Arundhati Roy “Sonsuz Büyümenin Mantığı”nda, “Kapitalizm hem bombaları hem de onların üzerine yazılan şiirleri üretir” diyor, acının nasıl ticarileştirildiğini, Batı’daki “duyarlı” pozların nasıl sistemle uyumlu hale getirildiğini çok çarpıcı şekilde anlatırken, empatinin politik niteliğini sorguluyor.
Geçenlerde “Rehineleri teslim etselerdi bunlar olmayacaktı” diye yazmıştı, kendini o konuda “yüksek sesle tıraş kesen” durumuna düşüren takımdan, ‘halasının sakal-bıyığı olsaydı amcası olacak’ biri.
Yani Gazze onlar için bir istisna.
Bir “acı olayı.” Bir kerelik bir “felaket”.
Bu bakış, Gazze’yi sistemden ayırıyor.
Ve onu bir ‘duygu nesnesine’ indirgiyor.
Böylece sistem, içselleştirilmiş bir rahatlıkla yoluna devam edebiliyor. İşte bu, ahlâki parçalanmanın ve politik iflasın tam merkezi.
Gazze’yle kurulan ‘sahte yakınlıklar’, modern çağın temel çelişkilerinden biri.
Modern insan artık “acıya tanıklık eden” olmaktan ötede onu “tüketen” bir varlık.
Acı hissediyormuş gibi yapılıyor, ama o acıyı doğuran sistemin, onun gelecek planlarının bir ‘örtülü desteği’ olmaya devam ediliyor.
Bazı coğrafyalar, ancak Batı bakışına dramatik geldiklerinde fark edilir, onların acısı, Batı’nın edebi anlatısına malzeme olur.*
Oysa Gazze sadece bir coğrafya da değil artık. Planlanmış-programlanmış yeni bir dünya düzeni tasavvurunun dayatıldığı, şekillendirilmek istendiği kilit yerlerden biri. Biz yalnızca sahnedeki birkaç figürü görüyoruz; sahneyi kuranları değil.
Sistemin arızası da değil Gazze’deki kıyım, onun ürünü.
O bombalar sadece düşmüyor, üretiliyor. Ve o üretim zımnen bize de uzanıyor…
Çünkü “Sadece bomba değil, bombanın üretildiği sistem şiddet”**
Gazze, bu yüzden ahlaki bir yıkımın da aynası. Orada yaşananlar, Batı merkezli “uluslararası hukukun”, “insan hakları söyleminin” ve “küresel ahlâkın” ne kadar çifte standartlı olduğunu ifşa ediyor.
“Gazze çok üzücü ama…”
Bu cümledeki “ama”nın ardından gelen her şey, esasen Gazze’de yaşanılanların neden var olduğunu anlamak istememenin bahanesi.
Çünkü, Gazze, kapitalist militarizmin küresel düzlemdeki en açık örneği.
Çünkü, Gazze, veri takibiyle insanları hedef alan yapay zekânın savaş alanı.
Çünkü, Gazze, silah endüstrisinin hisselerini yükselten, savaşın algoritmalarla optimize edildiği yeni dünyanın laboratuvarı.
Çünkü, oradaki soykırımı, neoliberal rıza toplumunun sessizliğiyle mümkün.
En uç, en net, en sahici haliyle kapitalizmin, teknolojik tahakkümün, fütürist fanatizmin ve ırkçı yeni tip yerleşmeci sömürgeciliğin bileşim noktası orası.
Orada olan her şey, aslında çoktan hepimizin başına gelenin, ama henüz bizim bedenlerimizde vuku bulmamış olanın habercisi…
Gazze, dünyanın gidişatının en çıplak hali… Onu sorgulamak, kendi konforumuzu sorgulamak demek.
Ve asıl kötülük işte orada başlıyor:
Acı çarçabuk tüketiliyor.
Nazizm’den bile beter bir vahşet yaşanıyor deniyor, ona ideolojik savaşla karşı çıkıldı, peki buna?
Acıya baktık, ama sistemi görmedik.
Acıtmayan bir empati, sadece rıza üretiyor.
***
*Edward Said, Kültür ve Emperyalizm, 1993
**Slavoj Žižek, Şiddet, 2008