Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 1064’üncüsünü gerçekleştirdiği Galatasaray Meydanı’nda, 31 yıl önce Diyarbakır’da kaybettirilen Mehmet Salim Acar için “adalet” çağrısında bulundu.
Gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri/İnsanları, eylemlerinin 1064’üncüsünü gerçekleştirdi. Cumartesi Anneleri, bu hafta Diyarbakır’da 31 yıl önce kaybettirilen Mehmet Salim Acar için adalet talebinde bulundu.
Basın metnini okuyan kayıp yakını İkbal Eren, Mehmet Salim Acar’ın Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde bulunan Ambar Mahallesi’nde çiftçilik yaptığını belirtti. Mehmet Salim Acar’ın 20 Ağustos 1994’te, 13 yaşındaki oğlu ve yanındaki bir çiftçiyle pamuk tarlasında çalışırken “Beyaz Toros” aracıyla gelen kişiler tarafından zorla arabaya bindirildiğini söyleyen İkbal Eren, şunları söyledi:
“O sırada nehir kenarında çamaşır yıkayan Acar’ın kızı Abide ve komşuları, Toros’un içinde Acar’ı elleri, gözleri ve ağzı bağlı halde gördü. Ayrıca araca, nehir kenarında bekleyen ve içinde beş kişinin bulunduğu başka bir otomobilin eşlik ettiğine ve araçların Bismil yönüne doğru uzaklaştığına tanık oldular. Söz konusu araçların Bismil Jandarma Taburu’na girdiği bilgisine ulaşan aile, Mehmet Salim’in nerede olduğunu ve neden gözaltına alındığını öğrenmek amacıyla yereldeki askeri, adli ve idari makamlara başvurdu. Ardından Cumhurbaşkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İnsan Hakları Bakanlığı başta olmak üzere tüm ilgili ulusal makamlara dilekçeler sunarak, Acar’ın can güvenliğinin acilen sağlanmasını talep etti.”
“Aile, tüm hukuk yollarına başvurmasına rağmen sonuç alamadı”
İkbal Eren, açıklamanın devamında şu ifadeleri kullandı:
“Acar’ın ailesi, Mehmet Salim Acar’ın kaçırılmasından sorumlu olduğu gerekçesiyle, Bismil İlçe Komando Tabur Komutanı İzzet Cural ve jandarma görevlisi Ahmet Babayiğit hakkında Farqîn (Silvan) Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Ancak Diyarbakır İl İdare Kurulu, 23 Ocak 1997 tarihinde ‘yeterli delil olmadığı’ gerekçesiyle yargılama yapılmamasına karar verdi. Tüm baskı ve tehditlere rağmen yıllarca başvurularını sürdüren aile, iç hukuk yollarından sonuç alamadı. Olayı tüm yönleriyle aydınlatabilecek ve sorumluları belirleyebilecek derinlikte bir soruşturma yürütülmedi; yürütülen süreç, etkin soruşturma yükümlülüğünü açıkça ihlal etti. Bunun üzerine aile, AİHM’e başvurdu. Türkiye, AİHM’e gönderdiği savunmada şu ifadeleri kullandı: ‘Hükûmetimiz, M. Salim Acar’ın ortadan kaybolmasının ailesinde yarattığı ızdırap nedeniyle üzüntü duymaktadır. Kaybolma iddialarında etkin soruşturma yürütmemek, Sözleşme’nin 2, 5 ve 13. maddelerinin ihlalini oluşturmaktadır.’ Devlet, başvurucuya tazminat ödemeyi ve dostane çözüm teklifini sundu. Ancak Acar ailesi bu teklifi reddederek, maruz kaldıkları ihlalin mahkeme kararıyla tespit edilmesini istedi.”
