Halka açık olmadığı halde değeri 1 milyar doları aşan şirketlere teknoloji dünyasında “unicorn” deniyor.
Nasıl tek boynuzlu at bulunması imkansız bir şeyse, bu türden bir şirket olmak, daha halka açık bile değilken o değere ulaşmak da çok zor.
The Wall Street Journal’a göre Amerika, ekonomik büyüklük bakımından Avrupa’yı giderek daha fazla geride bırakıyor. Bunun sebebi de Avrupa’nın “big tech” şirketler yaratmayı, Apple, Meta veya Alphabet (Google) gibi dev şirketler ortaya çıkarmayı başaramaması.
Gazeteye göre bu dev şirketlerin ortaya çıkmamasının başlıca sebebi, Avrupa’dan çok daha az ‘unicorn’ çıkması. Çünkü bir ülkedeki veya bölgedeki unicorn sayısı oranın inovasyon yaratma kapasitesinin güzel bir ölçütü.
O yüzden birinci grafik bununla ilgili. Ocak ayı başı itibarıyla bakıldığında Amerika’da ‘unicorn’ statüsünde 690 şirket vardı ve bunların toplam değeri 2,53 trilyon doları buluyordu.
Çin’de aynı tür şirketlerden 162 tane vardı, onların toplam değeri 702,46 milyar dolardı. Avrupa’da ise sadece 107 şirket unicorn. Onların toplam değeri 333,38 milyar dolar.
Avrupa’nın kanayan yarası
Avrupa sadece yeterince çok ‘unicorn’ ortaya çıkaramamakla kalmıyor; çıkan şirketler de hızlı büyümekte ve halka açılıp kendi endüstrilerinde dominant şirketler olmakta zorluklar yaşıyorlar. Bunun bir sebebi Avrupa’nın 30 ayrı ülkeden oluşması, her ülkenin kendine göre kanunları, uygulamaları olması. Bu da büyümeyi zorlaştırıyor.
Ama bir önemli faktör daha var: Avrupa’da girişim sermayesi Amerika’ya göre daha az. Tam olarak Amerika’daki girişim sermayesinin beşte biri.
İşte ikinci grafik de bununla ilgili. Start-up olarak sıfırdan kurulup halka açıldıktan sonra 10 milyar dolar değere ulaşmış ve 50 yaşından küçük şirketlere bakıldığında Amerika’da böyle 241 şirket var; Avrupa’da ise sadece 14 tane.
Yeterli yatırım olmayınca…
Avrupa’nın Amerika’nın fena halde gerisinde kaldığı bir başka konu ArGe yatırımları. Avrupa’da devletlerin kişi başına yaptığı ArGe harcamasıyla Amerika’da hükümetin harcamaları hemen hemen aynı. Farkı, özel sektörün girişimleri ve ArGe harcamaları yaratıyor.
Bunun bir ölçüde sebebi Avrupa ekonomilerinin daha az büyümesi ve işlerin yapılmasında Avrupa’da çok daha fazla kural olması. Üçüncü grafiği ayrıca anlatmaya gerek yok, gayet kolay anlaşılıyor zaten.
Avrupa daha az verimli
Avrupalı şirketlerin daha az inovasyon yapmasının bir başka anlamı şu: Avrupalı işçiler Amerikalılara göre daha az verimliler.
Dijital ekonominin büyümeye başladığı 1990’ların sonunda ortalama bir AB işçisi Amerikalı karşıtının yüzde 95’i kadar üretiyordu. Şimdi ise AB işçilerinin üretimi Amerikalı karşıtlarının yüzde 80’ine düşmüş durumda.
Grafikte de görülüyor, AB işçileri Amerikan işçilerinden çok daha az saatler çalışıyor. Alman işçisinin çalıştığı süreyle Amerikan işçisinin çalıştığı süre arasındaki fark çarpıcı.
Nihayetinde hepsi ekonomik büyümeyle ilgili
The Wall Street Journal’a göre Avrupa’nın düşen verimliliği yüzünden AB ekonomisi Amerika kadar hızlı büyüyemiyor. Nominal olarak bakınca AB ekonomisi ABD ekonomisinin üçte ikisi kadar. Ama son 10 yılda Avrupa Amerika’nın ancak üçte biri hızda büyüyebildi. Yani fark da açılıyor. Beşinci grafikte son birkaç yıla dikkat.
Avrupa’nın teknoloji açığı
Donald Trump’ın başlattığı ticaret savaşı yüzünden bugün biliyoruz ki Avrupa’nın ABD’ye ticaret fazlası var.
Ama Trump’ın gözardı ettiği şey, bu ticaret açığının ürünlerden mallardan oluştuğu. Oysa bir de hizmet sektörü var ki Amerika esas bu sektörde güçlü ve dünyanın her yerine karşı ticaret fazlası veriyor.
Hizmet sektörünün en önemli elemanlarından biri Amerika’nın sunduğu dijital servisler. İşte son grafik bununla ilgili. Avrupa’nin dijital servisler konusunda Amerika’ya ticaret açığı 114 milyar dolara ulaşmış durumda