Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, Tıp Hukuku Dünya Kongresi’nde özeleştiri çağrısı yaptı.
Azap, “Kadınların ve LGBTQ+ bireylerin sağlık hizmetlerine erişimde karşılaştıkları ayrımcılık, cezaevlerindeki kişilere yönelik yetersiz sağlık müdahaleleri, hem tıbbi hem etik hem de hukuki açıdan yüzleşmemiz ve çözüm üretmemiz gereken konulardır. Bu kongrede bu alandaki sorunlar ve çözüm yollarına ilişkin oturumlar olduğunu görmek sevindiricidir.” dedi.
Tıp Hukuku Dünya Kongresi bu yıl ilk kez İstanbul’da düzenlendi. Açılış konuşmasını yapan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, konuşmasına “Bu topraklar, tıbbın evrensel değerlerinin ilk kez yeşerdiği, Hipokrat ve Galen’in yaşadığı yerlerdir” diyerek başladı.
Kongrenin dört ana temasına – kırılganlık (vulnerability), toplumsal cinsiyet meseleleri, hasta güvenliği ve tıpta insan hakları – değinen Azap, bu kavramların yalnızca akademik başlıklar değil, her gün milyonlarca insanın hayatına dokunan yaşamsal sorunlar olduğunu vurguladı.
“Türkiye de bu dört tematik alanda kendi sınavlarını yaşamaktadır”
Konuşmanın bir bölümü, Gazze’de süren savaşın tıbbi etik ve insan hakları açısından oluşturduğu tabloya ayrıldı. Azap, sağlık çalışanları ve sağlık hizmetlerinin doğrudan hedef alınmasının uluslararası hukukla bağdaşmadığını ifade etti:
“Uluslararası hukuk normlarının ötesinde, evrensel vicdanın dahi kabul edemeyeceği şekilde hastaneler ve sağlık çalışanları hedef alınmakta, sağlık hizmetlerine erişim ciddi biçimde engellenmektedir. Açlık bir silah olarak kullanılırken en temel yaşam hakkı tehdit altındadır.”
Tarihi bir hatırlatmada da bulunan Azap, yaşananların insanlığın etik hafızasındaki derin çelişkilere işaret ettiğini söyledi:
“Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında, bugün Gazze’yi bombalayanların ataları tarihin en kanlı, en beklenmedik ve en korkunç soykırımına maruz kaldı. Kötülük, gündelik hayatın bir parçası haline gelmişti. Ne yazık ki, bu acıyı yaşayanların torunları bugün Gazze’yi yaşanmaz kılmaya çalışıyor. Bu, insanlığın vicdanıyla ilgili derin bir etik sorundur. Hannah Arendt’in 50 yıl önce tanımladığı “kötülüğün sıradanlığı” bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Daha iyi bir dünya kurmak için yeni tutumlara, yeni tanımlara ve yeni ifadelere ihtiyacımız var—ve bunu ancak sizin gibi sorumluluk sahibi insanlarla birlikte başarabiliriz. Türkiye de bu dört tematik alanda kendi sınavlarını yaşamaktadır.”
“Sağlıkta şiddet, hekimleri riskli tedaviler yapmaktan alıkoyarak halk sağlığını da tehdit etmektedir”
6 Şubat 2023 depremlerinin ardından 30 ay geçmesine rağmen sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan ve süren sorunlara da dikkat çeken Azap’ın konuşmasının devamı şöyle:
“Sağlık çalışanları son yıllarda artan şiddet olaylarıyla karşı karşıya kalmakta; uzun ve ağır çalışma koşulları nedeniyle tükenmişlik yaşamaktadır. Sağlıkta şiddet, hekimleri riskli tedaviler yapmaktan, şiddet riskinin yüksek olduğu branşları seçmekten alıkoyarak halk sağlığını da tehdit etmektedir. Sadece bireysel güvenliğe tehdit değil; aynı zamanda hem tıbbi etiğe hem de hukuki normlara doğrudan aykırıdır. Etik açıdan bakıldığında; hasta-hekim ilişkisinin temelini oluşturan saygı, onur ve güven ilkelerini zedeler. Hukuki açıdan ise, yalnızca failin cezalandırılması değil, aynı zamanda sağlık sistemlerinin ve otoritelerin önleyici düzenlemeler yapması, güvenli çalışma ortamları oluşturması ve psikososyal destek sağlaması da zorunludur.
“Yapay zekâ destekli sistemler büyük olanakların yanında karmaşık etik ve hukuki sorunları da beraberinde getirmekte.”
Yeni teknolojik gelişmeler günümüzde tıp uygulamalarında etik ve hukuk açısından potansiyel bir sorun alanı olma yolundadır. Yapay zekâ destekli sistemlerin tıbbi uygulamalara entegre edilmesi tıp alanında da büyük olanaklar yaratmakla birlikte, karmaşık etik ve hukuki sorunları da beraberinde getirmektedir. Teknolojik gelişmeler sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştıracağına eşitsizlikleri, yeni bir sağlık adaletsizliği dalgasını tetikleme riski taşımaktadır. Hukuki düzenlemeler bu hızlı dönüşüme henüz tam anlamıyla uyum sağlayabilmiş değildir. Bu nedenle, sağlık alanında yapılan her türlü yeniliğin hasta haklarını, mesleki bağımsızlığı ve toplumsal eşitliği zedelememesi için güçlü bir tıp hukuku altyapısına ve önleyici etik denetime ihtiyaç vardır.
Kısaca Türk Tabipleri Birliği’nin bu başlıklarda neler yaptığına değinmek isterim. TTB olarak kollar, çalışma grupları ve komisyonlarımızla yalnızca sorunları tanımlamakla yetinmiyor aynı zamanda çözüm üretmek için de aktif biçimde çalışıyoruz.”
“Bilimsel temelli, bağımsız sesiyle hem halkın hem de hekimlerin en güvenilir bulduğu kurumlarından biri”
“Türk Tabipleri Birliği (TTB), yasa ile kurulmuş bir kamu kurumu niteliğinde ancak bağımsız bir meslek birliği olup, mesleki dayanışmaya dayalı yapısıyla hekim haklarını savunmak, halkın sağlık düzeyini yükseltmek, tıp eğitimini ilerletmek ve sağlığın sosyal belirleyicilerini güçlendirmek amacıyla faaliyet göstermektedir. Bilimsel temelli ve bağımsız sesiyle hem halkın hem de hekimlerin en güvenilir bulduğu kurumlarından biri olmaktan onur duyuyoruz.
Tıp hukuku alanında da TTB, hem hekimlerin haklarını hem de hastaların onurunu korumayı hedefleyen; etik ve hukuki standartları esas alan bir yaklaşım sergilemektedir.
Bilimsel rehberlik yoluyla sağlık otoritelerinin ve karar vericilerin adil, kanıta dayalı ve etik politikaları hayata geçirmesini sağlamayı amaçlıyoruz.
Etiği ve hukuku bütünleştirerek, adalet, hesap verebilirlik ve insan onuruna dayalı bir sağlık sistemi inşa edilmesini istiyoruz.”