‘Kurt dumanlı havayı sever’ derler ama bu kadar duman kurta bile fazla
20 Ağustos 2025

Sabah gazetesi ilginç ve önemli bir yayın organı. Kendi adıma konuşayım, eskiden Sovyetler Birliği döneminde bir takım ‘Kremlinolog’lar partinin yayın organı Pravda’yı nasıl dikkatle takip ediyorduysa, ben de Sabah gazetesini benzer bir dikkatle okumaya çalışıyorum.

Bu gazete ve bağlı medya grubu, artık iki ayrı kanat gibi gözükmeye başlayan iktidarın Pravda’sı.

İki kanat dedim, bunları çok kabaca ‘Külliye kanadı’ ve ‘Parti kanadı’ diye isimlendirebiliriz. Bunun çok kaba bir isimlendirme olduğunun farkındayım, çünkü parti içinde külliyeye yakın, külliye içinde de partiye yakın isimler var. Ama bu ayrım giderek netleşiyor ve keskinleşiyor, bunu gözlem olarak aktarayım.

Ama öte yandan Sabah gazetesinin kendisi de zaman zaman başlı başına bir kanat gibi oluveriyor. Burası, patronu kim olursa olsun (bir süreden beri Kalyon grubu örneğin) aslında Serhat Albayrak’a ait bir medya grubu. Serhat Albayrak bu gücünü elbette doğrudan Tayyip Erdoğan’dan alıyor ama dediğim gibi zaman zaman kendi başına bir güç gibi hareket ettiği izlenimi veren davranışlarda bulunabiliyor. Bu davranışların belki en masumu, haftanın birkaç günü yapılan Berat Albayrak’ı hatırlatma haberleri.

Geçen hafta Sabah’ta bir haber çıktı. İlk bakışta, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ve Ekrem İmamoğlu’na karşı yürütülen büyük propaganda savaşının bir top mermisi gibi gözüküyordu bu haber.

İddia şuydu: Savcıların ve Sabah gazetesinin Ekrem İmamoğlu’nun kurduğunu öne sürdüğü rüşvet düzeninin göbeğinde yer alan ve hakkında belki İmamoğlu’nun kendisinden daha fazla şeytanlaştırıcı haberin çıktığı isim olan Fatih Keleş, kendi avukatına aynı soruşturmanın itirafçısı olarak merkeze yerleştirilen Aziz İhsan Aktaş’tan “kurtulmak gerektiğini” söylemiş. Bunun üzerine o avukat gitmiş bir başka avukatla konuşmuş, o bir başka avukat da Selahattin Yılmaz isimli, Alaattin Çakıcı’nın (ve bu arada Devlet Bahçeli’nin de) yakınında olan bir suç örgütü lideri ile temasa geçmiş. O suç örgütü Aziz İhsan Aktaş’ı öldürmek için çeşitli keşif faaliyetlerine başlamış.

Bu iddiayı dile getiren haber pek çok fotoğrafla da süslüydü ama haberde çok sayıda eksik unsur vardı, kimin kim olduğu, bu iddiaların dayanağının ne olduğu, diyelim ki Fatih Keleş ile avukatı arasında geçtiği söylenen “Bu adamdan kurtulalım” konuşmasının nasıl tespit edildiği vs haberde yer almıyordu. 

Ben habere bir mim koydum, geçtim. Bir şey pişiyordu ama henüz ne olduğunu bilmiyorduk.

Çok fazla beklemek gerekmedi, ertesi gün Selahattin Yılmaz ve ekibine operasyon yapıldı, çok sayıda insan tam da Sabah’ın dile getirdiği suikast iddiasıyla gözaltına alındı ve başta Yılmaz olmak üzere bazı isimler de tutuklanıp hapse atıldı bile.

Tuhaflık bundan sonra başladı. Tam Selahattin Yılmaz’ın tutuklandığı saatlerde Özgür Özel Aydın’daki mitingde konuştu, sözü Yılmaz’a getirdi, “Onun bizimle ilgisi yok, kendisi MHP’ye ve Devlet Bahçeli’ye yakın bir isimdir, İstanbul’daki Ak Toroslar çetesi bu yolla bu davaların bir an önce bitmesini isteyen Bahçeli’ye gözdağı veriyor” dedi.

Hemen ertesi sabah, Devlet Bahçeli zehir zemberek bir açıklama yaptı, bir yandan Özgür Özel’e hakarete varan kelimelerle saldırdı ama bir yandan da Selahattin Yılmaz için “Ülküdaşım, dava arkadaşımdır” dedi.

Adı suçla, tehditle, yıldırmayla anılan bir kişiye verilen bu güçlü siyasi desteği nasıl yorumlamak gerekir. Daha dün sabah bu konuyu konuştuğum bir arkadaşım “Bahçeli bu mesajı Erdoğan okusun diye yazmış” dedi. Ben de aynı fikirdeydim, Bahçeli’nin yazılı açıklamasının muhatabı öncelikle Tayyip Erdoğan’dı ama tabii bu arada İstanbul’daki savcılar da vardı.

