Uzun zamandır aklınızdan bir kariyer değişikliği mi geçiyor? Her gün işe gittiğinizde “Ben burada ne yapıyorum?” diye soruyor musunuz? Uçakları düşünün; inmeye başlayınca ne kadar önceden alçalmaya başlıyor, pisti hizalıyor, kuleye haber veriliyor. Hız azalıyor, yükseklik düşüyor; önce denizler, sonra yollar ve evler netleşiyor.
Bizler için de aynı hazırlık geçerli. Ne kadar erken hazırlanırsan yol o kadar kolay ve keyifli geçiyor. Hazırlıklar o kadar iyi oluyor. Sana da bir cesaret geliyor ve kendine güvenin tam oluyor. Ama çıkışa yakın ya da ani bir kararla “Hadi bir kariyer değiştirelim” veya “Girişimci olsam, hayalimdeki fikri hayata geçirsem” dediğinizde ise işler zorlaşıyor.
Hava zaten sisli, göz gözü görmüyor. Bir sürü belirsizlik, bir çok engel, endişe ve korku var. Yapacağımız en doğru iş iyi bir hazırlık, zamanlamayı doğru belirlemek ve cesaretle yola çıkmak. Giriş cümlesi ortağım sevgili Zeynep Kurmuş’a ait.
Ne kadar güzel tanımlıyor. Genwise’da söylediğimiz hep aynı şey:
İyi ve önden hazırlık yapalım. İşlerde çalışırken yanda ve paralelde hazırlıklar başlasın.
Eğitimse eğitim, sermaye ise sermaye, yeni bağlar ise onları bulmak ve katılmak. Biz yaptığımız her kampta yeni işler ve yollar için “erken” harekete geçin uyarısı yapıyoruz. Tek başımıza kolay değil. İyi örneklerden öğrenelim. Geçen Cuma 9. Bozcaada Caz Festivali Keşif Bölümü’nün ilk gününde sevgili Çağıl Özdemir ile “45’ten sonra yeni hayat mümkün mü?” konusunu tartışmaya açtık. Önce biz aramızda sorularla kariyer ve iş değişim sürecini konuştuk. Ada’nın ortasında büyük bir bahçede konuklarımızın karşısına geçtik. Yoldan gelenler ve merak edenler geldi, kafayı uzattı; hatta bir ara karşı kaldırımda pastanenin sahibini bizi dinlerken bile gördüm.
– Ve sorular başladı: “45’ten sonra yeni hayat mümkün mü?” başlığını neden seçtin?
“İki sebebi var; birincisi kişisel, 45’ten sonra başka ve daha farklı bir iş yapmak istedim.
Ne olduğunu bilmiyordum ama bulmak için çaba sarf ettim.”
İşte Genwise’ın doğuş hikâyesi bu merakla oldu.
45’ten 10 yaş kadar daha geç bir yaşta oldu ama olsun. İkincisi ise tüm dünyada artan ortalama insan ömrü yaş grubu tanımlarını değiştirdi. “Artık 80’leri geçen ortalama yaşam ömrünün 3. çeyreğinde çalışma ve üretme gerekliliğimiz” diye yanıtladım.
– Sorular gittikçe zorlaştı ve “Genwise için yaşsız, kuşaksız bilgelik diyorsunuz. 25 yaşında biriyle 55 yaşında birini aynı masada üretmeye nasıl ikna ediyorsunuz?” sorusu geldi.
“Öncelikle kuşakların çok farklı kafada ve düşünme şekline sahip olduklarına inanmıyorum. Gençler, onları dinlemediğimiz ve fikirlerini sormadığımız için bizimle oturmuyor. Bizim yaşlar da gençleri sabırsız bulduğumuz ve her şeyi biliyorlar düşüncesiyle onlarla zaman geçirmiyoruz. Aynı şey çocuklarımız ve büyüklerimiz için bile geçerli.
Ama atladığımız şey şu: İki tarafın da bilgeliği ve bildikleri konuların farklılığı. İşte biz iki farklı kafayı ve bilgeliği hem bireysel kamplarda hem kurumsalda yaptığımız çalışmalarda birlikte çalıştırıyoruz. İşte bu çalışmanın tadını alan iki kuşak da ön yargısından kurtuluyor. Kimden ne alacağınızı çözdükten sonra yeni bir üretim modeli oluşuyor.
Birbirine soran, birbirini dinleyen, üretmekten zevk alan, çünkü kolay ve daha eğlenceli çözüme giden “ortak bir kafa” ortaya çıkıyor. “Kuşakların Kardeşliği” diyebiliriz kısaca.”
Hayatımı 3 bölüme ayırıyorum
– “Genwise’ın ortaya çıkışında ‘kurumlarda dinlenmeyen bireysel fikirleri hayata geçirmek’ ifaden çok kritik. Senin kendi tecrübenden örnek verir misin?” gibi yine kışkırtıcı bir soru geliyor.
