Uçak Çakılıyor
31 Temmuz 2025

Gazianteplilere mâl edilmiş sözleri severim.

Ağzının büzülmesinden Ömer diyeceği belli oluyor” onlardan biridir.

İnsanlığın bu krizden nasıl çıkabileceği üzerine sınıf lâfını ağzına almadan, gelir adaletsizliğinden öcü gibi kaçınarak yapılan kulağa hoş gelen ezberler başladığında, içimden o sözü söylemek geliyor.

Mesela…

“Herkese eşit fırsat sunmalıyız.” 

(Eşitlik için eşit olmayan çözümler gerektiğini bilinmiyor gibi.) 

“Ekonomik büyüme herkesin yararına.”

(Aşağıya sızma” (trickle-down) defalarca çürütülmüş bir şehir efsanesi değilmiş gibi.)

Piyasayı serbest bırakalım, her şey kendiliğinden düzelir. 

(Foyası dökülmüş serbest piyasanın kendisinin eşitsizliği pekiştirdiği aşikâr değilmiş gibi.)

“Sosyal sorumluluk projeleriyle fark yaratılıyor.”

(O “projelerin” çoğunun pr olduğu, zevahiri makyajladığı sırmış gibi.)

“Esas mesele eğitim 

(Eğitim tabii ki önemli ama sanki kendisi eşitsizlik üretmiyormuş gibi.)

“Finansal okuryazarlığı artırmalıyız.”

(Milyarca insan para içinde yüzüyor da kullanmayı bilmiyorlarmış gibi.)

“Başarılı olan herkes çok çalıştığı için başardı.”

(Yüzyıl önce bu kadın tuttuğu pankartta yazılanlar yalanmış gibi.)

“Girişimcilik her şeyi değiştirir.”

(Yoksulluk içinde doğan biri için “kendi işini kur” demek çoğu zaman bir fantezi bile değilmiş gibi.)

“Yoksulluk siyasi irade olursa çözülebilir.” 

(Siyasi irade dediğinin büyük sermaye gruplarına bağımlılığını duymamış gibi.)

“Zenginler daha fazla vergi ödemeye razı.”

(“Gönüllü paylaşım” gönülden değil ya sistem çökerse korkusundan değilmiş gibi.)

Hele ‘yeni normal bazı fiyakalı kavram uyduranlar’ yok mu, onlara bakınca

bir başka Antep deyişini hatırlıyorum: Angeslek.

Sadece Gazianteplilerin kullandığı on-bir kelimeden biri “Angeslek”.

Dilimize uzak, telaffuzu zor gibi görünse de Antepliler tarafından genelde “Dalga geçme benimle” veya “Doğru değil bu mahsus yapıyorsun” anlamında sıkça kullanılan, kulağa yabancı gelse de Anteplilerin neşeli, haylaz çocukları gibi benimsedikleri bir kelime.

Biz Vehbi’nin Kerrakesi’ne gelirsek:

Henüz bir ay önce Haziran 2025’deki Club de Madrid & Üst Düzey Liderler Bildirisi’nde, 40 eski devlet başkanı ve başbakan (örneğin Gordon Brown, Helen Clark, José Ramos-Horta); 

1944 ekonomik modelinden vazgeçilmesi ve IMF gibi kurumların reformu gerektiğini” vurgulamıştı. 

Herhalde bu keyiflerinden değildi.

OECD’nin 2025 Raporu’ndan ise, “kadınlar, göçmenler ve yaşlılar gibi grupların iş gücüne katılımının düşük, dolayısıyla gelir eşitsizliğini daha da derinleştirdiğini” öğrendik.

Gene Haziran 2025 tarihli Oxfam’ın G20 Raporu, “Dünyanın en zengin %1’inin 2015–2025 arasında servetlerini 33.9 trilyondolar artırdığını” yazmıştı.

Ne iş yaptığı artık belli olmasa da, Birleşmiş Milletler de geçtiğimiz Nisan ayında UN DESA ve UNU-WIDER’ın ortak hazırladığı raporda, “giderek kötüleşen toplumsal güvensizlik, artan eşitsizlik ve sosyal kırılganlık konularında acil politika çağrısı” yapmıştı. 

Dünya nüfusunun üçte biri günlük 2.15–6.85 $ arasında bir gelirle yaşıyor ve az bir sarsıntı bile onları yoksulluk çukuruna itebiliyordu.

Bunlar Vehbi’in Kerrakeleri. 

Temel merak etmiş “Ya bu kadınlar parayı ne yapıyor… kumar oynamazlar, içki içmezler, kadın desen zaten kendileri kadın”…

Tekno-finans Oligarkların biri bizim Trakya dahil bulduğu her yerde toprak alıyor, arsa kapıyor, deli gibi ‘sivrisinek fabrikası’ kuruyor. 

Onların daha palazlanmış ve daha ilginç bir tip olanı ise, Mars’a yerleşmenin peşinde.

Bir üçüncüsü geçenlerde Venedik’i kapattı. 90 özel uçakla gelen davetlilerin bulunduğu düğünü için 30 milyon dolar harcadığı yazılıp çizildi.  

Hiçbir yere yerleşmeye niyeti olmayan devasa servetlerin sahipleri her sabah uyanıp “param şimdi nerede, hangi fonda, dün gece ben uyurken ne kadar götürmüşüm” diye bakıyor.

Anlaşılan hemen hepsi sık sık da bir ‘adaya’ gidip geliyormuş. 

Kısacası kendi yağlarında kavrularak, geçinip gidiyorlar.

Geçen yılın sonunda Papa Francis de bir Küresel Duyuru’yla, “Yoksul ülkelerin borçlarının hafifletilmesi, askerî harcamaların azaltılarak bu kaynakların açlıkla mücadele, eğitim ve sağlık için kullanılması yönünde uluslararası anlaşma çağrısı” yapmıştı. 

Yüce bir iyi niyet göstergesi doğrusu!

İki yıl önce TBMB’de de şöyle bir hoşluk olmuştu.

Meclis’te söz alan CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, “Şanlıurfalılar bana özellikle diyorlar ki Meclis Başkanı’na şu soruları sorar mısınız?” diyerek başladığı konuşmasında sağlık, ulaşım, eğitim, su, turizm, çevre, altyapı, yönetim, uyuşturucu gibi birçok sorunu sıraladı.

Tanal en sonda Sırrı Süreyya Önder’e, “Siz Meclis Başkanvekili olarak Şanlıurfalılara bir mesaj verir misiniz, bu sorunlar nasıl çözülecek?” sorusunu yöneltti.

Bunun üzerine Önder, bir başka Gaziantep sözünü anarak, “Sayın Tanal, sizi ve bütün Urfalı hemşerilerimi tenzih ederek söylüyorum. Davacının ahmağı derdini mübaşire anlatırmış” diye yanıt verdi.

Sırrı Süreyya’nın bu sözleri Meclis Genel Kurulunda kahkahalara yol açtı.

Ve o manidar söz devletin resmî kayıtlarına geçmiş oldu.

ÇOK OKUNANLAR