Geçen hafta dünya gündeminde öyle bir yıldız parladı ki, kamaşan gözlerimiz başka bir şey göremez oldu. ABD’de, New York Belediye Başkan Adayı için Demokrat Parti’nin yaptığı ön seçimde, Zohran Mamdani, güçlü rakibi eski New York valisi Andrew Cuomo’yu 12 puan geride bırakınca, dünyanın bu ucunda çok önemli bir gelişme gölgede kaldı. Nasıl kalmasın ki, Mamdani, sosyalistim diyerek, Filistin’den yana açık tavır alarak, “Netanyahu buraya gelirse, tutuklatırım” diyerek, ABD siyasetinde alışık olunmayan bir söylemle, kimsenin tahmin edemediği bir zafer kazanmıştı. Mamdani’nin başarısında ciddi bir tehlike sezen, yeni bir muhalif politikacı türünün nüvelerini gören Trump, önce ona “Kaçık Komünist” dedi; sonra “New York’u bu adama bırakmayız” çıkışını yaptı. Ardından da onu tutuklamakla, sınır dışı etmekle tehdit etti.
Trump’ın bu tehditlerinin, belediye başkanlığı seçimlerinde Mamdani’ye oy verecek olanların sayısını artırması kimseyi şaşırtmayacaktır muhtemelen. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Dünyada çeşitli ülkelerde hüküm süren Trumpgiller, benzeri durumlara benzeri aymazlıklarla tepki veriyor, muhaliflerini zor kullanarak, belden aşağı vurarak siyaset sahnesi dışına itmeye çalışıyor. Bu çabalar, her zaman geri tepiyor. Bu da Trumpgilleri daha fazla zor kullanmaya itiyor. Ama nereye kadar?
Bakınız geçen hafta, Mamdani New York’ta ezici bir zafer kazanırken, Budapeşte’de neler oldu…
Yasaklanan onur yürüyüşüne 200 bin kişi katıldı
Onur Yürüyüşü, Macaristan’da 30 yıldır Haziran ayının son hafta sonunda yapılıyordu. Birçok ülkede olduğu gibi Macaristan’daki yürüyüş de, LGBTQ+ organizatörlerinin öncülüğünde, insan hakları savunucularının, kadın hakları kuruluşlarının ve demokratların katıldığı geniş kapsamlı bir organizasyondu. Ancak bugüne kadar belirlenen en yüksek katılım 35 bin civarındaydı. Baştan sona bir hükümet protestosu şeklinde geçen bu yılki yürüyüşte, öncesinde hükümetin savurduğu tehditlere ve sonunda yürüyüşe izin verilmemesine rağmen Budapeşte caddelerini 200 bin kişi doldurmuştu. (Budapeşte’nin nüfusu 1,7 milyon, çevresiyle birlikte 3 milyon civarında.) Bu güçlü dayanışmayı yaratan hükümetin kendisiydi aslında.
Avrupa Birliği üyesi Macaristan’da seçimle işbaşına gelen bir otokrat olan Victor Orban ve partisi Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) 15 yıldır iktidarda. Fidesz hükümeti, LGBTQ+ camiasını iktidara geldiğinden bu yana sürekli baskı altında tutmaya çalışmıştı. Bütün Trumpgillerin yaptığı gibi, bu topluluğa açık bir nefret söylemi ile yaklaşmış, 2021’de özel bir yasa çıkararak LGBTQ+ “propagandasına” yasaklar getirmişti. Söz konusu yasanın belkemiğini Putin’in benzeri bir yasası oluşturuyordu ve aslında kısıtlanan ifade özgürlüğüydü. Bu yılın Ocak ayında Orban, onur yürüyüşü için “boşuna zaman ve para harcanmaması” uyarısında bulundu. Şubat ayında da 2021 yasasına, onur yürüyüşünün çocuklara zarar verdiğini ileri süren ve yürüyüş yapmayı suç haline getiren bir madde eklendi. Bu arada Fidesz hükümeti yürüyüşe katılanları kayıt altına alacak bir yüz tanıma programına da büyük bir yatırım yapmıştı.