Daha da ilginci, Selahattin Yılmaz’ın polis ifadesinin sızdırılmasıydı. Yılmaz ifadesinde Aziz İhsan Aktaş’ı öldürmek bir yana, kendisine CHP’nin pisliklerini ortaya döktüğü ve Cumhur İttifakına destek verdiği için şükran duyduğunu, kendisini tanımasa da onun kılına zarar gelmesini istemediğini söylüyordu.

Peki bir suikast girişimi hazırlığı var mı, yok mu? Sızan haberlerde artık bu yönde savcılık iddialarına ilişkin satır yok. Demek Bahçeli’nin muhataplarından biri de Serhat Albayrak’mış, haberler durdu. Bu sabah bırakın bu suikast iddiasını, İBB operasyonlarının herhangi bir yerine dokunan tek bir haber bile yoktu gazetede. Oysa Sabah bu yayınları 19 Marttan bu yana kesintisiz sürdürüyordu. Bu sabah gazetenin cengaver köşe yazarları dahil herkes konudan kopmuştu.

Acaba Devlet Bahçeli’nin “Kimsenin gücü MHP’ye ayar vermeye yetmez” demesi karşılığını bulmuş muydu? Bekleyelim, bu sorunun cevabını nasıl olsa öğreniriz.

Türkiye geçmişte de böyle bugünkü gibi dumanlı, izlerin birbirine karıştığı ve yalın gerçeğe ulaşmanın zorlaştığı dönemlerden geçti ama bu kadar karmaşık ve bu kadar dumanlı bir dönemi ben görmedim.

Aslında 18 Martta Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi çok vahimdi ama bu vahameti daha da ağırlaştıran şey, 19 Mart sabahı İmamoğlu’nun gözaltına alınıp sonra da tutuklanması oldu.

İktidarın Beştepe kanadı, bu konuda bir strateji hazırlamış, bu strateji için 2024’ün Ekim ayında düğmeye basılmış, CHP İstanbul üzerinden sıkıştırılmaya başlanmıştı zaten. 19 Mart sonrasının hedefi, kendi içinde de zaaflar bulunan CHP’yi yolsuzluk suçlamalarıyla pasifize etmekti. Ama Özgür Özel onlara bir sürpriz yaptı, kuvvetli bir direniş sergiledi, hala sergilemeye devam ediyor ve Beştepe’nin stratejik beklentisi tam tersi sonuç verdi: Ak Parti pasifize oldu, 19 Marttan beri sürekli savunmada bu parti ve daha önemlisi Beştepe de savunmada.

Bu stratejik yanılgı işte şimdilerde ortaya çıkan bölünme manzarasını ve homurtuları görünür kıldı. Parti, Beştepe’nin stratejisinden rahatsız ve zararın neresinden dönülse kârdır diye düşünmeye başladı. Buna karşılık Beştepe’nin kendisi veya onun adına hareket ettiğini düşünenler sertlik yanlısı olmaya devam ediyor, aksine CHP’nin üzerine daha fazla gitmek istiyorlar, tam saha presi yayarak devam etme arzusundalar.

Partiye göre örneğin Özlem Çerçioğlu’nun transferi de yanlış oldu. Bu durum CHP’yi zayıflatmadı, aksine güçlendirdi. Ak Parti’ye ise güç katmadı, aksine güç kaybına neden oldu.

Tabii ben ‘Beştepe kanadı’ diyorum ama bu kanatta Tayyip Erdoğan’ın son stratejide ne kadar katkısı oldu, bu akıl ondan mı çıktı, yoksa kendisine önerilenlerin arkasına mı takıldı, onu ölçmeye de imkan yok. Ama Erdoğan böyle konularda nihai karar verici olarak sonuçta stratejinin sorumluluğunu üzerinde taşıyor.

Ortağı MHP bu stratejinin yanlış olduğunu ve amaçlananın tam tersine sonuç üretip iktidarı zayıflattığı gören ve bu gördüğünü ilk söyleyen taraf oldu. Yargılamanın tutuksuz yapılmasına, soruşturmanın bir an önce bitip davanın açılmasına yönelik çok sayıda mesaj geldi MHP’den. Bakıldı ki bunlar dikkate alınmıyor, devreye bizzat Devlet Bahçeli girdi, en az üç yazılı açıklama yaptı bu konularda. Son açıklamasına cevap İstanbul’daki savcılığın bazı MHP’li isimleri de soruşturmaya katması oldu, sanırım bu Bahçeli açısından bardağı taşırdı ve dünkü sert açıklamayı yaptı.

Kısacası Beştepe’nin 19 Mart stratejisi sadece kendi partisinde değil ortağıyla arasında da mesafe açılmasına neden oldu.

Sabah gazetesinin bugünkü sessizliği bu bakımdan bana önemli geldi.

ÇOK OKUNANLAR