İran asıllı Alman yazardan Almanya Başbakanı Merz’e: Pis işi yapanı alkışlayanın kendisi de pisliktir
23 Haziran 2025

İran asıllı Alman yazar Navid Kermani başbakan Merz’in “İsrail hepimizin onayladığı pis işleri yapıyor” sözüne tepki gösterdi. Kermani şöyle dedi:

İsrail’in ilk saldırılarının ardından aradığım İran’daki akraba ve dostlarım şaşırtıcı bir biçimde sakindiler. Bombaların hedefinde füze ve nükleer tesisler, bir mahkeme binası ile sayısız İranlının baskı altına alınması ve öldürülmesinden sorumlu olan, güvenlik sisteminin yüksek rütbeli memurları vardı. Onların arkasından kimse ağlamadı. Nükleer program ise sadece onu hayat sigortası olarak gören rejimin önceliğiydi. Vatandaşlar, dünya çapında sadece petrol ve doğal gaz değil, güneş ve rüzgar gibi enerji kaynakları ile kutsanmış bir ülkede günü elektrik kesintisi olmadan geçirmekten mutlu olabilirdi.

Elbette benim gibi diasporada yaşayan İranlıların, İran’da ilişkide oldukları kişiler çoğunluğu temsil etmiyor. Biz ve ailelerimiz orta sınıfa dâhil olup, daha çok laik ve rejim karşıtıyız. Ama aralıklarla 2018’e kadar İran’da bulunduğum dönemde vatandaşlardan dinlediklerim bana, toplumun ruh halinin her yerde nasıl değiştiğini, eleştirilerin özellikle Ayetullah Humeyni’yi iktidara getiren toplumsal kesimde arttığını gösterdi. Önceki protestoların aksine, 2022’deki “Kadın, Yaşam, Özgürlük” protestoları sırasında bütün ülke rejime karşı isyan etti; işçiler, gençler, etnik azınlıklar, kırsal nüfus, çarşı, küçük kasabalar ve Tahran’ın güneyi… Nedeni sadece siyasî değil, aynı zamanda ekonomik durumun giderek kötüleşmesi ve yoksullaşmanın zaten yoksul olanları daha da vurmasıydı. Ve bugün kendileri de öfke ve umutsuzluğun en fazla olduğu aynı köylerden, banliyölerden ve gecekondu mahallelerinden gelen İranlı yöneticiler; servetlerini, yolsuzluklarını ve yalanlarını hiç çekinmeden açıkça sergiliyorlar.

Bir nükleer bulut Tel Aviv’e kadar ulaşabilir

İran’da sisteme karşı olanlar, düşünülenin aksine, sırf bu yüzden Binyamin Netanyahu’ya sempati duymuyor. Açıkça söylemek gerekirse, İranlılar iki bin yıldır Araplara karşı, ırkçılığa varacak kadar, çok az sevgi beslediler. İran’da antisemitizm öncelikle Araplara karşı olmak anlamına gelir. İsrail karşıtı propagandası nedeniyle, kendisini Araplara ve özellikle 7 Ekim kurbanlarına karşı savunan devlet, Orta Doğu’nun başka hiçbir yerinde olmadığı kadar empatiyle karşılaştı. Fakat Gazze’de yaşananlar, İran’daki dostlarım ve akrabalarım kadar, yüreği olan herkes için çok fazla.

Bir yandan İsrail, düşmanları ortadan kaldırma ve onların içine sızma yeteneği ile takdir edilirken, kendi yöneticileri vahşetleriyle olduğu kadar beceriksizlikleriyle de halkı çileden çıkarıyor. Aslında varlıklı bir ülke olan İran kurumuş gölleri, kirli havası, harap rafinerileri ve yolcu uçakları, artan uyuşturucu sorunu ve yoksullaşmayla birlikte önemli ölçüde yükselen çocuk yaşta fahişelik olsun, akla gelebilecek her açıdan yıprandı. Buna ülkenin en iyi, en yaratıcı ve en zekilerinin hapsedildiği hapishaneler, infazlar, işkence, sansür, beyin göçünü de eklemek gerekir. İran her yıl küresel sıralamalarda bu sorunlar ile zirveye yerleşiyor. İsrail’in saldırısını takip eden günün sabahı insanlar hâlâ –ya da en azından öyle ummak istediler– İsrail’in yeni saldırısının hedefinin İran’daki iktidar sahipleri, onların silahları, yargıçları ve nükleer programı olduğunu düşündüler.