Yürüyüş vakti yaklaştığında Orban’ın “sonuçlarına katlanırsınız” tehdidi (ne kadar tanıdık değil mi) ve yürüyüş izninin verilmemesi gerilimi tırmandırdı. Macaristan ile ne yapacağını bilemeyen Avrupa Birliği bir süre sessiz kaldıktan sonra, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in bir video açıklamasıyla, Macaristan yöneticilerini Budapeşte Onur Yürüyüşü’nü engellememeye çağırdı. Leyen, yürüyüşü gerçekleştirmek isteyenlere hitaben, “Her zaman sizin müttefikiniz olacağım,” diye seslendi. Orban bu açıklamaya sosyal medya üzerinden tepki göstermekte gecikmedi ve Leyen’e “üye devletlerin kanunlarının uygulanmasına müdahale etmemesi” uyarısında bulundu. Daha da ileri giderek, von der Leyen’i eski Sovyet devlet başkanı Leonid Brejnev’e benzetti; “Brüksel’deki (von der Leyen) Macar vatandaşlarına nasıl yaşamaları gerektiğini, neleri sevmeleri gerektiğini, neleri sevmemeleri gerektiğini, hukuk sistemlerinin ne olması gerektiğini, nelerin yasaklanması ve nelerin yasaklanmaması gerektiğini söyleyebileceğini düşünüyor. Tıpkı Brejnev gibi,” dedi.
Bu kritik gerilim ortamında, Orban’ın muhalifi, Budapeşte’nin liberal Belediye Başkanı Gergely Karácsony onur yürüyüşünün imdadına yetişti. Karácsony bir yasal boşluk bulmuş ve onur yürüyüşüne birkaç hafta kala, Budapeşte Belediyesi’nin, her yıl yapılan Macaristan’ın “Özgürlük Günü” kutlamalarını 29 Haziran’da yapacağını ilan etmişti. Söz konusu kutlama, Macaristan’daki Sovyet Ordusu’nun 1989’daki geri çekilişini simgelemekteydi. Orban’ın ne kadar öfkelendiğini tahmin etmek zor değil. Orban ve bakanları yürüyüşü organize edenlerin bir yıla kadar hapisle cezalandıracağı ve her katılımcıya 500 Euro ceza kesileceği tehdidinde bulundu.
O sırada Türkiye’de de onur yürüyüşü yasaklanmıştı
İstanbul’da yapılacak Onur Yürüyüşü’nün yasaklanması, benzeri başka tüm toplantı ve yürüyüş yasaklamalarında olduğu gibi Taksim’i demir parmaklıklarla abluka altına almak, Taksim’e çıkan caddeleri trafiğe kapamak, civar metro istasyonlarını işletmeye kapamak gibi önlemlerle elle tutulur, gözle görülür hale getirilmişti.
İstanbul’un Belediye Başkanı’nın LGBTİ+’lara destek verecek hali de yoktu. Mesela, Hatay Devleti meclisinin 1939’da Türkiye’ye katılma kararı almasının 86. Yıldönümünü kutlamayı düşünür müydü bilmiyoruz ama, düşünse bile, 100 günden fazladır iddianamesiz, yargısız tutukluyken bir şey yapamayacak durumda olduğunu biliyoruz. Öte yandan Türkiye’deki onur yürüyüşü ne AB’nin ne de von der Leyen’in umurunda değildi. Zaten bizim otoritelerin de AB umurunda değildi. Sonuçta bir vücut çalımıyla onur yürüyüşü Bağdat Caddesi’ne alındı.
