Alturizm kelimesinin Türkçede bir eskiden kalma çok güzel karşılığı var, bir de hafif kulağı tırmalayan yeni bir karşılığı. Eskiden ‘Diğerkâmlık’ denirdi, yani hiçbir çıkar gözetmeksizin başkalarının iyiliğini düşünen kimse. Yeni Türkçesi ‘Özgecilik.’
‘Diğerkâmlık’ da, ‘Alturizm’ de hiç yeni şeyler değil. İnsanlık varolalı beri olan şeyler. İçimizde bazıları, önüne arkasına hiç bakmadan başkalarına yardıma koşar, bunun için ne alkış bekler ne de başka bir ödül.
Yardımseverlik her zaman var olan bir şey belki ama filozof Peter Singer’ın 1972 yılında yayınladığı bir makaleden sonra farklı br biçimde konuşulmaya başlandı. Bu makale felsefe ve etik çevrelerinde çok okundu, çok tartışıldı, arkasından Toby Ord ve William MacAskill adlı iki filozof daha çıkageldi ve sonunda içinde yaşadığımız yüzyılın en ilginç felsefi ve sosyal akımlarından biri olan ‘Effective alturism’ doğdu. Türkçeye “Etkili özgecilik” diye çevirmişler.
Son derece basit bir fikirden, başkalarına olabilecek en etkili şekilde yardım edebilme fikrinden bugün ortaya devasa ve kabul etmek gerekir ki son derece etkili bir hareketin çıkmış olması çağımızın karakteriyle ilgili. Bu hareket, benim gözümde bir çeşit “din”e de dönüşmüş durumda. Katı kuralları, ritüelleri, müritleri olan bir din. İnanmayanlarını aşağılayan, dışlayan, kendi üstünlüğünü ve yegane doğru olduğunu iddia eden bir din.
Peki ama temelinde yardım severliğin daha etkili yollarını bulmak gbi yüce bir amaç olan bir fikir nasıl oldu da bu denli katı sınırları olan bir inanca dönüştü? Dahası bu din gibi inançla yapay zeka arasında ne ilişki var?
Önce birinci sorudan başlayalım.
Gazze’deki insani krizi ele alın. Hepimizin canı yanıyor, Gazze’deki aç, susuz, ilaçsız, evsiz ve her gün ölüm tehdidi altında yaşayan insanlara yardım etmek istiyoruz.
Peki bu yardımın en etkili yolu hangisi? İşte orada tartışma başlıyor. Uzakta masasında oturan birisi kendince akıl yürütmeye başlıyor: Gazze yardıma muhtaç, çünkü İsrail saldırıyor. İsrail saldırıyor, çünkü Hamas diye bir örgüt İsrail’i yok etmeye yeminli, ha bire savaş çıkarıyor. O zaman bir yandan İsrail savaş makinesini desteklemeyi bırakmak lazım, bir yandan da Hamas’ın silahlı bir örgüt olmaktan çıkması…
Böylece birden bire konu Gazze’ye un, pirinç, ilaç vs göndermekten çıkıyor, siyasi bir tartışmaya dönüşüyor. Buradaki siyasi tartışmanın önemsiz olduğunu söylemiyorum ama “etkili özgecilik” dediğinizde, ister istemez işin içine siyaset, iktisat teorisi, verimlilik hesapları vs vs başka başka konular dahil oluyor ve siz birden bire bu detayları tartışırken işin asıl odağından uzaklaşıyorsunuz ve kendi durduğunuz yerde katılaşıyorsunuz.
Bill Gates örneğin. Kendisinin bu “etkili özgecilik” hareketiyle bir ilgisi olduğuna dair bir şey görmedim ama aslında en etkili özgecilerden biri o. Afrika’da hızlı nüfus artışının temel sebebinin sıtma hastalığı nedeniyle erken yaşta, hatta bebekken ölen çocuklar olduğunu düşündü ve gelişmiş dünyada artık kalmayan bu hastalığı yok etmek için kişisel servetinden ciddi bir parayı harcadı, başarılı olmak üzere.
Bill Gates’in stratejik hedefi sıtmayı yok etmek değil, Afrika’dan kaynaklanan küresel nüfus artışını sınırlamak ve bu yolla küresel iklim krizinin ağırlaşmasını engellemek.
Onun yaptığını “etkili özgecilik” sınıfına sokan şey, nihai stratejik hedef için bir mikro taktik hedef seçmiş olması: Sıtmayı yok etmek. Üstelik o mikro hedefin kendisi de başlı başına bir büyük iyilik hedefi.
Tek bir kalemdeki değişiklik, paradigmayı değiştirecek ona göre. Kendisini “etkili özgecilik” gruplarıyla özdeşleştirmemesine şaşırmıyorum aslında. Çünkü o “etkili özgecilik” dinine değil, temel yönteme inanıyor.
Neyse konudan uzaklaşmayayım, bir nevi dini inanca dönüştüğünü söylediğim “etkili özgecilik”le yapay zeka arasında ne ilişki var?
