En sevdiğim işler, üretirken, satarken ve en önemlisi tüketirken hepimize mutluluk veren gıda ve içecek işleri. O yüzden 32 yıl tek sektörde ve en sevdiğim ürün için çalıştığımı düşündüm hep.
Bira, insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmış ve günümüzde hâlâ en popüler içeceklerden biri olmaya devam ediyor. Hatta her sene çeşitlenen yeni tatlar ve sayıları dünyada her geçen gün artan, talebi büyüyen craft (butik) üreticiler ile daha da güzelleşen bir ürün. Bana göre hiçbir ürüne benzemez. Üretim süreci meşakkatli, hammaddelerinin tamamı doğadan ve doğal, üretimi ise ustalık ve sabır gerektiren, neredeyse zanaatkâr işi diyebileceğim kadar tutku isteyen bir iş. İşte yeme-içme işleri deyince, benim de katkı vermekten en zevk aldığım, katkımı daha heyecanla ortaya koyduğum, akşamları konuşmaktan sesim kısılsa da mutlu uyuduğum işler oluyor.
Bayramın birinci günü beni uçağa bindirip başka bir ülkeye götürecek, uçaktan inip üretim tesislerini gezdirecek, tam bir gün bir otele kapanıp akşama kadar strateji ve iş planı hazırlatacak kadar heyecan verici. Hem yeme-içme sektörü hem de bu işlerin üretimi, pazarlaması, inovasyonu beni en çok heyecanlandırmaya devam edecek sanırım. Şu anda İsviçre’deyim. Son üç yıldır daha çok tanıdığım, çalıştığım ve öğrendiğim; arkadaşlar edindiğim bir ülke.
Satın alma ve birleşmeler en zor işlerdendir
Danışmanlık firmasında finans sektöründen artık sıkılıp “gerçek bir işte” kendini arayan ve yatırım bularak iki gıda üretim şirketini birleştirme hayali kuran otuzlarının başında bir kurucu ile, ona destek verecek sektörü bilen, ülkeyi tanıyan küçük bir ekiple işi, birleşmeyi ve geleceği konuşuyoruz.
Satın alma ve birleşme iş hayatının en keyifli, aynı zamanda en zor ve yorucu işlerindendir. Türkiye’de bir kez, yurt dışında ise çok sayıda satın alma ve birleşme yönettim. Çok iyi hazırlık ister. Uykusuz gecelere, gece yatağınızın kenarındaki not defterinize not alarak uyumaya hazır olmalısınız.
En çok zorlandığım işler şirket birleşmeleri oldu. Ama organik büyüme yerine hızlı büyüme ve pazara hızlı giriş yapmak için iyi hazırlıkla büyük fırsatlar sunar. İyi hedef koyarak, iyi takım kurarak ve odaklı giderek pazara yeni bir soluk getirerek hem yeni oyuncu kıvraklığını hem de rakiplerin hatalarını analiz ederek ve oralara oynayarak hızlı büyümeler sağlayabilirsiniz.
İsviçre, yabancıları içine, oyuna, hayata katmayı seviyor. Milliyetçilikten çok ülkenin yararına olan her karar ve uygulama pragmatik olarak uygulanıyor. Küçüklüğünün ve coğrafi yapısının da etkisi var: Her yer dağlık, ağırlıklı olarak hizmet sektöründe çok gelişmiş, yer altı kaynakları yok. Ya da zanaat konularında – saat, mücevher gibi – katma değerli işlerde çok iyiler. Bu yıllardır hiç değişmiyor.
Yurt dışına çalışmaya giden çok İngiliz, Amerikalı, Hollandalı gördüm ve birlikte çalıştım. Ama İsviçreli neredeyse hiç görmedim. Ülke herkese iş fırsatları sunmaya ve onları işe yerleştirmeye çok planlı yaklaşıyor. Meslek liseleri eğitimin kalbinde. Hangi konuda ihtiyaç varsa liseler ve üniversiteler sadece o konuda eğitimler açıyor.
Akşam televizyonda İsviçre-Meksika futbol milli takımı hazırlık maçına gözüm takıldı. Milli takımın başında Murat Yakın var, en iyi golcüleri Arnavut kökenli ve gollerden birini yine Türk kökenli bir oyuncu attı. Ülkenin en büyük 10 şirketini yöneten liderlerin 7’si göçmen kökenli yöneticilermiş.
