Ece Aksoy veya gen. yaşlı onu tanıyan herkesin söylemesiyle “Ece” aramızdan ayrıldı. 84 yaşındaydı hayata gözlerini kapadığında. Yanında biricik kızı Zeynep Aksoy vardı.
Üç yıl önce akciğer kanseri tanısı konmuş, kanserle mücadele etmiş, onu geriletmişti. Ama zayıflayan bedeni ve akciğerleri, bir ay önce onun zatürreye yakalanmasına neden oldu. Dün kara haber geldi, tedavi görmekte olduğu hastanenin yoğun bakım servisinde hayatını kaybetmişti.
Ece Aksoy, Balkan göçmeni bir ailenin İzmirli kızıydı. 60’larda İstanbul’a geldi, çeşitli işlerde çalıştı, o yıllarda İstanbul’un en gösterişli, en fiyakalı barı olan Gümüşsuyu’ndaki Park Otel’in barında, sonradan soyadını da alacağı kocası Tunca Aksoy ile tanıştı.
Tunca Aksoy’un yakın arkadaşlarından biri olan, bir ayağı eğlence dünyasında bir ayağı gazetecilikteki isim olan Egemen Bostancı bir gün ondan, o dönem Hürriyet gazetesi için hazırlamakta olduğu Fotoroman’larda yardım etmesini istedi.
O zamana kadar yazı-çiziyle sadece amatör olarak ilgilenen, şiirler yazan Ece Aksoy birden kendini fotoroman yazarı, zaman içinde Egemen Bostancı’nın işi tamamen devretmesiyle prodüktörü olarak buldu.
Ece’nin mutfağı daha o zamandan çok ünlüydü. Birkaç yıl sonra çok zamansız kaybedeceği eşi Tunca Aksoy’la birlikte oturdukları ev, 70’li yılların gazeteci ve aydın dünyasının uğrak noktalarından biriydi, neredeyse her gece evde arkadaşlarını ağırlardı Aksoy çifti ve Ece’nin yemekleri, Ece’nin içki sofrası büyük bir üne sahipti o çevre içinde.
Eşinin ölümünden sonra, o sırada Türkiye’nin eğlence hayatının önemli yapımcılarından biri olarak sivrilen, Hisseli Harikalar Kumpanyası’ndan Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’ya kadar çok sayıda müzikalin sahneye konmasını sağlayan, Şan Tiyatrosu’nu İstanbul’un eğlence hayatının merkezi haline getiren Egemen Bostancı, Ece’ye bir teklifte bulundu: “Gel tiyatronun fuayesini işlet…”
O zamana kadar lokanta ve bar işletme konusunda hiçbir bilgisi olmayan, yemek yapmayı annesinden ve kendi kendine öğrenen Ece fuayenin başına geçti ve çok geçmeden o fuaye İstanbul’un önemli bir barı haline geldi. (Evet, o zamanlar tiyatro fuayelerinde içki olurdu, oyun arasında bir kadeh bir şey içebilirdiniz.)
Egemen Bostancı, İstanbul gece hayatının bir başka ismi, o sırada Harbiye’de olan Günay’ın işletmecisi Günay Tuncel’le Levent’te yer altında iki katlı bir mekanı kiralamış, buraya New York’taki ünlü diskotek ve gece kulübü Stüdyo 54’ün adını vermiş, işletiyordu. Gece kulübünün bir kat üstü boştu, Egemen Bostancı burayı Ece’ye teklif etti ve böylece 1986 yılında ünlü Ece Bar doğdu.
Ece Bar, akşam üzeri saatlerinde açılır, son müşteri çıkana kadar da kapanmazdı. Bazen sabahları bulurdu son müşterilerin çıkması.