Bu algı değişti, hem de tamamen. İsrail’in 19 milyon nüfusa sahip Tahran ve çevresinde yaşayanların derhal şehri terk etmeleri çağrısından beri değişti. Vatandaşlar, yeterince benzin bile bulamazken Tahran’ı nasıl terk edecekler? İranlılar arasındaki korku, “İran, ikinci Gazze’ye mi dönecek?” paniğine dönüşmüş durumda. Ve ne acıdır ki Almanya Şansölyesi, İsrail’i Batı adına “pis işleri” yaptığı için tebrik etti. İran’daki herkes İsrail tarihinin en radikal hükûmetinin bu kirli işten ne anladığını çok iyi biliyor.

Oysa Binyamin Netanyahu, İran’daki protesto hareketiyle dayanışma göstermemiş miydi? Evet, gösterdi. Hatta İran halkına hitap ederken onların sloganını Farsça söyledi: Zan, Zendegi, Azadi (Kadın, Yaşam, Özgürlük). Ancak bununla, hareketin başından beri İsrail tarafından yönlendirildiğini iddia eden rejimin eline koz verdiğini de çok iyi biliyordu. Sözde İsrail için casusluk yaptıkları gerekçesiyle pek çok protestocu idam edildi. Bugün İsrail bombaları altında “Kadın, Yaşam, Özgürlük” diye sokağa çıkan biri üzerine bir de İsrail atkısı atmış olur ve ancak kendi cenaze duasını okur. Netanyahu’nun feyz aldığı bütün tanınmış muhaliflerin –Nobel Ödüllü Shirin Ebadi ve Narges Mohammadi, yönetmenler Jafar Panahi ve Mohammad Rasoulof dâhil– son günlerde savaşı şiddetle reddettiklerini de hatırlatalım.

İsrailli yazar Etgar Keret, kısa bir süre önce Die Zeit gazetesinde, İran’dan atılan bir füzenin Tel Aviv’de her cumartesi Gazze’deki savaşın protesto edildiği meydana düştüğünü yazdı. Onun gibi pek çok İsrailli aydın, Gazze’deki askerî müdahaleye (artık) karşı olsa da İran’a yönelik saldırıları destekliyor. Aralarında birlikte kitap yazdığım, bu gazetede makaleler yayımladığım dostum Natan Sznaider de var. Onlara şöyle seslenmek istiyorum: Farkında değil misiniz, bu bombalar sadece belirli meydanlara değil; her gün metroda, okulda, ofiste diktatörlüğe karşı direnen insanların yaşadığı bütün şehirlere yağıyor. Artık sadece askerî hedefler değil, başörtüsü zorunluluğuna rağmen kamera gözetimine aldırmadan direnen kadınların yaşadığı mahalleler vuruluyor. Bombalar ahlâk polisleri başı açık bir kadını gözaltına almaya çalıştığında müdahale edenlerin üzerine yağıyor.

Hâlâ tanıdığım pek çok İsrailli bu savaşı destekliyor. Ben bunu bir türlü anlayamıyorum. Derdiniz gerçekten İran’ın nükleer programı mı? Halbuki İran ile yapılan ve çok sıkı denetimleri öngören bir nükleer anlaşma vardı. İran, Trump bu anlaşmayı iptal ettikten sonra uranyum zenginleştirmeye başladı. Üstelik İran rejimi, ülke içindeki büyük memnuniyetsizlik nedeniyle yaptırımlardan kurtulmak ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla yeni bir anlaşma için yalvarırken, neden müzakerelerden iki gün önce bombalama başladı? Kaldı ki, İran’ın yer altı nükleer tesislerini vurmak için gereken bunker delici bombalara sadece Amerikalılar sahip.

