Bazı olaylar, bazı konuşmalar vardır insanın yüreğinde öyle derin izler bırakır ki, zaman geçse de insanlar değişse de konular unutulsa da o izler hep orada kalır. Sanki bir gölge gibi peşinden gelir. Sanki o özelde yaşanan şey neyse tüm dünya biliyormuş gibi insanı huzursuz eder. Hele ki yaşanan şey bir haksızlık ise ve masum olanın başına geldiyse, hele ki haklı olan sustuysa, işte o zaman bu acı daha da katmerlenir. İnsan sadece zihinsel değil, ruhsal ve bedensel olarak da yorgun düşer. Güvendiği zemin sarsılır, kelimeler anlamını yitirir, bazen susmak bile yara olur. O olayı, konuyu, sözü hatırlamak istemez, hatırlatacak her şeyden uzaklaşır.
Nasıl bu kadar eminim derseniz, hayatımda böyle anlarım oldu… Yaşattığı duyguyu biliyorum.
İster iş hayatında olsun ister özel yaşamda…
Haksızlık, nerede ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, insanın içindeki adalet duygusunu kanatır. Hele ki bu haksızlık bir insanın hayat yolunu, kaderini değiştirecek kadar büyükse, artık sadece bireysel değil, evrensel bir mesele haline gelir. Çünkü adalet yalnızca mahkeme salonlarında aranmaz. İnsan kalbinin de bir terazisi vardır.
İşte o terazinin adı vicdandır.
Vicdanı olan bir insan, yaptığı bir yanlışla günlerce uykusuz kalabilir
Vicdan, insanın içindeki en sessiz ama en güçlü sestir. Ne başkasının alkışına ihtiyaç duyar ne de dış dünyanın onayına. O, insan başını yastığa koyduğunda konuşur. Kalabalıklar içinde sessizce haykırır. Ve en çok da yalnızken kendini gösterir. Çünkü vicdan, rol yapmaz. Gerçek neyse onunla yüzleştirir insanı.
Vicdanı olan bir insan, yaptığı bir yanlışla günlerce uykusuz kalabilir. Bazen bir bakış, bazen sustuğu bir an, bazen söylediği bir kelime bile kalbine ağır gelir. Çünkü bilir ki; hak yemişse, birini incitmişse, görmezden gelmişse, sorumluluğunu almadığı her eylem ona bir yük olarak dönecektir. Oysa vicdansız bir insanın hayatı sığdır. Sorgulamaz, pişman olmaz, empati kurmaz. Kendi küçük dünyasında, yaptığı haksızlıkları “haklılık” sanarak yaşamaya devam eder. Ama ilahi adalet, vicdansızın da kapısını çalar. Farkında olsa da olmasa da…
Vicdanı olan insanın en büyük gücü belki de içinin rahat olmasıdır. Haksızlığa uğrasa bile “ben elimden gelenin en iyisini yaptım” diyebilmenin huzurudur. Zaten ilahi adaletin temel dayanaklarından biri de budur: İnsan kendi kalbinden sorumludur. Başkasının ne yaptığı değil, kendisinin ne yaptığı önemlidir.
Tam da bu yüzden, sık sık hatırlatılır bize o klasik ama bir o kadar da derin anlam taşıyan söz:
“İlahi adalette zaman aşımı yoktur.”
Evet, belki bugün değil… Belki yarın da değil… Ama bir gün mutlaka hak yerini bulur. O görünmeyen adalet eli, zamanı geldiğinde devreye girer. Herkesin unuttuğunu sandığı bir anda, belki hiç beklenmedik bir şekilde, dengeler yeniden kurulur. Ama maalesef ki ilahi adalet her zaman aynı karşılıkla gerçekleşmez. Bazen de haksızlığı yapana çok ağır bir ceza verir. Tabii bunu o kişi anlarsa güzel olur, ama çoğu zaman anlamaz sadece hayıflanır, kendine acır ama nedenini hiç sormaz…
Peki, nedir bu ilahi adalet?
İlahi adalet; evrende işleyen görünmeyen bir denge sistemidir. Her eylemin bir karşılığı olduğu, her niyetin evrene bıraktığı iz ile bir geri dönüşü olduğu inancıdır. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. İyilik de kötülük de bir şekilde sahibine geri döner. Bu adalet, insan elinin ulaşamayacağı yerlerde devreye girer. Kimsenin görmediğini gören, kimsenin bilmediğini bilen bir adalet sistemidir bu. Sessiz ama kesindir.
İyi kalmaktan, hakkı savunmaktan vazgeçmemeli insan
Hayat bazen uzun bir sınavdır. İnsan, yaşadığı haksızlıklara rağmen doğru kalmakta, iyiliğini korumakta zorlanır. Fakat bilmek gerekir ki, ilahi adalet, sabredenin ve doğru olanda ısrar edenin yanındadır. Çünkü o gün geldiğinde, sadece hak yerini bulmaz; aynı zamanda insanın içindeki kırıklar da onarılır. Geçmişe dair “Neden?” sorusu yerini “İyi ki sabretmişim” cümlesine bırakır.
Bu yüzden umut etmekten, iyi kalmaktan, hakkı savunmaktan vazgeçmemeli insan.
Zira ilahi adalet geç gelir… ama gelir.
Ne demiş usta şair Özdemir Asaf
İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun