almanya yapımı ‘The Phoenician Scheme’ ile tekrar yarışmaya seçilip iki yıl arayla üçüncü kez festivale konuk olarak kendi çapında bir rekora imza atıyor. 2012 yılında festivalde yer alan ‘Moonrise Kingdom’ da eklenince dört film ile festivalin demirbaş yönetmenlerden biri.
‘The Phoenician Scheme’ kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip. Mia Threapleton, Michael Sera, Riz Ahmed, Tom Hanks, Mathieu Amalric, Benedict Cumberbatch… Başrolde Benicio del Toro var.
Filme adını veren Phoenicia hayali bir ülke. Filmin adını ‘Phoenicia Entrikası’ olarak çevirmek mümkün. Yıl 1950. Zsa-zsa Korda (del Toro) ‘Bay % 5’ diye anılan, her türlü pis işi yapan, üç kağıtçı ve çok zengin bir iş adamı. Üç eski eşi ve 10 çocuğu var. (Bana günümüzde yaşayan ve elektrikli araba üretimi yapan, uzay gemileri olan, yedi çocuk sahibi birini hatırlattı) Filmin başında bir suikasttan kurtuluyor, düşen uçağından karnından dışarı çıkmış bağırsaklarını tutarak çıkıyor.
‘Phoenicia Entrikası’ her sahnesi özenle çekilmiş, birçok ilginç sahne içeren farklı bir film. Belki tam keyfine varabilmek için iki kez izlemek gerekebilir. Meraklısına.