Bekle Şu ‘Yangın Mevsimi’ Geçsin… Tatile Sonra Çıkarız 
13 Ağustos 2025

“Maalesef orman yangını rutin bir konuya dönüştü” diye yazdı bu sabah, köşelerde lay-lay-lom yapılıyor diye sitem ettiğim bir arkadaşım.

Varsın her şey kötü gitsin, buna alışıldı ya, siz ona bakın” diye mi okunmalı bu yeni ‘İnsanlık Durumu’?

Tatil yörelerine gitmek kararı için, “Hele şu sıcaklar bir geçsin de…” klişesine son ek, şimdi başlık yaptığım bu bakış olmalı: İğnelemekten bıkmayacağım “Yeni Normal” fasaryaları için.

İyi de, ya sıcakların ardından dünyanın bir başka ucunu yerinden koparan seller, tufan yolu çoktan tutmuşsa?

Boş ver düşünme, unut.

Susuz Çeşme’nin İzmirlilerin sade hayatlı, lüküs lambalı seyyar dondurmacılı, haşlanmış mısır satıcılı banliyösü olduğu günleri…

Urla’yı, hele terkedilmiş metruk bırakılmış hüzünlü Alaçatı’yı kimlerin parsel parsel kapıştığını

Şimdi hangi Toskana heveslilerince ithal cilalarla parlatıldığını…

Kitabın iyi bildiğim ortasından yazacağım.

Birileri anlatsın, etrafı yer yer orman veya makilik olan, açık-hava sinemalı Bodrum’un, limon, mandalina bahçesi veya zeytinlik olarak tescilli -tapulu alanlarının imara hangi baskılar, hangi tatlı kârlarla açıldığını…

Ormanla iç-içe, rant mahsulü bir sürü azman yerleşimle, köyleri köy, kendisi kasaba olmaktan çıkıp, tuhaf bir habitat’a dönüşmesinin öncüsü ‘sitelerinin’ güzelim dalyan yerlerinin üzerinde nasıl kıyılıp kurulduğunu…

Derken, Ilıca Koyu’nun mangalla yakılışını.

Adının hedonistçe fiyakalı yenilenişini.

Oralara daha koruma alanıyken, ‘gün olur devran -nasıl olsa- döner’ hesabıyla olmalı, ormanlarıyla, hamuduyla birlikte göz koyanları, yeni sahiplerini.

Şöyle bir Gölköy ve Türkbükü’ne bakıyorum, denizin üzerinde kabaca 200-300 milyon euroluk varlık görüyorum… 

İki hafta önce karadan o son moda koyun yanından geçtim, o minicik alanda en azından 150 milyon euroluk tekne vardı… 

Nereden geliyor bu servet, kim bu insanlar, çok acayip sahiden.”

Dün bu gözlemini bana yazan tecrübeli bir gazeteciydi.

O lenduhaların aralarında bıraktığı daracık boşluklarda da, gece kaptanların boşalttıkları tankların pisliği vardır. 

Başınınız uzatılmış passerelle’lere, kıçlara bağlanmış jet-ski’lere, hamburger’lere çarpmadan, buyurun yüzün.

Kim bilmiyor, oraların tükenmeyen bir hazcılıkla yatılan, doymayan bir rant hırsıyla kalkılan yerlere nasıl dönüştüğünü.

Dün, bir gazete şöyle bir haber de vardı.

Su krizi tatilcilerin rotasını sil baştan değiştirmiş. 

Çeşmeden kaçanların (göz-gez-arpacık) nişan aldığı yeni hedefleri Seferihisar olmuş.

Su akmıyorsa Çeşme’de, biz de ‘kutsal yaz seferinin rotasını” değiştiririz.

Kara biterse deniz var, açılırız. 

Su yoksa yok, onu suyunu arıtır içeriz. 

Yeter ki kafamızda yaşamımızda milim değişiklik olmasın.

Bu ülke topumuzca yağmalanıyor. 

Hiçbir olay tekil değil.

Ciğerimiz yanıyor boş lâfını da geçelim lütfen. Yakanlar Uzaylı değil.

Yanan kendi memleketimiz ve biziz.

Akıllara ayar vakti.

ÇOK OKUNANLAR