İran’ın resmî devlet politikası İsrail’i yok etmekmiş, Alman haberlerinde her gün bu söyleniyor. Gerçekten öyle mi? Hadi ChatGPT’ye sorun. Elbette, dinî liderin tehditleri, hatta yok etme hayalleri var. Ama İran halkı bunları “Amerika’ya ölüm” sloganları kadar ciddiye alıyor. Çoğu İranlı bu söylemleri utanç verici buluyor. Üstelik rejim, İsrail’den daha ağır saldırılardan korktuğu için füze saldırılarını bile bilerek hedefe değil, asıl hedefin yakınına yapıyor ya da tepki göstermek zorunda olduğu için düzenlediği saldırıyı önceden haber veriyor. Halk bunu görüyor ve buna gülüyor.

Evet, İran rejimi terörü destekliyor, buna Hamas da dâhil. Peki Netanyahu ne yaptı? Hamas’a parayı o aktarmadı mı? Kendi ordusundan gelen bütün uyarılara rağmen 7 Ekim’i engellemek için hiçbir şey yapmadı. Trump’ın atadığı Amerikan istihbarat koordinatörü bile İran’ın nükleer bomba peşinde olmadığını söylüyor. Hadi diyelim İran bunu istiyor, ama hâlâ teknolojisi bomba üretmekten çok uzak. Trump için kendi gizli servisinin ne dediği önemli değilse, tabii ki savaş ilan edebilir. Bush yönetimi en azından Irak savaşı için bir yalan uydurmak zahmetinde bulunmuştu.

Diktatörlük rejimi düşse inanın buna en çok İranlıların kendisi sevinir. Ama bu savaş ne İran’a özgürlük getirir ne de İsrail’e güvenlik. İran, 1939 Almanya’sı değil. Tahran’ın askerî olarak zayıflığı, savaştan korkusu, rejimin zaten uçurumun kenarında olması bir yana; İran’da dünyanın en cesur, en yaratıcı sivil toplumu var. Her gün, artık Batı’da duymasak da protestolar oluyor. Gizli de olsa eleştirel filmler çekiliyor. Sıradan mollalar artık Tahran sokaklarında yürümeye bile cesaret edemiyor.

İsrailli dostlarıma seslenmek istiyorum: Bu savaş İran’ın demokratik geleceğini yok eder. Baskılar şiddetlenir. Kadın hakları savunucuları, sanatçılar, Bahailer ve barış aktivistleri teker teker idam edilir. Nobel Barış Ödüllü Narges Mohammadi’nin hayatı da ciddi risk altında kalır. Ve iktidardakiler bir gün gerçekten canlarından korkarsa, sadece İran’ı değil; bütün bölgeyi ateşe vermeye yelteneceklerdir. Evet, sizi de…

Ayetullah Hamaney’i artık hiçbir misilleme korkusu durdurmayacak. Hedef almak zorunda bile değil; bir İsrail füzesi bir İran nükleer reaktörünü vurursa, ortaya çıkan radyoaktif bulut Tel Aviv’e kadar ulaşır. Hiç düşündünüz mü, o zaman ne olur? İktidar, kaybedecek bir şeyi kalmadığında kendi halkına olduğu kadar size karşı da zehirli gaz kullanır. İranlılar bunu çok iyi biliyor; ilk Körfez Savaşı’nda Irak, yenilgiyi zehirli gazla önlemişti. Ve işte o zaman, üstün ordunuz İran’ı gerçekten bir devasa Gazze’ye dönüştürmüş olur.

O zaman şu anki 700 ölü sayısı, 70 bin ya da 700 bin olur. Siz de gecelerinizi sığınaklarda geçirir, yeni nesil teröristlerle yaşamak zorunda kalırsınız. Isak Rabin’in suikastından bu yana her savaşın başında hükûmetin “Bu sefer güvenlik gelecek” vaadine inandınız. Ve her defasında yanıldınız. Gazze savaşını önce destekleyip sonra karşı çıkmadınız mı? Şimdi İran savaşı, Lübnan ve Suriye’den sonra Gazze savaşının en tehlikeli genişlemesi değil mi? Keşke bu sefer yanılan ben olsam.

