CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre yedi yıl önce başlayan cezaevi ziyaretçiliği kariyerini anlattı:
“2018’de milletvekili seçilene kadar duvarlarının ardını görmüş bir insan değildim. Aslında büyüdüğüm ev ve okuduğum ilkokul birçok ünlünün yattığı İzmit Cezaevi’nin hemen yanındaydı. Belki de mahallemizin bir yandan cezaeviyle iç içe bir yandan ondan ayrı olma ısrarıyla yolum cezaevlerine hiç düşmedi. Ancak 2018 sonrası cezaevi ziyaretleri mesaimin önemli bir parçası oldu. Acemiliğimi atmamda tecrübeli cezaevi görüşçüsü Veli Ağbaba’nın özel bir yeri var. Elimden tutup beni Cezaevine ilk o götürdü. Kemal Tahir’in Namusçular ve Karılar Koğuşu romanlarında Malatya’yı ve Malatya cezaevini nasıl tasvir ettiğini de ona ilk ben anlattım.
İlk ziyaretlere başladığım günlerde doktora tez hocam Ayşe Buğra’nın eşi ’ya gidiyordum. Osman Beyi cezaevinde tanıdım, tanıdıkça da çok sevdim. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyesi olduğumdan ve Kavala hakkında uygulanmayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bulunduğu için bu ziyaretler bilindik cezaevi görüşünden daha anlamlıydı. İlerleyen yıllarda Kavala’nın görüşçüleri arasına AKP milletvekili Tuğrul Türkeş’in de katılması kaderin bir cilvesi olsa gerek.
Kavala ile başlayan cezaevi görüşçülüğü maceram yıllar içinde emekli generallerden, gazetecilere, Davası mahkumlarından öğrencilere kadar çok farklı kişilere uzandı. Bu kişiler arasında unutamayacağım iki kişi Can Atalay ve Tayfun Kahraman’dır. Can Atalay insanda dehşet yaratan bir coşkuya sahiptir ve kendinize şu soruyu sormadan edemezsiniz: bir insan bu kadar iyi olabilir mi? Devrimcileri anlatan bir romandan fırlayıp da Silivri Cezaevi’ndeki hücresine düşüvermiş bir insandır karşısınızdaki adeta. Bu kadar sevgi dolu, bu kadar heyecanlı, bu kadar umutlu nasıl olunur arkadaş diye düşünürsünüz. “Çıkıversin buradan, ailesine kavuşsun artık” fikri zihninizde büyür büyür. Büyüyen fikre çıkıverince güzel rakı içilir bu adamla fikri eşlik eder. Rakının yanında ne yeneceğini düşünürken utanıverirsiniz. Hayal ile gerçek arasındaki örtüyü cezaevinin plastik masa ve sandalyesi kaldırır. Boğazınız düğümlenir bırakın rakı içmeyi evde içtiğiniz su boğazınızdan zor iner aşağı. İnsan içtiği sudan utanır mı? Vallahi utanır… Tayfun Kahraman ise başına gelen bunca kötülüğü değil memleketin durumunu konuşmak için karşınızdadır. Kendinden konuşmaya utanır. Mithat Paşa’dan beri gelen aydın-bürokrat geleneğimizin son halkasıdır sanki. Sadrazam olamamıştır belki ama Taif yerine Silivri sürgünüdür. En çok eşinden ve kızından konuşunca heyecanlanır. Onları çok özler ama söylemeye de çekinir. Çünkü bilir, mesele esir düşmekte değildir, teslim olmamaktadır bütün mesele.”
Ben de artık tecrübeli bir cezaevi görüşçüsü sayılırım. Cezaevlerinin de memleketin bir köşesi olduğu gerçeğini ilk defa Sırrı Süreyya Önder’den duymuştum. Bazen hepimizin bildiği bir şeyi birinin söylemesi gerekir. Cami Baykut’un bir sözünü hatırlatmıştı bana Sırrı Süreyya’nın TBMM riyaset makamında yaptığı bu çıkış. Cami Bey Türkiye’nin ilk dahiliye vekilidir. Yıllar sonra solculuktan o da kendini cezaevinde bulur. Eski bir öğretmen olduğu için öğrencileri ziyaretine gelir. “Hocam, çok üzüldük. Size bu yapılır mı” derler. “Aman evladım, üzülmeyin” der. “Avlusundaydık cezaevinin, içeri aldılar” diye ekler. Yani memleketin aydını için dışarısı cezaevi avlusu gibidir zaten. Cezaevine konulmak da çok bir şeyi değiştirmez Cami Bey’e göre. Seksen yıl sonra benzer bir durum var memlekette. İçerisi dışarısı birbirine karışmış. İçeridekiler mahpus tamam da dışarıdakiler özgür mü acaba?
2018’de çıraklıkla başladığım cezaevi görüşçülüğü kariyerimde kalfalık dönemine vardım diyebilirim. Nasipse ustalığa görüş kabul ederek ulaşacağız bu gidişle. Bugün Silivri Cezaevine gittiğimde avukat görüş kabinlerinin tamamının tanıdığım insanlarla dolu olduğunu görüyorum. Memleketim için nasıl utanıyorum. Siyasetçiler, şehir plancıları, gazeteciler bütün gün onlarla zaman geçirmek istiyorum. Ama Adalet Bakanlığı’nın koyduğu görüş sayısı kısıtı aklıma geliyor. Bakanımız sağolsun çok iyidir kısıt koymakta ve memleketin hukuk devleti olduğunu bizi her gün sözleri ve icraatleriyle hatırlatmakta!