İsviçre’de aile işlerinde yeni kuşak işi devam ettirmek için isteksiz
Üniversitelerde, ilaç sektörü araştırma işlerinde dünyanın her ülkesinden gelen bilim adamları çalışıyormuş. Kanseri önlemek için 30 yıldır araştırma yapan büyük ekibin içinde her ülkeden gelen araştırmacılara kucak açılmış. Hatta otuzlarında 3 Türk kadını da bu önemli ekibin parçaları imiş.
Yine beni şaşırtan şeylerden biri ise İsviçre’de aile işlerinde yeni kuşağın işi devam ettirmek için isteksiz olması. Büyük ve orta boy aile şirketlerinin %70’i bu nesilden sonra ya satılacak ya da kapanacakmış. Ailenin yeni kuşakları ya devam etmek istemiyor, ya ailenin çocuğu yok ya da devam eden işi tam öğrenmediği için işi sürdüremiyormuş.
Konuştuğum gençlerden biri ilkokul öğretmeni olmak için üniversite okuyor. Daha sonra tarih alanında uzmanlaşmak istediğini, dünyadaki İsviçre okullarında öğretmenlik yaparak dünyayı gezmek istediğini anlattı. İşe başlama maaşı ilkokul öğretmeni olarak 6 bin frank, orta öğretim için 8 bin frank dedi. Öğretmenlik eğitimi aldıktan sonra atanmak için bekleme olmadığını ekledi. Orta öğretim için ve bir derste uzmanlaşmak için 2 yıl daha okuması gerektiğini ekledi. 3.ve 4. sınıf okurken haftanın önce 2 günü, sonra da 4 gününü okulda gerçek derslere girerek geçireceğini söyledi.
Biz de 3 gün oturup iki aile işini birleştirerek yeni ve büyük bir gıda üretim işi yaratma üzerine çalıştık.Oldukça farklı yaş ve deneyimin çeşitlilik gösterdiği bir gruptuk. İçimizde bir üretimci, bir satışçı, bir finansçı ve bir de ticaret yapan bir uzman vardı. Yaşlar ise 20’li, 30’lu, 40’lı ve 50’li yaşlardaydı.
Öncesinde tüm tarafları dinleme ve üretim mekanlarını görme şansına sahip olduğum için, ortaya çıkabilecek tüm sorunları ortaya koyan sunuş hazırlamıştım. Gün boyunca daha önce yapılmamış bir açıklık ve netlikte sorunlar masaya döküldü. Taraflar fikirlerini ortaya koydu, hedefler konuşuldu ve bir iş planı yapıldı. Gelecek toplantının ilkeleri netleşti.
Kimin cevabı beni düşündürttü?
Konuşmanın ortasında herkese tek tek “Senin burada olma sebebin ne?” ve “Bu iş seni neden heyecanlandırıyor?” diye motivasyonu anlamak için sorular sordum.
En genç katılımcımızdan “güç sahibi olmak” cevabı gelince hepimizi düşündürttü. Sadece maddi değil, paranın yaratacağı ve topluluk içinde sağlayacağı şan, şöhret ve kabul edilme durumu… Yaşça bana yakın olanlarda ise yaratılan işle gençlere örnek olma, hatta iş büyüdükten sonra kurulacak bir vakıfla eğitime fon ayırma gibi “geri verme” düşüncesi öne çıktı. 30’lu ve 40’lı yaşlardakiler ise başarma, marka yaratma ve sonra işi satarak yeni işlere girme motivasyonunu konuştular.
Her birimiz işte ve özel hayatımızda farklı motivasyonlarla yaşıyoruz. Ama her koşulda, farklı yaşların ve farklı kafaların dünyanın her ülkesinde bir araya gelerek üretmeye başlaması, eyleme geçmesi ve beni de bir parçası yapması beni heyecanlandırıyor. Özellikle gençlerin heyecan ve açlıklarına hız kazandırmak, işin ve heyecanın parçası olmak çok keyifli. Bakalım bu iş nasıl büyüyecek? Nerelere gelecek? 3-5 yıllık planlar gerçekleşecek mi?
Sadece beni heyecanlandıran işleri kendim yapmak yerine, bu işi yapacak gençlere yoldaş olmak, birbirimizden öğrenmek ve onları dinleyerek aralarında yol almak, hem onlara hem bana iyi geliyor. Yeni bir işte sizi en çok motive eden şey ne olurdu?
İyi bayramlar!