“Vazgeçmiyoruz”
AİHM’nin 8 Nisan 2004’te, etkili bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle yaşam hakkının ihlal edildiği kararını verdiğini anımsatan İkbal Eren, “AİHM kararları, devlet açısından bağlayıcıdır. Bu nedenle devlet, hukuki yükümlülüklerini yerine getirerek Mehmet Salim Acar’ın gözaltında kaybedilmesini etkin biçimde soruşturmalı ve adaletin tecellisini sağlamalıdır. Kaç yıl geçerse geçsin, Mehmet Salim Acar için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
“Onu bulma ümidinden bir an olsun vazgeçmedim”
Mehmet Salim Acar’ın oğlu İhsan Acar, eyleme mektup gönderdi. Kudret Ünal’ın okuduğu mektupta şu ifadeler yer aldı:
Duygularımı dile getirmeden evvel, tüm Cumartesi Anneleri’nin onurlu mücadeleleri karşısında saygıyla eğildiğimi söylemek isterim. Birçoğu, evladının akıbetini öğrenemeden göçüp gitti bu hayattan. Rahmetle anıyorum onları ve bu adalet mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğimiz adına onlara söz veriyorum.
Ben İhsan Acar. 1983 yılında Bismil’in Ambar Köyü’nde dünyaya geldim. Çocukluğum bu köyde pamuk tarlaları arasında geçti. Babamla tarlaya gitmeyi çok severdim. 6 kardeştik ama babamı tarlada yalnız bırakmayan evladı hep ben olurdum. Övünürdü bununla. Ben de övünürdüm tabii kendimle. Ta ki o güne dek…. Yani babamı gözümün önünde kolluk güçleri alıp götürene dek. Yıl 1994. Yaşım olmuş on bir. Ağustos güneşinde yanmış kara kuru bir çocuktum. Ama o günden sonra çocukluktan “evin reisi” konumuna terfi etmiştim. Babam gitmişti, artık yoktu.
Beyaz Toros uzaklaşırken çıkardığı tozları yuttum, yutkunarak. İlk kez o gün övünmedim kendimle. Tarlada babamla olmaktan hep övünen ben, o gün utanmıştım bundan. Çünkü hiçbir şey yapamamıştım.
Kolluk güçleri “Bize bir adres göstereceksin” deyip babamı araca bindirdiklerinde; ben dilimi yutmuş gibiydim. Bakakaldım sadece. Oysa ki duymuştum beyaz torosların şanını, Gavur Ahmo denilen komutanın şanını da…
Alıp götürdü babamı gözümün önünde.
Babam bir daha dönmedi.
31 yıl oldu. Onu bulma ümidinden bir an olsun vazgeçmedim. Bir torba içinde o dağ gibi adamın kemiklerini verecekler bir gün, biliyorum. Bu umutla yaşıyorum. Böyle umut olur mu a dostlar? Oluyor işte!
İnsan yas tutmak da istiyor, ölüsünü gömebilmek, bir mezar başında oturabilmek… Cumartesi insanları olarak bizler ölülerimize ulaşma umudundayız. Böyle umut olur mu a dostlar? Oluyor işte! Kayıp yakınları için cenaze de bir umuttur.
Onları gömemediğimiz için ölmüş olduklarını da kabullenemiyoruz.
Kemiklerini bulalım diye çırpınırken
Bir yanımız da öyle capcanlı karşımıza çıkacaklar sanır hep.
Ben mesela,
Halen sokakta elimde sigara varken tedirgin olurum. Belki babam sokağın başından çıkar da beni elimde sigara ile görür diye tedirgin olurum.
Böyle tedirginlik olur mu a dostlar? Oluyor işte!
İçim soğuyana dek yazmak isterdim, lakin kağıt yetmez. Öyleyse pek de uzatmadan son sözlerimi yazayım:
Ben bugün Diyarbakır Koşuyolu Parkı’ndan İstanbul Galatasaray Meydanı’ndaki annelerimize, Cumartesi İnsanları’mıza saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum. Bizler kocaman bir aile olduk. Aynı adalet mücadelesini veren, birbirinin kaybını kaybı bilen bir aile… Bu onurlu ve haklı mücadelemiz şüphesiz ki amacına ulaşacaktır. Bir mezarın düşünü kuran bizler şüphesiz ki o düşün peşini ancak mezarda bırakırız.
Kayıplar bulunacak, failler yargılanacak!
İhsan Acar.”