Bu köşede dün “Nihat Özdemir ve mühendisleri bu hesabı yapmamış olabilir mi?” başlıklı bir yazı yazdım; son zeytinliklerin maden alanı olabilmesiyle ilgili yasa tartışmaları etrafında Türkiye’nin cennet kabul edilen beldesi Gökova körfezi kıyısındaki Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarını anlattım, burada kömürle üretime devam etmek yerine güneş enerjisi santralı kurmanın olabilirliğini tartıştım.
Bu yazı, benim hiç ummadığım kadar yankı yarattı, daha sabahın erken saatlerinden başlayarak gün boyu telefonum çaldı, özellikle enerjiyle uğraşan iş insanlarından bu konuda görev yapmış eski kamu yöneticilerine ve halen şirketlerde çalışan profesyonellere kadar pek çok kişi ya telefonla aradı ya da bana elektronik posta yoluyla ulaşıp görüşlerini aktardı, pek çok ilave bilgi verdi. Arayanlar arasında bu iki termik santralın sahibi şirketlerden LİMAK’ın patronu Nihat Özdemir de vardı. Nihat bey bilgi vermek için aradığı için onun sözlerini tırnak içinde aktarmayacağım ama gün boyu yaptığım 20’ye yakın telefon konuşması ve aldığım 50 civarında elektronik postanın hiçbirinde benim yazım için “Saçma bir fantezi yazmıştım” diyen çıkmadı, çoğunluk yazının ana fikrine katılıyordu.
Ben de yazının gördüğü bu ilgiden hareketle bu konuda biraz daha derinleşmeyi, dün çok kaba taslak geçtiğim bazı şeyleri biraz daha detaylandırmayı kendime görev bildim. Sıkılmazsanız bugün onları yazacağım.
Maden sahasına 2 milyar dolar verdiler
En önce, ben dahil herkesin yanlış bildiği bir konuyu düzeltmek istiyorum: Yeniköy ve Kemerköy santralları 2014’te özelleştirildiğinde satılan yegane şey bu santrallar değildi; hatta satılan en pahalı şey de bu santrallar değildi. LİMAK ve IC İçtaş bu ihaleyi o zaman 2,67 milyar dolara kazanmıştı ama şirketlerin verdiği paranın 700 milyon doları santrallar içindi. 2 milyar dolar ise santralların maden sahalarının devralınması için verilmişti.
Ben de dikkatsizlik ederek öyle yazdım, genel olarak herkes de öyle sanıyor ama bu şirketlere tahsis edilen yeni bir maden sahası yok. Gerek 2023’te büyük tartışma yaratan Akbelen ormanları, gerekse bugün üzerinde zeytinlikler bulunan ve maden sahası yapılmak istenen alanlar, bu iki şirketin ortaklığına 2014’te tahsis edilen, yani şirketlerin 2 milyar dolarlık toplam ödemesini yaptıkları alanlar zaten. Bu alanlar peyder pey, santralların ihtiyacı oldukça maden işletmesine açılıyor ve açılmak isteniyor ve her seferinde olay çıkıyor.
Daha da ilginci şu: Bu maden sahalarının sınırları 1970’li yıllarda belirlenmiş ve kayda geçirilmiş, yani bugün tartışılan zeytinlikler veya dün konuştuğumuz Akbelen vs alanları devlet daha 1970’lerde, burada kurulacak santralların sahası olarak belirlemiş bile.
Hukuki alt yapıyı kurmadan özelleştirme yaptık
Türkiye, devlete ait enerji santrallarının özelleştirilmesini özellikle 2003 sonrası Ak Parti iktidarları döneminde hızlandırdı. Aslında bu özelleştirmeler 80’ler ve 90’larda yapılmak istendi ama gerekli hukuki altyapı doğru düzgün oluşturulmamıştı, enerji özelleştirmeleri sık sıkAnayasa Mahkemesi ve özellikle de Danıştay kararlarına takıldı.
Ak Parti döneminde bu hukuki altyapı bir ölçüde özelleştirme lehine değiştirildi, örneğin Danıştay’ın rolü sınırlandı vs ve özelleştirme de hızlandı. (Buradaki siyasi tartışmaya girmiyorum, girersem ne siz ne ben içinden çıkabiliriz ama herkesin bu konuda kendine göre bir görüşü çoktan oluşmuş durumda.)
Devlet ayıplı mal sattıysa
Hızlandı ama özelleştirme yine de sorunluydu. Özellikle termik santrallarda devletin satarken vaat ettiği kömür sahalarıyla gerçekte devralınan sahalar arasında benzemezlikler olduğu iddiaları iş dünyası tarafından çokça dile getirildi, bu sebeple devlete dava açanlar, hatta santralı işletmeyi bırakanlar bile oldu.
