Türkiye’de bilim okur yazarlığı çok düşük buna karşılık aşağılık komplekslerimiz çok büyük olduğu için, nükleer enerji konusu ben kendimi bildim bileli Kaf dağının ardındaki bir hayal olarak durur.
Oysa öyle değil. Nükleer enerji santralı yapmak pahalı bir iş olmakla birlikte dünyanın en zor işi değil.
Türkiye, 1980’lerde bu konuda harekete geçecek oldu. Amerikalı ve Kanadalı firmalarla bazı görüşmeler de yapıldı. Nükleer santralın inşa edileceği yer belliydi: Türkiye’de deprem riskinin en düşük olduğu yererden biri olan Mersin Akkuyu ta o zamandan seçilmişti.
Ancak Akkuyu’nun bir zorluğu vardı: Santral soğutması için alınacak deniz suyu zaten çok sıcaktı, o yüzden santralın en kritik fonksiyonu olan soğutma meselesi bir hayli verimsiz olacaktı. Bu da başından beri biliniyordu.
Sonunda nükleer santral inşaatı için ihale yapmak, özel yasa çıkarmak ve inşaata başlamak Ak Parti iktidarı ile Tayyip Erdoğan’a nasip oldu. Ben o zaman da eleştirdim, aceleci bir seçim yapıldı, dünyadaki seçenekler yeterince değerlendirilmedi, Türkiye’nin kendi bilimsel bilgisinden ise hiç yararlanılmadı.
RosAtom adlı Rus şirketi, bütün finansmanı da kendisi sağlayarak bir nükleer santral yapmak için anlaşma imzaladı. Santral Rusların olacaktı, onlar bir süre ayrıcalıklı bir fiyattan Türkiye’ye elektrik satma imtiyazı elde edeceklerdi. Ben bu fiyatın yüksekliği veya düşüklüğüyle çok ilgili değilim, kuşkusuz daha düşük bir fiyat da belirlenebilirdi ama 15 dolar cent’lik fiyat, Türkiye’nin ödeyemeyeceği bir fiyat değil. (Termik santrallardan aldığımız elektrik zaman zaman çok daha pahalıya gelebiliyor.)
Burada mesele, Türkiye’nin santralın verimi konusunu hiç düşünmemesi, bu konuyu santralın Rus sahiplerinin bir sorunu olarak tanımlamasıydı.
Şimdi Akkuyu Nükleer Santralı bir türlü ilerlemiyor; ilk ünitesinin devreye girme tarihi sürekli erteleniyor. Bu ertelemenin bir sebebi, Rusya’nın Ukrayna savaşları nedeniyle 2014’ten beri tabi olduğu ve sürekli ağırlaşan ambargolar.
Ama tek sebep bu değil. Ukrayna savaşı, Türkiye tarafsız kalmaya ve Rusya’yı eleştirmemeye çalışsa da, Rusya’nın Türkiye’den uzaklaşmasına neden oluyor. Bu uzaklaşma Akkuyu ile ilgili siyasi kararları da geciktiriyor, finansman kararlarını da zorlaştırıyor.
Rusya, 2023’te Tayyip Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesi için ciddi yatırım yaptı. Bir yandan RosAtom, Akkuyu için kullanılmak üzere ama tam da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın acil ihtiyacı olduğu zamanda ciddi miktarda dolar gönderdi. Rusya’nın Tayyip Erdoğan’a ikinci büyük yatırımı, bu ülkeden aldığımız ve yaktığımız doğal gazın parasının ödemesini ertelemeleriydi. İddiaya göre 27 milyar dolarlık gaz borcu birikmiş durumda Türkiye’nin Rusya’ya ve bu konu şimdilerde Rus ekonomisinin zora girmesi sebebiyle iki ülkenin arasında bir soruna dönüştü.
Her neyse bu yazının konusu Türk-Rus ilişkileri değil, Türkiye’nin nükleer macerası.
Ben daha Akkuyu’ya dünyada hiç denenmemiş bir Rus santral tasarımı inşasına karar verildiği günlerde, dünyada değişmekte olan nükleer teknolojiden söz eden ve toryum bazlı yakıt kullanacak yeni nesil santralları önermiştim. Madem denenmemiş bir tasarım kullanacaktık, bari eski değil yeni nesil bir teknolojiyi kullanabilir ve bu arada teknolojinin sahibi de olabilirdik.
Oysa RosAtom’la yapılan anlaşmada hiçbir şeyin sahibi değiliz. Rus şirket, uranyum yakıt çubuklarını Rusya’dan getirecek ve kullanacak, ortaya çıkan atık plütonyumu da alıp gidecekti.
Eğer Türkiye’nin gizli bir nükleer silaha sahip olma projesi varsa, bunu Akkuyu ile yapabilmesi olanaksızdı, daha doğrusu Rusya’nın iznine tabiydi. Nükleer materyale Türklerin eli değmeyecekti.
Oysa toryum santrali olsa, toryumu kendi ülkemizden çıkaracak, onu işleyip Uranyuma dönüştürecektik ve dolayısıyla nükleer materyal de bizim olacaktı. Ama “Nükleer santral yaptık” diyebilmek için Tayyip Erdoğan ve Ak Parti acele etti, sonuç olarak hala daha da yapılmış değil.
Nükleer santral teknolojisinde veya tasarımında bir başka önemli gelişme, modüler mini santralların yapılması oldu. İngilizce SMR (Small Modular Reactor) kısaltmasıyla bilinen bu teknoloji Amerika ve Çin’de var; çalışan örnekler var. Her biri 300 MW’ye kadar kapasitesi olan mini reaktörler bunlar. İsterseniz 10 taneyi yan yana bağlayıp 2 GW güç elde edersiniz, isterseniz her birini bir şehre koyup 10 taneyle 10 bölgenin elektrik sorununu çözer veya hafifletirsiniz. Müthiş bir esneklik sağlayan bir teknoloji bu.
Üstelik fiyatı da Akkuyu’dan bir hayli ucuz. Ama tabii biz Akkuyu’ya para vermiyoruz, parayı oradan elektrik alarak ödeyeceğiz, SMR üreticilerine bunu kabul ettirmek kolay değil.
Neyse ki Türkiye toryum konusundaki ilgisizliğini SMR konusunda uygulamadı. Daha yasa yeni değişti, SMR’lara da yasal bir çerçeve geldi. Demek bilim ve teknoloji okur yazarlığı Ankara’ya da ulaştı!
Şimdi Sinop’a bir ikinci nükleer santral yapılması söz konusu. Türkiye aslında bu santralı toryum bazlı yapabilir. Bakın bugün 10Haber’de haberi var, Çin toryum bazlı ilk santralı devreye aldı bile.
Bu santrallarda suya göre çok daha güvenli başka bir soğutucu malzeme kullanıyor: Erimiş tuz. Dolayısıyla santralın enerji verimi de, Akkuyu’ya göre çok daha yüksek olacak.
Türkiye, edilgen bir alıcı olarak kalmak yerine etkin bir nükleer kullanıcı olmayı tercih edebilir, hatta bana kalacak olursa etmeli ve bu teknolojiye kendisi de yatırım yapıp teknolojinin sahibi haline gelebilmeli.