Gazetecilik İlkelerine Bağlı Çapası Kopup Gitmiş Çapasız “Anchorman”lar
18 Haziran 2025

Anchorman” terimi, televizyon gazeteciliğinde ana haber bültenini sunan kişiyi tanımlıyor.

Amerika’da televizyon yayıncılığının 1950’lerde yükselmeye başlamasından beri kullanılmakta olan bir kelime. 

Anchor, İngilizce’de hem “çapa” (teknenin demiri) hem de “sabit bir noktaya bağlayan şey” anlamına geliyor. 

İdeal olarak, Anchorman” (ya da cinsiyetin nötr haliyle “anchor” veya “news anchor”), tarafsızlık, güvenilirlik ve doğru habercilik peşinde, sahayla ilişkisi kopmamış bir medya figürü.

Mesleki işbölümü olarak, o ilkeleri bir çapa gibi sabitleyen, haberi o merkezde tutarak sunan medya görevlisi. 

Terim, NBC kanalında yayınlanan 1952 ABD Başkanlık seçimleri sırasında, Walter Cronkite için ilk kez kullanılmış. 

CBS başkanı Sig Mickelson, Cronkite’ın işini tarif ederken onun “anchor-man” olduğunu söylemiş.

Günümüzde bu terim, artık daha çok haberlerinin yüzü olan kişiyi tanımlıyor. 

“Anchorman”la ilgili filmlerdeki karakterler, bu kişilerin, medyanın tarafsızlık iddiasını, temel ilkelerini mesleki isimlerinin özündeki o demire bağlı bırakıp kaybetmiş, haberciliğin teatral yönünü öne çıkaran, bu yolla ilgi (rayting) toplamaya çalışan kişilere dönüşmelerinin hicivleridir.

Bu komikleştirme başlıca iki anlatım yoluyla yapılır.

1.Film: “Anchorman: The Legend of Ron Burgundy”

(Yönetmen: Adam McKay, Başrol: Will Ferrell, Karakter: Ron Burgundy, 2004) 

1970’lerde San Diego’daki yerel bir haber kanalının kendini beğenmiş, narsist, gösterişli ama saf anchorman’ının, kanalın yüzü olarak “haber” yerine “şov” sunduğu bir dönemi hicveder. 

Ron, kendi görüntüsünü ve ses tonunu gerçeklerden daha önemli görür: 

I’m kind of a big deal” (Ben biraz önemli biriyimdir) repliği, bu megaloman bakışı özetler.

(Dillere pelesenk olan bir cümleyi de 1990’larda kapanış repliği olarak Reha Muhtar kullanırdı: “İyi akşamlar Türkiye, her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsan!) 

Bunun yanı sıra Burgundy tiplemesinin (ve erkek meslektaşlarının), ilk kadın anchorman (Veronica Corningstone) ile rekabetini, cinsiyetçi medya ortamını tiye alır. 

O filmde haber sunulmaz, sahnelenir: Spikerler haberin içeriğinden çok nasıl sunulduğuna odaklanır. 

Bülten (program), sanki bir tiyatro oyunu gibidir.

Bu üslupla yapılan aslında reyting savaşı’dır. 

Filmde kanallar arasındaki kavgalarla, gerçek haberciliği değil, izlenebilirliği önemseyen bir “sistem”e gönderme yapılır.

Medya, yalnızca haber verme aracı değil; aynı zamanda siyasi, ekonomik ve kültürel iktidarın yeniden üretildiği bir alandır. 

Televizyon gazeteciliği gibi görünür mesleklerde çalışan “anchor”lar, sistemin işleyişini doğrudan örnekler.

Bu sistemin bir veçhesi de, bizde, tamamen duygusal sebeplerle her yayın yılı sonunda kanalındaki iş bırakılarak, belki birbirinin yerine transfer olmak için, gizli açık artırmaya çıkılmasıyla tezahür eden ‘yeni normal’ gazetecilik tarzıdır. 

McKay’in filmindeki “Anchorman”, medya sektörünün aynası olarak hem gülünç hem de düşündürücü bir figürdür. 

Haberin kişiselleştirilmesi, yorumun gerçekliğin önüne geçmesi ve gazeteciliğin popüler kültürle karışması gibi konular taşlanır.

2. Film: Broadcast News (1987)

Bu filmde ise gerçek habercilik ile duygusal sunuculuk arasındaki fark sorgulanır. 

Anchorman tipi bu filmde daha ciddi ama yine de “telegenik” ve duygusal manipülasyona açık bir figürdür.

3.Film: Network (1976)

Sidney Lumet, “I’m mad as hell and I’m not gonna take this anymore!” (Yeter çılgına dönmek üzereyim ve bunu daha fazla çekemeyeceğim) repliğiyle tanınan ikonik karakteri Howard Beale ile, bir anchorman’in çöküşünü ve medya sisteminin onu nasıl bir deliliğe ve reyting makinesine dönüştürdüğünü gösterir.

Burada hiciv çok daha karanlıktır: 

Haberin metalaşması ve seyircinin öfkesinin ticarileştirilmesi.

4.Film: The Newsroom (2012–2014)  

Bu bir HBO dizisiydi. 

Aaron Sorkin’in kaleminden çıkan yapımda anchorman (Will McAvoy), etik haberciliği savunmaya çalışır. 

Ama sistemin haberciliği kısıtlamalarıyla boğuşur. 

Bu dizi “idealize edilmiş” bir anchorman imajını gösterirken, onun çelişkilerini de göz ardı etmez.

Özetle: Filmler ‘Anchorman’ın bir hicve dönüşmesini’ hicveder.

Peki aslında “Anchorman” neyin nesidir?

Her şeyden önce herhalde mevsimlik bir işçi değildir. 

Genellikle alanında uzman, aydınlatıcı yorumlar yapabilen, araştırmacı gazetecilikle beslenen, çalıştığı kanalın zihniyetiyle bütünleşmiş  kişilerdir.

Örneğin Anderson Cooper, bir savaş muhabiri olarak da çalışmış; derin röportajlar yapar.  

Christiane Amanpour gibi isimler, aynı zamanda dış politika analistidir. 

Bu kişiler, ekran dışı üretikleriyle (kitap, belgesel, podcast) markalaşır.

Mehmet Ali Birand’ı tanımış biri olarak, önceliğin mesleğine tutkuyla bağlılık ve dünyayla ilgili geniş bir çevreye, entelektüel bir derinliğe sahip olmak kalitelerini bunlara eklemek isterim.

Bir bakıma haber bülteni izlemeyi hemen hemen bırakmış biriyim. 

Bu yazıyı -aleni kutuplaşma rezaleti yanı sıra- çevremde bile programlarının şov, onların birer şovcu olarak izlenmesinden rahatsızlık duyduğum bazı ana haber sunucularının, artık sıradanlaşan “transfer sezonunu açışlarıyla” ilgili olduğunu düşündüğüm haberleri görünce yazmak istedim.

ÇOK OKUNANLAR