Şirket açısından baktığınızda Yeniköy-Kemerköy’de de benzer bir sorun var. Şirket, parasını ödediği maden sahalarını kullanamamaktan yakınıyor. Bu tabiri özellikle termik santral işletmecileri için kullanıyorum: Onlar santral işletmecisi olmaktan çok linyit kömürü madenciliği yapan veya kömür ithal eden şirketler.
Zeytin kanunu tatışması da eksik hukuktan
Türkiye’de ta Atatürk döneminde çıkarılmış bir özel kanun var. Türkiye’nin onca tarım ürünü arasında sadece zeytinciliğin özel bir kanunu var. Bir buğday kanunumuz yok, bir üzüm, elma, kayısı kanunumuz da yok ama zeytin kanunumuz var. Bu kanun sadece zeytinciliği teşvik etmekle kalmıyor, mevcut zeytin alanlarına bir çeşit dokunulmazlık da getiriyor. (Tabii örneğin Edremit Körfezi kıyısında Küçükkuyu’dan Ayvalık’a kadar yapılacak bir kısa yolculuk, o zeytin kanununa rağmen zeytinliklere nasıl yazlık siteler, hatta şehirler inşa edildiğini görmek için çok faydalı olabilir.)
İşte bu kanunun getirdiği kısıtlamalardan madencilerin kurtulması için Türkiye bir yönetmelik değişikliği yaparak zeytin ağaçlarının taşınabilmesini sağlamaya çalıştı. Yönetmeliğin kanunun üstüne çıkamayacağı ya kimsenin aklına gelmedi ya da bu durum umursanmadı ama 2016 yılında Danıştay haklı olarak bu yönetmeliği iptal edince özellikle Ege’deki termik santral linyit sahalarıyla ilgili büyük bir sorun ortaya çıktı. Bu sahalar vardı ama üzerindeki zeytin ağaçları yüzünden şirketler oradan maden çıkaramıyordu. Şirket açısından bakınca, devlet onlara ‘ayıplı mal’ satmıştı.
Sonradan hukuk yaratmaya çalışıyorlar
Şimdi Meclis gündeminde olan kanun tam da bu işte. Daha önce yönetmelikle yapılmak istenen şey bu kez yasayla yapılmaya çalışılıyor, zeytin ağaçlarının taşınmasına izin verilmek isteniyor. Bu kanun geçerse yarın Anayasa Mahkemesi denetimine gireceğine kuşkunuz olmasın. Daha uzun zaman sürecek bir hukuk tartışması bizi bekliyor.
Peki ama kömürler ne kadar verimli?
Yalnız, meselenin yegane yüzü zeytinlikleri taşıyıp taşımamak, zeytinlik alanlarını madene açıp açmamak değil.
Bir de şu var: O zeytinleri feda edip açacağınız maden ne kadar verimli, ne kadar ekonomik, ne kadar kârlı?
Ansiklopedik bilgi diye baktığınızda kömür madenleri kalite kalite dörde ayrılıyor.
-En düşük kaliteli kömüre “turba” adı veriliyor, bu kömürün kalori değeri kilo başına 1500-2000 kcal aralığında.
-Ondan biraz daha kaliteli kömürün adı linyit. Onun kilo başına kalori değeri 2.500-4.500 kcal aralığında.
-Yüksek kaliteli kömürlerde t al kömürü, kilo başına 6.000-8.000 kcal verimli yanıyor.
-En üst seviyede ise ‘antrasit kömürü’ adı verilen kömür var, o da kilo başına 8.000-9.500 kcal ısı üretiyor.
Bir de şunu bilmeliyiz: Düşük yanış gücüne sahip kömürler (yani turba ve linyit) atmosfere çok daha fazla zehirli madde bırakırken kalite yükseldikçe zehir miktarı da azalıyor. Ama sonuç olarak en yüksek kalitelisi bile olsa, sonunda kömür bir fosil yakıt, bunu unutmayın. Fosil yakıt tüketmek, doğanın milyonlarca yıl içinde atmosferden çekip alıp depoladığı karbondioksiti yeniden atmosfere salmak anlamına geliyor.
Yeniköy-Kemerköy çok düşük kaliteli kömür için
Teoriden çıkıp kendi konumuza geri dönelim. Yeniköy-Kemerköy termik santrallarının o devasa (23 bin 307 hektar) maden sahasından çıkan kömür aslında az önce anlattığım sınıflama içinde bakılırsa linyit değil ‘turba.’