İran’da dün demokrasi için canını vermeye hazır olan pek çok insan, şimdi yeniden istikrara özlem duyacak. Çünkü diktatörlüğün alternatifi özgürlük değil de kaos, anarşi ve yabancı işgali olacak. Irak, Libya, Sudan, Suriye ve Yemen örneklerine bir bakın. İran halkı, kurtuluşu sizde, yani sizin başbakanınızda mı arayacak? Sizin bile umudunuzu kestiğiniz kişide? Görmüyor musunuz, Netanyahu’nun planı tıkır tıkır işliyor: Batı artık Gazze’den söz etmiyor. G7 Zirvesi’nde bile… Yardım neredeyse hiç ulaşmıyor, her gün onlarca sivil ölüyor. Almanya Şansölyesi az kalsın hükûmetinize “hurra” dışında bir şey diyecekti ki Netanyahu, bir ülkeye daha saldırdı ve tekrar “bizim adamımız” oldu. Gerçekten büyük başarı. Oysa onu hapiste bekleyen bir hücre varken yıllardır iktidarda kalıyor, Çünkü sizin yargınız hâlâ işlemiyor.

Netanyahu, Amerikalıları da savaşa sokmayı başarırsa, doğrudan ya da dolaylı olarak NATO da işin içine çekilir. O zaman bu kirli savaş Almanların ellerine de bulaşır. Şimdiden silah desteği veriyorlar. Bir savaşı reddediyorlar ama diğerini, yenisini, haklı görüyorlar, çünkü her gün akrabaları ve dostları bombardıman altında yaşamıyor. Benimkiler yüksek katlı binalarda oturuyor, sığınakları yok, artık elektrikleri bile yok. 40 derece sıcakta buzdolabı ve klima çalışmıyor. Şimdi internet de kesildi. Artık birlikte büyüdüğüm kuzenlerime sabah “geceyi sağ çıktınız mı?” bile diyemiyorum. Natan’a, tüm İsrailli dostlarıma seslenmek istiyorum: Korkunuzu anlıyorum. Ama şimdi, Filistinlilerin korkusunu da anlıyorum. Çünkü artık bu, benim ailemin de korkusu.

“Pis işi yapanı alkışlayanın, kendisi de pisliktir”

Neden size hitap ediyorum? Çünkü içinde bulunduğum tüm endişe ve korkuya rağmen, kendi hükûmetini her zaman eleştirmiş İsrailli yazar dostlarım –aralarında çok yakın bir arkadaşım da var– bile bu savaşı destekliyor. Aslında bu yazıyı İran’daki değil, çevremdeki Almanlara hitaben yazmak istemiştim. Uzun süre Gazze’de olanları görmezden geldiler ama şimdi Netanyahu’nun yeni savaşını alkışlıyorlar. Oysa bu savaş, onu sadece birkaç yıl daha iktidarda tutacak. Almanya, gerçekten İran’daki tehditle mücadele etmek isteseydi, Avrupa’da İran’daki demokrasi hareketine, Olaf Scholz ve Annelena Baerbock iktidardayken bile, en çok sırt çeviren ülke olmazdı. İran Devrim Muhafızları’nın AB’nin terör listesine alınmasını engelleyen başlıca ülke Almanya’ydı. Ve tüm Batı ülkeleri arasında hâlâ İran’la en çok ticaret yapan ülke de Almanya.

Şansölye Friedrich Merz işi zirveye taşıdı. Başbakan adayı iken Netanyahu’yu Almanya’ya davet etti. Oysa Almanya’nın Başbakanı, dünyadaki diğer tüm hükûmet liderlerinden daha fazla uluslararası hukuku savunmak zorunda. Çünkü bu hukuk Alman suçlarına tepki olarak gelişti. Ama şimdi kamuoyundaki tartışmalarda bile uluslararası hukuk ulaşılması güç bir lüks gibi görülmeye başlandı. Putin’in görüşleri Almanya’da hâkimiyet kurmak üzere.

Şimdi Merz, İsrail’in Batı’nın “pis işlerini” yaptığını söylüyor. Özetle ve kendi adıma söyleyeyim, şükür ki İran’daki akrabalarımın aksine ben özgür bir ülkede yaşıyorum: Pis işe saygı duyanın, kendisi de pisliktir.

ÇOK OKUNANLAR