Adına ‘Mantık’ dediğimiz bir düşünce disiplini var. Bu disiplinin kurucusunun eski Yunan’ın büyük düşünürü Aristo olduğu genel kabul gören bir şey.
Mantık kendi başına bir bilim dalı değil. Bir akıl yürütme, ‘doğru’ akıl yürütme disiplini veya yöntemi.
Bu sebeple sadece bilimlerde değil hepimizin gündelik hayatında da son derece önemli bir disiplin.
Mantık sayesinde, onun temel kuralları sayesinde düşüncelerimizde, fikri çıkarımlarımızda tutarlı oluruz.
Hukuk, başka pek çok şey gibi mantığa dayalı olmak zorunda.
CHP’nin kurultay davasını düşünün.
Bu konuda iki tane dava var. Bunlardan biri Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam eden ve kısaca “kurultay iptal davası” diye bilinen dava.
Diğeri ise Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan “Kurultayda rüşvet ve diğer usulsüzlükler döndüğünü ilişkin” dava.
Birinci davanın muhatabı doğrudan CHP tüzel kişiliği. İkinci davada ise bireyler o kurultay sırasında işledikleri öne sürülen bireysel suçlardan yargılanacaklar.
Ama iki dava yetki ve alan olarak birbirinden ayrı mahkemelerde görülüyor olsa bile birbiriyle yakından bağlantılı gibi duruyor.
Peki sahiden öyle mi?
Partilerin genel kurul toplantıları, aynen ülkede yapılan genel ve yerel seçimler gibi Yüksek Seçim Kurulu tarafından denetleniyor, kurultay sonuçları YSK tarafından onaylanıyor.
CHP’nin davaya konu Kasım 2023’teki kurultayı da YSK denetiminden geçmiş ve sonuçları kesinleşmiş bir kurultay.
Anayasa gereği YSK kendi görev alanındaki konularda nihai karar verici olduğu için bu kurulun kararlarına karşı mahkemelerde dava açma hakkı yok.
Dolayısıyla normalde Ankara’daki Asliye Ceza Mahkemesindeki davanın hiç olmaması, kazayla olduysa da mahkemenin “Görevsizlik/yetkisizlik” kararıyla ortadan kaldırılması gerekirdi. Ama kaldırılmadı, yargılama sürüyor.
Ağır Ceza Mahkemesindeki dava ise henüz başlamadı. Burada Ekrem İmamoğlu başta bir dizi insan suçlanıyor.
Eğer iki dava birbiriyle bağlantılıysa, normal şartlarda Ağır Ceza’daki dava bitmeden Asliye Ceza’daki davanın bitmesi söz konusu olamamalı. Öyle ya, eğer kurultayda sahiden suç işlendiyse o zaman kurultaya gölge düşer.
Ama Ankara’daki Asliye Ceza Hakimi iki dava arasında ilişki yokmuş gibi davranıyor, Ağır Ceza’yı beklemiyor.
Zaten mahkeme ister iki dava arasında ilişki görsün ister görmesin, az önce söylemeye çalıştım, zaten mahkemenin bu davayı görmeye yetkisi olup olmadığı son derece tartışmalı.
Normalde Türkiye’nin oturup kalkıp bu yetki meselesini tartışması lazım. Yetkisi olmadığı halde bir mahkeme böyle bir davayı nasıl kabul eder ve görüşür diyerek.
Ama hayır biz bunu konuşmuyoruz, onun yerine bir aydır henüz görülmemiş bir davada çıkacağı söylenen bir sonucu konuşuyoruz.
Orada da kalmıyoruz; sanki mahkemeden zaten kurultayı iptal eden bir karar çıkmış varsayıyor, o kararın olası sonuçlarını konuşuyoruz.
Yoksa CHP’nin başına Kemal Kılıçdaroğlu mu geliyor?
Peki Kılıçdaroğlu geri gelirse partiyi hemen kurultaya götürecek mi, götürmeyecek mi?
Bütün bu hayali konuları sanki gerçekmiş gibi konuşmamız hepimizin ruh hastası paranoyaklar olduğumuz anlamına mı geliyor?
Şimdilik evet, maalesef o anlama geliyor.
Çünkü ortada fol yok yumurta yokken ne kavgalar yapıldı, ne hakaretler havada uçuştu.
Ama biliyorsunuz, “Sizin paranoyak olmanız, izlenmediğiniz anlamına gelmez.”
Yani sürecin mantık dışı olması onun gerçekleşmeyeceği anlamına gelmez.
O yüzden aynı sığ suda debelenmeye devam ediyoruz.