“Bireysel ve takım olarak amaç ve ortak değerleri yaratıp hedefleri ve stratejileri ortak oluşturduğumuzda hep kendi işim gibi çalıştım. Ancak konudan bihaber insanların tepeme gelip bilmediği coğrafya ve konularda ahkâm kesmesi hevesimi kırmaya başlamıştı. Özellikle 35’ten sonra bu daha çok başımıza geliyor. Kritik işleri çözmek zaten sizin iş tanımınızda var. Ayrıca sizden bunu bekleyen koca bir takım var. (Örneğin benimle çalışan takım Rusya’da 8000 kişiydi) Üzerine düşünüp çalışıp üretip sunup, ‘Yok biz bunu İrlanda’da, Afrika’da veya bir yerlerde denedik, öyle olmuyor’ diyen birileri canınızı sıkmaya başlıyor. Patronlar da en tepedekinden hesap soracağını düşündüğü için onun kararını destekliyor. Ama sonunda gelen bu expatlar bir yerlerde ilk bomba patlamasında uçağa atlayıp gidince siz ve ekibiniz elinizde onun bıraktığı bombayla kalıyorsunuz. İşte artık kendi kanatlarınızla uçma vakti yaklaştı diyorsunuz.”
Ben hayatımı düşündüğümde 3 bölüme ayırıyorum:
- Çeyrek → Keşif dönemi
Çıraklık, çeşitli spor denemeleri, okul, üniversite, bölüm seçimleri. Siyaseti, kültür ve edebiyatı okuma, tanıma, arama ve anlama dönemi. Kendimi tanıma ve geleceğe adımlar atma.
- Çeyrek → Keşif sonrası üstüne koyma, biriktirme, dengeyi bulma
Okul sonrası meslek seçimi, terfiler, para kazanma, ev, araba, çocuk sahibi olma, yeni hobiler ama nispeten daha sakin ve risksiz karar alma dönemi. Yavaşlama, rutine girme, işe odaklanma.
- Çeyrek → Geri verme ve yeni piste çıkma dönemi
İşten ve güçten sıkıldık. Aldık aldık biriktirdik; “Benden başka ne olur ve beni heyecanlandıran ne var?” konusunu arayıp bulmak. Belki sivil toplumda gönüllü olmak, girişimlerle çalışmak, yeni iş fikirleri üretmek. En olgun, en birikimli olduğumuz dönem; durmak için hiçbir neden yok.
- Çeyrek → Üretime farklı yollarla devam
Geçenlerde şarap üreten bir arkadaşım, geçen sene babasını 96,5 yaşında kaybettiğini söyledi. Ben de babamı 90’ında kaybettim. Ortak özellikleri sadece son 10 yıllarında daha sakin, dostlarıyla uzun sohbetler yaparak, tavla oynayarak ve yapamadıklarını yaparak geçirdiklerini konuştuk. İşte tam da benim emeklilik tanımım: Sadece sevdiklerimle sevdiğim şeyleri yapma ve bunu sağlıklı, enerjik, kaygısız ve endişesiz bir ortamda gerçekleştirme. Bu son çeyreğe yakışır gibi canlandı gözümde. Gördüğünüz gibi çok büyük bir beklentim yok, sizce de öyle değil mi?Yazıldığı ya da söylendiği kadar kolay değil, kendimden biliyorum. Ertelemeler, bahane yaratmalar, korkular, endişeler…
İmposter sendromu nedir?
Pist uzunken bile, 35-40 yaş arası başlayacağımız hazırlıklarda bizi durduracak bir çok faktör var. En büyük engel kendimiz, kendimize olan güvensizliğimiz. Sanırım kurumsalda üstlerimiz ve genel ortam bizi güvensiz yapıyor. Ya da bir konuda uzmanlaştığımız için sanki diğer konuları yapamayız gibi geliyor. Başkalarından yardım istemek aklımıza gelmiyor ya da kendimize yakıştıramıyoruz.Yapabileceğimiz şeyi bile yapamama, kendimize güvensizlik durumu bizi durduruyor.
Adı var: İmposter sendromu.
“Benden iyi yapan biri mutlaka vardır, bana mı kaldı?” deriz kolaylıkla yapacağımız işler için bile.
Yine çevremiz, eşimiz dostumuz bizi durdurmaya çok meraklıdır:
“Aman rezil olursun, aman paranı kaybedersin, aman aman…” Hiç bitmez.
Toplantıya katılan herkes çok dikkatli dinledi sohbeti. Belediye başkanı ve eşi, ada halkı, sivil toplum ve kültür-sanat sektöründen tanıdık simalar katkı yaptı. Son bölümde onların katkılarını da aldık. Sorudan çok ne anladıklarını ve nerede eksik kaldığımızı farklı bakış açılarıyla paylaştılar. Yine içimde bir huzur ve “Yaparız” hissi ile buluşmayı bitirdik.
Akşam ise Ayazma’da dostlarla buluşmaya geçtik ve Kerem Görsev Quintet, arkasından İngiliz Kokoroko’nun nefis caz melodilerini dinledik. Akşam konserde Linkedin arkadaşım sevgili İnan Acılıoğlu ile alanda buluştuk ve sohbet ettik. Efes ve Tchibo ekipleri ile arada kısa sohbetlere girdik.
Ada’nın her köşesi, her evi 3 gün boyunca keşif ve güzel insanlarla dolu bir buluşma alanına dönüştü. Birimiz etki yatırımı alanında bir konuşmaya katılırken, bir diğerimiz adada bağcılığın geleceği üzerine çalıştaya katıldı. Birimiz Habbele’de güzel müzik eşliğinde dans ederken, kimisi Salhane’de genç caz ekiplerinin melodilerine eşlik etti.
Ama en çok kadın voleybolcuların Japonya’yı yendiği maçta nefeslerimizi tuttuk ve delice bağırdık:
“Kim tutar sizi kızlar!”
Türkiye’nin sesini en iyi duyuran onlar olmaya devam ediyor ve biz gururdan kendimizden geçiyoruz.