Kural Çiğnenmez, Şayet Adilse ve Herkese Eşit Uygulanıyorsa
17 Temmuz 2025

Türkiye’de yaygın bir kanaat var: “Kurallar çiğnenmek içindir.”

Oysa doğru soru şu olmalı: Kurallar neden çiğnenir?

Cevabı basit ama acı verici:

Çünkü adil değildirler.

Çünkü herkese eşit uygulanmazlar.

Çünkü birileri için ödül, diğerleri için cezaya dönüşürler.

Vergisini Ödeyen Enayi mi?

Vergi bir vatandaşlık ödevidir. Ancak bu yükümlülüğü yerine getiren bir yurttaş, ödediği paranın kamusal hizmete dönüşmediğini, liyakatli yönetime harcanmadığını, aksine yandaşlara ihale, israfa ve gösterişe aktarıldığını gördüğünde içinde bir kırılma başlar.

“Ben niye ödüyorum?” diye sorar.

Kendisinde kalsa belki daha verimli, daha akılcı şekilde ekonomiye geri dönecek hissine kapılır.

Bu soru, yalnızca vergi ahlakının değil, devletle vatandaş arasındaki güven bağının da erozyonudur.

Elbette bu tespitten, her vergiden kaçan haklıdır sonucu çıkmaz. Ama “dürüst olan kaybediyor” algısı yayılırsa, toplumsal sözleşme temelden sarsılır.

Aynı Kural, Farklı Cezalar

İki kişi aynı suçu işler; biri ceza alır, diğeri serbest kalır.

Bir binaya imar izni çıkar; yanındaki benzer bina için yıkım kararı verilir.

Bir iş insanı vergi affından yararlanır; diğeri hacizle cebelleşir.

Bu örnekler sıradan bir “bürokratik karmaşa” değil; toplumun hukuk sistemine olan inancını örseleyen eşitsizlik krizidir.

Adalete olan güven bir kez kırıldığında, vatandaş artık kurala değil, çıkışa odaklanır.

Kurallara uyan değil, sistemi kandıran kazanıyorsa; kural yozlaşır, kaide istisnaya dönüşür.

Adalet Olmadan Kural, Baskıdır

Hayır, kurallar çiğnenmek için değildir.

Ama adil değilse, herkese eşit uygulanmıyorsa, şeffaf değilse; o zaman artık kural değil, keyfî bir baskı aracıdır.

İnsanlar bu noktada üçe ayrılır:

Ya isyan eder, ya sessizce boyun eğer ya da sistemin boşluklarını avantaja çevirir. Yani düzeni değil, düzensizliğe karşı kendi siperini kurar.

Bir kısmı vergi kaçırır, bir kısmı kaçak inşa yapar, bir kısmı torpile başvurur. İşleyen bir devlet düzeninden saparak, kendi kuralsız düzenini yaratır.

Batı ile Şark Arasındaki Fark: Güven mi, Korku mu?

Çoğu Batı toplumunda insanlar kurallara korktukları için değil, inandıkları için uyar.

Çünkü sistem şeffaftır, hesap verir, ayrım yapmaz.

Şark toplumlarında ise kural, güçlüyü kayıran, zayıfı ezen bir yapıya bürünmüşse, vatandaş da “uyanıklığı” erdem sayar.

Bu yüzden Almanya’da yaşayan bir Türk orada tüm kurallara uyar; ama Türkiye’ye geldiğinde, sistemin etrafından dolaşmaya başlar. Değişen kişi değil, sistemin adalet katsayısıdır.

Ve Unutmayalım: Kural, Hayatı Zorlaştırmak İçin Değil, Kolaylaştırmak İçin Vardır

Kural; ceza değil, yol gösterici olmalı.

Zincir değil, hayatı kolaylaştıran bir rehber.

İnsanın önünü kesen değil, ufkunu açan bir yapı.

Bir kural; sorgulandığında hâlâ inandırıcıysa, herkese eşit ve adil şekilde uygulanıyorsa, hayatı iyileştiriyor, güveni artırıyor, toplumsal düzeni akılla kuruyorsa — Ancak o zaman saygı görür.

Devletin görevi vatandaşı hizaya getirmek değil, Onun yaşamını anlamlı, adil ve yaşanabilir kılmaktır.

Çünkü iyi bir kural, bireyi devlete karşı küçük hissettirmez. Tam tersine, güven içinde büyütür, üretir, katkı verir hale getirir.

Daha Fazla Kural Değil, Daha Fazla Adalet

Bir ülkede kuralların meşruiyeti, halkın o kurallara duyduğu inançla ölçülür.

Eğer adalet yoksa, kural yoktur.

Eğer eşitlik yoksa, düzen yoktur.

Eğer güven yoksa, hiçbir yapı ayakta duramaz.

Türkiye’nin ihtiyacı, daha fazla ceza değil; daha fazla adalet, daha fazla eşitlik, daha fazla şeffaflıktır.

Ancak o zaman “kural” denince gözümüzü devirmek yerine başımızı sallarız.

Çünkü biliriz ki o kural, herkes için vardır.

Ve belki de işte o gün, gerçekten kural gibi yaşarız.

ÇOK OKUNANLAR