Hafifliğin Karanlık Parıltısı
09 Ağustos 2025

Bu tuhaf savrulma hissini 2000’lerin başından da hatırlıyorum. 

Bugünün ruh hâli bana Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni çağrıştırıyor.

En çok da, akşamları yürüyüş yaparken önlerinden geçtiğim tıka-basa gençlerle dolu kafelere gözüm takıldığında hissediyorum bunu.

Yüzlerce “Tereza ile Tomas” yan yana oturuyor onlarda.

Her günün bir öncekini unutturacak kadar yüklü oluşu, yaşananların ağırlığını onu hissetmek isteyenlerin dahi elinden alıyor. 

Özellikle bireysel hayatın henüz başında olan insanlar, kendi küçük kaçış alanlarına kapanıyor. 

Anlam arayışları gibi. 

Tıpkı Kundera’nın romanındaki Tereza ile Tomas’ın geçilen günlerde birbirinden farklı anlam arayışlarından bildiğimiz gibi.

Bunlar bizi hem hafifliğin insana hoş gelen baş döndürücülüğünü, hem de anlamsızlığın boğuculuğunu düşünmeye itiyor.

Medyada ana haberlerle, 3. sayfadaki hayatların ve köşe yazarlarının eğlenceli yazılarının arasında bir bütünlük aramanın beyhude oluşu gibi.

Bugünün “hafifliği”, -ironik olsa da- teknoloji, medya ve onlarda tezahür eden hız tarafından üretiliyor. 

Savaşlar, felaketler, krizler; hepsi birkaç gün içinde bir akışın derinliklerinde kayboluyor. 

Kundera’nın 1968 Prag Baharı sonrasındaki “hafiflik” duygusu, bugün küresel ölçekte, bir tür “sürekli unutuluş” pratiğine dönüşmüş durumda.

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin ‘sahnesi’ günümüzde her yerde bir kez daha yeniden kuruluyor sanki. 

Fark şu: aktörler değişti, dekor dijitalleşti.

Kundera’nın “hafiflik”i, varoluşun yükünden kurtulmanın tatlı sarhoş edici duygusuydu; bugün bu hafiflik, küresel veri akışının yapay ışıkları altında o kafelerde üretiliyor. 

“Ağırlık” artık yalnızca geçmişin tozlu arşivlerinde. Ya da unutulmaya direnen birkaç tanığın belleğinde saklı. 

Çoğu insan, bir gün önce gördüğü yıkımın etkisini ertesi gün başka bir görüntünün, ya da kişisel yaşamındaki yeni bir olayın hafifliğiyle, bir bakıyorsunuz, değiştirmiş bile.

Böylece günler biraz yarı uykuda ya da aşırı rahatlanmış gibi geçip gidiyor.

Tomas’ın bedensel özgürlüğü ile Tereza’nın ruhsal kaderi arasındaki gerilim, bugün algoritmaların bize sunduğu -öyle olduğu öne sürülen- “seçme özgürlüğü” ile bu seçimlerin görünmez şekilde “yönlendirilmiş kaderi” arasında yaşanıyor. 

Özgürlük artık bir yanılsama ve bu da kaderin yeni yüzü.

Romanın derin çatlaklarından biri, unutmanın huzuru ile ‘hatırlamanın sancısı’ydı. 

Bugün “unutma”, artık seçilmiş bir eylem değil; veri tufanında istemsiz bir boğulma biçimi. 

“Hatırlamak “ise özel bir direniş pratiğine dönüştü: 

Sosyal medyanın “hafıza taneleri” arasında kaybolmamayı başaranlar için.

Kundera’nın karakterleri, hayatın yükünü ve hafifliğini kişisel ilişkilerinde tartıyordu. 

Bugün aynı kantarı küresel çapta, ama daha hızlı ve daha yüzeysel biçimde kullanıyoruz. 

Hafiflik, eskiden bir düşünce deneyi iken, şimdi doğruluğu varsayılan varoluş modumuz. 

Ve belki de en tehlikelisi, bu hafifliğin dayanılmaz değil, alışılmış olması.

ÇOK OKUNANLAR