Bazı hediyeler vitrinde olmaz.
Kurdeleye sarılıp köşeye konmaz.
Onlar, fısıltıyla hazırlanır; bir hayatın en derin yerinden çıkar, kalbin en ince yerine yerleşir.
Rayka Şenbay ile tanışmam beş yıl öncesine dayanıyor.
Kliniğimize gelen, enerjisi yüksek, ışığıyla ortamı aydınlatan, sempatik bir kadın…
Onu her gördüğümde benzer bir sahneyle karşılaşıyordum:
Hızlı adımlarla içeri girmek, işlemini tamamlamak ve ardından kliniğin cafesinde laptopunu açıp Zoom toplantısına dalmak…
Ekranın karşısında bir proje anlatıyor, notlar alıyor, arada kahvesinden yudumluyordu.
O temposu, o odaklı hâli, o koşturması… ister istemez merak ettiriyordu.
Benim huyum değildir, durup dururken “Ne iş yapıyorsunuz?” diye sormak.
Ama bir gün, merakıma yenildim:
“Raykacığım, ne kadar yoğunsunuz… Ne iş yapıyorsunuz?”
Ve o an… pat!
Karşımda işine âşık, işini oyun gibi severek yapan bir kadın duruyordu.
Gözleri ışıldayarak anlattı: Ortakları Yael Alalu ve Nazlı Ongan ile birlikte kurdukları yaratıcı stüdyoyu…
Adı Salon Couture Books’tu.
Salon Couture Books; kişilere ve kurumlara özel hazırlanmış kitaplar üreten, üç kadın girişimciden oluşan bağımsız bir yaratıcı stüdyo ve yayın atölyesi.
Her proje tekil, her kitap özgün.
Hazırlanan kitaplar genellikle sınırlı sayıda, bazen de yalnızca bir adet basılıyor.
Bazen 90. yılını kutlayan Vakko gibi köklü bir kurum, geçmişine dönüp geleceğe uzanmak istiyor.
Bazen 80 yıllık sanayi devi Borusan, hafızasını sayfalara işliyor.
Bazen bir ailenin sofrasındaki yemek tarifleri, torunlara hatıra olsun diye ciltleniyor.
Bazen bir iş insanı, hayatının dönüm noktalarını çocuklarına bırakıyor.
Kimi zaman kaybedilen bir eşin hikâyesi, geride kalan küçük bir kıza ulaşıyor…
Kimi zaman da yurtdışına giden bir evladın çantasına, annesinin her biri ayrı bir gün ve özlem için yazdığı kartlar iliştiriliyor.
Rayka, Yael ve Nazlı’nın bakış açısında içerik yalnızca metin değil; her proje için özel bir tasarım dili, görsel kimlik, editoryal yapı ve anlatı akışı kurgulanıyor.
Ortaya çıkan eser, klasik bir yayın değil; sahibine ya da temsil ettiği kuruma özel hazırlanmış bir anı objesi.
Bu yaklaşım, kitabın hem fiziksel hem de duygusal değerini kalıcı hale getiriyor.
Çoğu zaman sessizler.
Tanıtım yapmazlar, billboardlara çıkmazlar.
Çünkü yaptıkları iş, anlatının önüne geçmemeyi gerektirir.
Görünmeyen eller gibi… Zanaatları, görünmeden değer katmaktır.
Domino’s’un 25. yılı için pizza kutusundan çıkan kitapla tanıyanlar da oldu…
Mustafa Taviloğlu’nun koleksiyonunu kitaplaştıran üç kadından haberdar olanlar da…
Ama onlar için her proje, kamuya açıklansın ya da açıklanmasın, sahibine özeldir.
Benim içinse bu hikâye, yalnızca bir markayı tanıma hikâyesi değil.
Salon Couture Books’u dinlerken içimden şu geçti:
Bir gün, inşallah, benim markama da böyle bir kitap yapılır.
Tüm yolculuğum, emeğim, dostluklarım, başarılarım, yaşadığım zorluklar…
Hepsi tek bir ciltte buluşur.
Kapağı kapandığında bile insanda kalan, elden bırakmak istenmeyen cinsten.
Çünkü bazı hediyeler, bir ömrü saklar.
Ve bazı kitaplar, kapanınca bile insanda kalır.