“Yaşamda Israr” temasıyla 29 Haziran’da düzenlenen 23’üncü yürüyüşe polis müdahale etti. Gözaltına alınan ve geceyi emniyet müdürlüğünde geçiren 53 kişiden 50’si yurt dışı yasağıyla serbest bırakılırken üç kişi tutuklandı. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası X hesabından 29 Haziran akşamı yapılan açıklamada, “Avukatlarımızdan aldığımız son bilgiye göre arkadaşlarımızın işkence beyanları, kolluk tarafından ifadelere geçirilmiyor” denildi. LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği (LİSTAG) tarafından 30 Haziran’da yapılan açıklamada “Ters kelepçe ile sabaha kadar bekletildiler. Avukatlar içeri alınmadı,” ifadeleri kullanıldı. İzmir’de ise valiliğin getirdiği iki günlük toplantı ve gösteri yasağına rağmen kısa bir yürüyüş yapıldı. Polis tarafından ablukaya alınan yürüyüşçüler müzakereler sonucu dağıldı.
Avrupa Birliği Budapeşte yürüyüşüne desteğini somutlaştırdı
Büyük ölçüde bireysel inisiyatiflerle gerçekleşmiş olsa da Avrupa Birliği parlamenterlerinden, insan hakları kuruluşlarından, siyasi gözlemci kurumlardan 70 kişi onur yürüyüşüne katılmak üzere Macaristan’a geldi ve yürüyüş kolunun en önünde yer aldı. Orban, onur yürüyüşünü, AB’nin emriyle içerdeki işbirlikçilerin düzenlediğini söyleme fırsatını kaçırmadı. Muhalefet partilerini Brüksel’den emir alarak yandaşlarını yürüyüşe çağırmakla, Budapeşte Belediye Başkanı’nı Avrupa Birliği’nin kuklası olmakla suçladı. Bu arada aşırı sağcı grupların dördüne “karşı gösteri” yapma izni verildi. Ama bütün karşı çabalar, tehditler boşunaydı. Hiç kimsenin beklemediği bir şey oldu. Yürüyüşe 200 bin kişi katıldı. (Avrupa basını yürüyüş öncesi tahmininde katılımın 20 bin civarında olacağını öngörüyordu.) Destek toplumun bütün kesimlerinden gelmişti. Gözlemcilere göre, o gün kortejde daha önce hiç onur yürüyüşüne katılmamış on binlerce Budapeşteli vardı. Komünizmin sona ermesinden bu yana hükümet aleyhtarı en büyük protesto gerçekleşiyordu. Orban, onur yürüyüşünü “iğrenç ve utanç verici” sözleriyle damgalarken, Macaristan’ın en büyük bağımsız haber kaynağı HVG, yürüyüşü “Orban rejiminin cenaze alayı” olarak niteledi.
Orban neden bu yıl coştu?
Macaristan siyasetini yakından izleyenlere göre, Orban’ın onur yürüyüşünü engelleme konusunda bu yıl her zamankinden daha canhıraş bir çaba göstermesinin sebebi, gelecek yıl Nisan ayında gerçekleşecek genel seçimlerden önce kaybettiği muhafazakar oyları yeniden kazanmak istemesi.
2020’de kurulan ve şimdiki lideri Peter Magyar’ın Fidesz’den ayrılarak bu partiye katılmasıyla güç kazanan muhalif Tisza partisi, halen anketlerde 15 puan ileride gözüküyor. Tizsa, Macarca saygı ve özgürlük kelimelerinden türetilmiş bir kısaltma ve aynı zamanda Macaristan’ın ikinci büyük nehrinin adı. Bu yüzden parti, “Tizsa taşkını geliyor,” sloganını kullanıyor. Peter Magyar, geçen Pazar akşamı yayınladığı bildiride, Orban’ı “Onur Yürüyüşü’nün Kralı” ilan etti. “Kendisine karşı nefreti kışkırtarak böyle büyük bir kalabalığı bir gösteri için harekete geçirmeyi kimse başaramadı,” diyerek Orban’a bu unvanı verme nedenini açıkladı.
Herkesin beklentilerini ezip geçen büyük protesto, “şimdi ne olacak” sorusunu da beraberinde getirdi. Kimisi, Orban gibi bir otokratın elinde muhalefeti baskılamak, sindirmek veya oyun alanı dışına itmek için daha pek çok araç olduğunu düşünüyor; Trump, Putin gibilerini örnek gösteriyor. Kimisi de, “bu mücadele ateşi sönmez, daha yeni başlıyoruz” diyor.