Bu kömürün yanma değeri 1800 kcal. Öyle olduğu bilindiği için de Yeniköy ve Kemerköy santrallarının yanma kazan tasarımları bu ısı değerine göre, yani 1800 kcal kömüre göre yapılmış.
Buradaki maden sahalarının aktif olan bölümlerinde maden çıkarmak için önce ağaçlar kesiliyor veya taşınıyor, sonra dev iş makineleriyle yüzeydeki toprak kaldırılıyor ve yüzeye çok yakın yerde olan kömür alınmaya başlanıyor. Kömürün dibi bulununca yeni saha açılıyor ve bu iş böyle sürüp gidiyor.
Fakat dediğim gibi çıkan kömür aslında çok düşük kalorili, örneğin evinize asla almayacağınız bir kömür. Bu düşük kalite (ısı değeri) konusu 40 yıl önce, Turgut Özal Yeniköy santralını yaparken de çok tartışıldı. O zaman şu söylendi: ‘Toprağın altındaki, düşük kalite de olsa milli servet, termik santralda kullanıp elektrik üretmek için onu çıkaracağız.”
Madenciliğin değişen algısı
Buradan bir paralel konuya daha geçeceğim. Benim çocukluğumun geçtiği 1960’lı ve 70’li yıllarda madencilik oldukça saygın bir meslekti. İşte görüyorsunuz, 80’li yıllarda bile “milli servet”ten söz ediliyor.
Oysa bugün öyle değil. Madenciler, neredeyse madencilik yaptıklarını söylemeye utanır durumda. Çünkü madenciliğin yaşadığımız çevreye ve doğaya maliyetinin artık çok büyük olduğuna inanılıyor. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde böyle.
Elektrikte kömürün payı azalıyor
Kömür ve çelik, dünyaya sanayi devrimini veren iki temel maden ve daha geçenlerde İngiltere’de, yani sanayi devriminin başladığı ülkede son kömür madeni de kapatıldı.
Bugün evet Çin ve ABD dünyanın en büyük kömür madencileri olarak toprağın altından bu fosil yakıtını çıkarmaya devam ediyorlar ama Çin’de bile toplam elektrik üretimi içinde kömürün payı giderek azalıyor. Türkiye’de de toplam kömürün elektrik üretimi içindeki payı giderek azalıyor ve son olarak yüzde 35 seviyesine kadar indi. Bu kömürün de önemli bölümünü aslında ithal ediyoruz. Ama Yeniköy-Kemerköy gibi yerli kömür kullanan santralların toplam elektrik üretimindeki payı 2023 yılında yüzde 12,6’a kadar inmişti. Aynı yıl rüzgardan elde edilen elektrik toplam üretimin yüzde 10,49’uydu, yani yerli kömürü yakalamak üzereydi. (Yerli kömüre dayalı elektrik üretim kurulu gücü, toplam kurulu gücün yüzde 9,9’u seviyesinde.)
Türkiye daha dün akşam TBMM’de İklim Kanunu’nu kabul etti. Kanun, 2053 yılına kadar ülkemizin karbon salımı konusunda nötr hale gelebilmesini hedefliyor. Eğer karbon nötr olacaksak, belli bir plan dahilinde kömürden çıkmaya başlamamız lazım. Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkeler termik santrallarını belli bir plan içinde kapatma kararlarını alıp ilan etti bile.
Devletin ilan etmediği yeni kervanı da yolda düzülüyor
Baktığınızda Türkiye’de devletin genel yönelimi kömürün ağırlığını azaltmak yönünde. Ama bunu bir plan olarak açıklamış, stratejisini çizmiş değil, biraz kervan yolda düzülür anlayışıyla ilerliyoruz.
Yeniköy ve Kemerköy santralları hem işletmecisine hem de devlete hala daha kârlı ve verimli geliyor olabilir ama Türkiye’de kamuoyunun bir bölümü hiç öyle düşünmüyor, bu santralları ürettiği toplumsal faydadan fazla zarar yarattığı fikrine sahip.
Küresel iklim değişikliği de, fosil yakıtlardan çıkmak gerektiği de yeni bilgiler değil. Yeniköy ile Kemerköy’ün özelleştirildiği 2014’te devlet kendini Paris İklim Şartı anlaşmasına hazırlamakla meşguldü örneğin.
Buna rağmen bu santrallar satıldı. O yüzden bu santrallara ve madenciliğe kızarken en önce kime kızacağımıza da yeniden bu gözle bakmakta fayda var.
***
Yeniköy-Kemerköy’le ilgili söyleyeceklerimi de, vereceğim bilgileri de bitiremedim, o yüzden yarın da bu konuyu yazacağım.