Zeren’le sinemaya gitmeyi konuşurken, vizyondaki filmlere baktım.
Yaşıtım sayılabilecek David Cronenberg’in Kefenler / The Shrouds adlı bir son filmi var, gösterimde olanlardan biri de o.
Bu filmin yapımında 43 yıllık eşini kaybettiğinde yaşadıklarından kısmen esinlenen yönetmen “keder sonsuzdur” diyormuş.
Bu hissi biliyorum.
Dinmeyen bir acının bir insanı sürükleyebileceği durumlarla ilgili bu filmin bir tanıtım yazısını okudum, bazı yerlerini büyük harfle yazarak buraya aktaracağım.
“Kefenler, kefen içindeki ölülerle bağlantı kurmak için BİR CİHAZ yapan YENİLİKÇİ BİR İŞ İNSANI ve yas tutan bir dulun hayatına odaklanıyor. Karısının ölümüyle büyük bir yıkıma uğrayan ve bir türlü teselli bulamayan yenilikçi iş insanı Karsh, DEVRİM NİTELİĞİNDE BİR TEKNOLOJİ icat eder. Karsh’ın GRAVETECH (“mezar teknolojisi” BK) adını verdiği İCAT sayesinde insanlar kaybettikleri yakınlarının cesetlerini kefenleri içinde gözlemleyebileceklerdir. BULUŞU beklenen başarıya ulaşmadan önce aralarında Karsh’ın eşininkinin de bulunduğu birçok mezar tahrip edilir. Bu eylemi gerçekleştirenlerin peşine düşen Karsh, bu süreçte kendisini karanlık bir yolun içerisinde bulur.”
Filmi, “Kanserden kaybettiği eşi Carolyn’in ölümünün travmasını atlatamamasıyla izah edilebilir” bulan, “Kanadalı yönetmenin yas sürecinde senaryo yazılımına kişisel endişelerinin ve ruh halinin yansıması son derece normal karşılanabilir” diye yazan, ya da “hiçbir şey anlamadığını” itiraf eden eleştirmenler, “ilginçlik gayretkeşliği gibi görenler” olsa da, Cronenberg’in yedinci kere geldiği Cannes’da bu filminin ilk gösterimi yapıldığında izleyenlerin genellikle pek beğenmediğini biliyorum.
Sıkıcı ve fazla karanlık gelmiş olabilir.
Ama bir de şunu düşünmek lâzım:
Dünyanın bir “bilim ve teknoloji devrimi” dönemi yaşadığını düşünen, bundan çok memnun ve gelecek için çok umutlu olanların yazıp çizdiklerini (“pembe ufuklar”) de biliyoruz.
Bill Gates denilen muamma kişi, “yapay zekânın işini elinden alamayacağı üç meslekten birinin ‘yazılım’ olduğunu imanla tekrarlıyor.
Onun ve yoldaşların neyin peşinde olduğunu bildiğinden kendi adı kadar emin görünenler, acaba o işin varabileceği ürkütücü hatta kan dondurucu bir yanının da olabilme ihtimalinin bir filmle onlara gösterilmesinden -hoşnut olmayı bırakın- rahatsızlık duyamaz mı?
Büyük harfe çevirdiğim kelimeleri bu amaçla seçtiğimi şimdi söyleyebilirim.
Otobiyografik özellikler de taşıyan filminde, insanların sevdiklerini kaybettiklerinde onları ‘yenilikçi yazılımlar’ içeren özel kefenlerle gömerlerse, toprak içindeki çürüme sürecini takip edebilecekleri öngörülüyormuş.
O tür “bilimsel” olarak adlandırdıkları gelişmelere (onlar “dönüşüm” diyorlar) bir modern rahip kadar inançla bağlı, o konuda en ufak bir tereddüt gösterilmesini dinlerine küfür ediliyormuş gibi algılayanlar için, öyle bir hikâye bakılması hayli zor, bir sorgu aynası olamaz mı?
Hem de gösterebilmekte usta birinin elinden çıkmışsa…
Ve ‘Kefenler aracılığıyla ölmüşlerimizle temas kurabileceğimiz’ tuhaf fantezisiyle Cronenberg’in bize asıl anlatmak istediği ya, ‘geleceği yönelik bazı kaygılar’ ise?