Bir Bileklikten Fazlası: Kakofoniden Kaçanların Sessiz Hikâyesi
09 Temmuz 2025

Yaz mevsimi benim için sadece deniz, güneş, dinlenme demek değil. Aynı zamanda kendime yaklaşma hali. Her yaz Küçükkuyu’ya kaçıyorum. İstanbul’un gürültüsünden, kalabalığından, kat kat yorgunluklarından sıyrılıp; sabahları denizin kokusuyla, zeytin ağaçlarının sessizliğiyle uyanmak… Bedenim kadar ruhum da nefes alıyor burada.

O gün yine öyle bir yaz akşamıydı. Küçükkuyu’dan çıkıp, yemeğimizi yemiş, Ayvalık’a inmişiz. Kalabalık ama güzel bir yaz pazarı… Karnım toktu ama fark etmeden içim açıkmış. Belki de bir rastlantıya. Belki bir hikâyeye.

O anda karşıma çıktı o küçük tezgâh. Diğerlerinden farklıydı. Fazla bağırmıyordu ama gözüm ondan başka bir şeye takılmadı. Renkler başka türlüydü. İçinde bir ruh vardı. Tezgâhın başında genç bir çift. Göz göze geldik. Gülümsedik.

Tanıştık.

Seda ve Toprak.

Yeni evli. Üç kedileriyle birlikte İstanbul’dan Ayvalık’a göç etmişler. Ama bu göç, bir adres değişikliği değil; bir yaşam tarzı dönüşümüymüş aslında.

Toprak çok sakin ama bir o kadar derin konuşan biri. “İstanbul artık bir şehir değil, bir kakofoni,” dedi. Öyle güzel tarif etti ki… Aynı seslerin, aynı şikayetlerin, aynı döngülerin içinde sürüklenip gittiğimiz o şehir… Sabah işe git, akşam eve dön, kirayı öde, ertesi sabah tekrar başa sar. Hepsi bir çark ve biz o çarkın içinde dönen hamster’lar gibiyiz.

“Biz artık dönmek istemedik,” dedi Seda.

Ve işte orada başladı wox_tr’nin hikâyesi.

Seda ilk olarak gri boncuklarla ördüğü bir bileklikle başlamış bu yolculuğa. Küçücük bir adım. Ama içinde sevgi, sabır ve bir parça cesaret varmış. Zamanla el örgüsü bileklikler, Miyuki boncuklarla kolyeler, tığ işi çantalar, üst giyim parçaları derken ortaya koca bir dünya çıkmış. Her biri el emeği, göz nuru. Her biri “made with love”.

wox_tr yalnızca bir takı ya da çanta markası değil. Hayata dair bir duruş.

“Gerçek lüks bizim için sabah kahvesini telaşsız içebilmek,” diyor Seda.

“Bir bilekliğe bakıp huzur duymak.”

Tezgahtaki ürünlerden biri bana göz kırptı. Maviyle yeşilin dansı, biraz da altın ışıltısı… “Bu renkler iyi geldi,” dedim. Seda gözlerimin içine bakarak gülümsedi:

“Belki siz ona iyi geldiniz.”

Bu cümleyle yumuşadı içimde bir şey.

Çünkü bazen insan bir bileklikle değil, bir hayat felsefesiyle karşılaşır.

Şimdi o bileklik bileğimde. Ve her baktığımda hatırlıyorum: Küçükkuyu’dan Ayvalık’a uzanan o yaz akşamını. O güzel bakan iki gözü. İstanbul’un yorgunluğundan sıyrılıp, sade bir hayatı seçen iki yüreği.

Bana yeniden hatırlattılar ki; bazen insan sadece ürün satın almaz.

Kalbinden geçenleri paylaşan, sessizce iz bırakan insanlarla tanışır.

***

“Sadeliğin, inceliğin ve emeğin izini süren her hikâyeye selamla…”

ÇOK OKUNANLAR