Ece’nin kendisi İstanbul gece hayatı için bir efsane olan Ece Bar’ı bir seferinde bir söyleşisinde şöyle anlatmıştı: “Stüdyo 54’ten hatırladığım, ilk gün daha birinci saatte çıplak ayakla servis için oradan oraya koşturmaktı! Orası bir efsaneydi. Gece saat birden sonra İstanbul’daki cazcılar nerede çalışırsa çalışsın bizde toplanırdı ve sabaha kadar ‘jam sessions’ yapılırdı. Dünyadaki bütün cazcılar geldiler ve çaldılar.”
Ece Aksoy aynı anda hem çok sert hem de pamuk gibi bir insandı. Bazı müşteriler ondan korkardı. İstanbul’un ve giderek bütün Türkiye’nin birkaç kuşak aydın nesli onun Ece Bar’ından geçti. Aynı anda barda Sezen Aksu ve Onno Tunç’u bir köşede, Hasan Cemal ve Okay Gönensin’i başka bir köşede, Onat Kutlar ve Selim İleri’yi bir başka köşede görmek mümkündü.
Her yıl Ece Bar’ın kuruluş yıldönümünde bir ilan yayınlanırdı gazetelerde. İlanı, ünlü reklamcı Ersin Salman hazırlar, onun ajansı Ada’da tasarlanırdı ilan. İlanda boydan boya bir gazete sütunu boyunca Ece Bar müdavimlerinin isimleri sıralanırdı, ama hep ilk isimleri veya lakapları.
Sinema dünyası da Ece Bar’daydı, müzik dünyası da, tiyatrocular da, gazeteciler, yazarlar, 80 ve 90’larda çok prestijli bir meslek olan reklamcılar da. Bazen adım atacak yer olmazdı, bazen kalabalığı öteye iteleyip kendine dans pisti açmak isteyen, canlı müzik eşliğinde dans edenler olurdu.
Egemen Bostancı’nın ölümü sonrası Ece, Günay Tuncer ile anlaşmazlığa düştü, bir gecede barından ayrıldı, çıktı gitti. Kısa zaman içinde Arnavutköy’de, mahalle içinde dört katlı bir binada Ece yeniden açıldı. Bazı katları lokanta, bazı katları müzikli bardı. Sezen Aksu’nun tavsiyesiyle gelen Yıldız Tilbe orada şarkı söylüyordu, daha ünlü değildi.
Ama mahalleliyle anlaşmazlığa düştü Ece, mekanını Kuruçeşme’ye taşıdı, sonra da uzun yıllar oradaki iki katlı mekanda kaldı. Pazar günleri efsane brunchlar olurdu Kuruçeşme Ece’de. Açılış gecesinde, arkadaşlarının ısrarına dayanamayan ve aslında orada Ece’nin hem en yakın dostlarından biri hem de müşterisi olarak bulunan Onno Tunç piyanonun başına geçmiş, saatlerce caz çalmıştı.
Kuruçeşme Ece’nin alt katı bir süre sonra Aynalı Meyhane oldu. Ece’nin yakın arkadaşı Pakize Suda orada yıllarca şarkı söyledi. Radikal gazetesi, Kuruçeşme Ece kapanana kadar her yıl kuruluş yıldönümlerini orada kutladı.
Ama gün geldi, mali zorluklar Ece’yi Kuruçeşme’deki mekanını devretmek zorunda bıraktı. Dostları ona Asmalımescid’de çok daha küçük, idare etmesi çok daha kolay bir yeni yer buldu. İç tasarımını Berna Bora yaptı, adını da bina numarasından aldı, Ece Aksoy 9 öyle doğdu.
Burası Ece’nin de müdavimlerinin de en sevdiği mekan oldu aslında. Oradan kimler geldi kimler geçmedi ki…
Ama o mekanın sonunu da korona salgını getirdi. Zaten ucu ucuna dönen dükkan, salgında kapanma sonrası ayakta durmakta zorlandı. Derken Ece’nin hastalığı başgösterdi. Birkaç yıl önce Ece burayı Koridor Bar’ın işletmecilerine devretti.