Basitçe ilişki şu: Yapay zeka adı verilen teknoloji artık var; bu teknolojinin evrilerek insan zekasını geçmesi, bir “süper zeka”ya veya teknik adlandırmasıyla “genel yapay zeka”ya dönüşmesi ve nihayetinde insanlığı yok etmesi ciddi bir tehdit. Eğer böyle bir tehdit varsa, o tehdidi savuşturmanın en iyi yolu, “iyi” insanların gidip o genel yapay zekayı başka herkesten önce gerçekleştirmesi, böylece yapay zekayı insanlığa kötülük yapacak bir şey olmaktan çıkarması.
Bu akıl yürütmenin yapay zeka alanında çalışan ne kadar çok sayıda mühendis tarafından paylaşıldığına inanamazsınız.
Bu mühendisler, kendilerini 2. Dünya Savaşı sırasında yürütülen ve atom bombasını yapan Manhattan Projesi’nin fizikçileriyle özdeşleştiriyorlar. O fizikçilerin de ahlaki kaygıları vardı ama o kaygılarını giderecek yöntemi siyasetçilere kabul ettirememişlerdi. Şimdi yapay zekayı genel yapay zeka haline getirenler patronlarla o fizikçilerin girdiği türden bir pazarlığa girmek ve iyi kalpli yapay zeka için yalvarmak istemiyorlardı, genel yapay zekayı önce kendileri yapacak ve böylece ahlaki kontrolu hiçbir zaman pazarlık konusu haline getirmeyeceklerdi.
Yapay zeka alanındaki gelişmelerin en sonunda insanlığı yok edecek bir seviyeye geleceğine dair endişeler yeni değil. Bu endişelerin bir bölümü yeni teknolojilere karşı doğal korkudan kaynaklanıyor ama 2015 yılının Ocak ayında aralarında saygın dev fizikçi Stephen Hawking gibi isimlerin de bulunduğu çok sayıda isim birden oturup yapay zekanın tehlikelerine dikkat çekince durum teknoloji korkusu olmaktan çıktı.
Hemen arkasından, az önce özetlemeye çalıştığım görüşten, yani “Kötülerden önce biz iyiler yapay zekayı yapalım” görüşünden hareketle Open AI adlı aslında bir nevi vakıf olan şirket ortaya çıktı. Bu şirket yapay zekayı geliştirecek ama kâr amacı gütmeyecek, adından da anlaşılacağı gibi bütün çalışmalarını herkese açık biçimde yürütecek, yapay zekayı insanlığın hizmetine sunacaktı.
Tabii öyle olmadı. Önce şirketi kurucusu Elon Musk terk etti. Birkaç yıl sonra OpenAI’ın insanlığın iyiliği amacından uzaklaştığını öne süren bir grup isim buradan ayrılıp Antrophic adıyla kendi yapay zeka şirketlerini kurdu. Ardından OpenAI 2022 Kasım ayında ChatGPT adlı ürününü kamuoyuna sunduktan sonra şirket içinde çıkan bir kavgada aralarında şirketin baş bilim insanı Ilya Sutskever’in de bulunduğu “etkili özgecilik” dini mensubu dört yönetim kurulu üyesi, şirketin yönetim kurulu başkanı ve CEO’su Sam Altman’ı işten attı. Ama Altman iki gün sonra geri döndü, bunun üzerine önce Ilya Sutskever ayrılıp kendi şirketini kurdu, ardından OpenAI’ın baş teknoloji sorumlusu Mira Murati ayrılıp kendi şirketini kurdu. Ana fikir şuydu: OpenAI gücün karanlık tarafına geçti, biz iyilerdeniz.
Öte yandan, yapay zekanın insan zekasını geçip geçmeyeceği konusu bir yana, mevcut teknolojinin şu haliyle bile insanlığın ne kadar faydasına olduğu konusu son derece tartışmalı zaten. Örneğin, ABD’de kurulu Palantir adlı şirket, yapay zeka benzeri bir büyük veri işleme uygulamasıyla ABD’yi bile bir polis devletine dönüştürme tehlikesi yaratıyor. Palantir, Amerikan anti-terör birimleri için veri inceleyip hedef saptıyor. Palantir’in saptayıp adını adresini verdiği ve CIA başta Amerikan ordusu tarafından öldürülen kişilerin sayısının yüzlerce olduğu hesaplanıyor.
Aynı Palantir, İsrail’de, İsrail ordusunun Gazze’de kendine hedef seçmesine de yardımcı olan yazılımları üretiyor. İsrail ordusunun kendisinin de bir yapay zekası var, bu yapay zekanın güvenlik ayarları Gazze savaşı boyunca düşürüldü ve Gazze’deki sivil ölümlerinin çoğu bu güvenlik ayarlarının düşürülmesi nedeniyle yaşandı.
Yani yapay zeka yardımıyla insan öldürmek artık sıradan gündelik bir olay. Benzer bir şeyi Çin yaptı, başta Uygurlar olmak üzere ülkedeki rahatsızlık veren azınlıklar ve diğer siyasi muhalifler Çin polis devletini var eden yapay zeka uygulamaları sayesinde ağır bir baskı altına alındı.
Bütün bunlar “etkili özgecilik” taraftarları yapay zeka mühendislerinin başlangıçtaki görüşlerinin belki de haklı olduğunu söylüyor.
Ama tabii haklı olmak ile “etkili” olmak aynı şey değil!
Bu ilginç konuya izninizle haftaya da devam edeceğim.