O tek parti rejimi 4 yıl dayanmıştı, bu tek parti rejimi kaç yıl dayanır?
10 Eylül 2025

48 saattir önümde bu fotoğraf duruyor.

Ve bakarak şunu soruyorum:

Devlet mi daha güçlüdür?

Yoksa millet mi…

Yüksek Seçim Kurulu’nun dün CHP İstanbul Olağanüstü İl Kongresinin yapılması kararından sonra İstanbul Valisinin bu fotoğrafa daha dikkatle ve yakından bakmasını öneriyorum.

YSK açıkça ‘Sandıktan elinizi çekin’ diyor

YSK son iki kararı ile hem Yargıya, hem İçişleri Bakanlığına hem İstanbul Valiliğine açıkça şunu söylüyor:

“Siz sandığa karışmayın…”

Bu fotoğrafa bakıp şunun samimi cevabını kendinize verin: 

Bu karedeki “üniformalı devlet mi” daha güçlü…

Yoksa kenarda bir avuç gibi duran sivil kıyafetli insanlar mı…

Fotoğrafa bakarsanız ne güçlü bir devlet değil mi…

Gerçekten güçlü mü o devlet?

Gelin öyleyse bu kareye daha yakından bakalım.

Bu kare bana aynı anda iki şeyi hatırlatıyor

Benim neslime “Fotoğrafa” bakma sanatını öğreten John Berger’in kitabından öğrendiğim bütün bilgilerle bu fotoğrafı okumaya çalışıyorum.

Bu kare  bana iki şeyi aynı zamanda anlatıyor:

Türkiye’de “Bir dönemin” sonunu…

Ve “Bir dönemin başını…”

Bu fotoğrafa iki kere daha bakacağız

Eğer yapılırsa, 2028’deki seçimden sonra bu fotoğrafa bir daha bakacağız.

Bir de 10 yıl sonra…

O iki bakışta göreceğimiz “Şeyler” emin olun bugünkünden çok farklı olacak.

Allah bana ömür verirse, bu fotoğrafa ben de bu iki tarihte yeniden bakacağım.

Bakacağım ve yeniden yazacağım.

Benim ömrüm yetmezse zaten siyaset bilimcileri ve Türkiye’nin 21’inci Yüzyılda doğan nesilleri benden daha iyi bakacak.

Devletin millet önündeki elim durumu

O gün bu fotoğraf hakkında neler yazılacağını ise şimdiden biliyorum.

Hem de çok emin biliyorum.

Bu fotoğraf tarihe “Devletin, milletinin önündeki elim durumu” olarak geçecek.

Gelin öyleyse bakalım.

Ne görüyoruz bu fotoğrafta…

Bu herhangi bir polis-gösterici çatışması değil

Bir tarafta polis…

Öteki tarafta onun mani olmaya çalıştığı sivil insanlar…

Bu kadar basit değil mi…

Yani iki gündür  Endonezya’da, Nepal’de iktidarların yolsuzluklarına ve sosyal medyanın yasaklanmasına karşı yapılan gösterilerdeki basit bir “Polis/gösterici” gerginliği değil.

Hayır değil.

1946’dan beri yaşadığımız en vahim rejim krizinin karnesi

Bu fotoğraf Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en derin rejim krizinin fotoğrafı.

Ne 27 Mayıs sabahı Ankara, ne 12 Eylül sabahı İstanbul veya başka bir şehirdeki manzara bu.

İlk bakışta karede devleti temsil eden resmi üniformalı polisler ve siviller görüyoruz.

Ama üzerlerine şu etiketleri yapıştırarak bir kere daha bakalım.

Güçlendirilmiş başkanlık rejiminin polis gücü

Resmi üniformalı olanlar “Güçlendirilmiş Başkanlık rejiminin” emrindeki atanmış kişilerden oluşan Polis gücü.

Yani “İktidarın.”

Karşısındaki siviller ise Parlamentoda temsil edilen bir siyasi partinin taraftarları.

Cumhurbaşkanının iki ayrı şapkası var

Tarafların üzerine bir de isimler koyarak bakın.

O polis gücünün emrinde olduğu iktidarın başındaki seçilmiş kişi

Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Ama ikinci bir şapkası daha  var.

Aynı zamanda Parlamentoda temsil edilen AKP’nin genel başkanı.

Polisin karşısındaki CHP’li insanların  genel bakanı ise Özgür Özel.

Bu fotoğrafa bir de 31 Mart seçim sonuçları gözlüğü ile bakın

Bu fotoğrafın üzerine bir de Türkiye’nin yaşadığı son seçimin tarihini yapıştırın.

31 Mart 2023 Yerel yönetim seçimlerinin sonuçlarını yani.

Fotoğrafta sivil giyimli kişilerin temsil ettiği CHP, o seçimden birinci parti olarak çıkmış.

Resmi üniforma ile “Devleti” temsil eden polisin arkasındaki iktidarın partisi ise ikinci parti olmuş.

31 Mart seçimini kaybeden genel başkan, birinci partinin genel başkanını indirmeye çalışıyor

Şimdi o fotoğraf a bir defa daha bakalım.

Ne anlatıyor bu fotoğraf bize…

31 Mart’ta milletin gözünde birinci parti olarak çıkmış CHP’nin seçilmiş yöneticileri, iktidar tarafından atanmış savcı ve hakimlerin kararı ile yerlerinden indirilip, o koltuklar, CHP’ye 13 kere seçim kaybettirip, şimdi 14’ncü hezimetine götürecek kayyımlara verilmek isteniyor.

Yani, seçimi kaybetmiş partinin genel başkanı olan Cumhurbaşkanına bağlı Devlet gücü, seçimi kazanmış partinin yöneticilerinin elindeki il başkanlığına girmek istiyor.

Bu fotoğrafın anlattığı siyasi, sosyal ve kültürel gerçek işte bu…

Bence Cumhurbaşkanı ve AKP, “Biz bu işte yokuz, bu mahkemenin işi” diyorsa,  önce bu algıyı yok edecek bir şeyler yapması gerekir.

Dan Brown romanından bir cümle: “Belli ki gelecek gelmiş”

Dün satışa çıkan Dan Brown’ın yeni kitabı “Sırların Sırrı”nda romanın kahramanı Langdon’un şöyle bir cümlesi  var:

“Belli ki gelecek gelmiş…”

Nedir o gelmiş olan gelecek derseniz…

Bu bir rejim krizidir.

Bir “Anomali” durumudur.

Sürdürülebilir bir durum değildir.

Son 48 saatte yaşardıklarımız “Bir dönemin sonu” veya “Bir dönemin başıdır…”

1946’da bu dalga 4 yıl durdurulmuştu, bu defa kaç yıl durdurulabilir?

Türkiye’de bu duruma benzeyen tek yıl 1946’ydı..

O yıl “Tek Parti döneminden” “Çok partili demokrasiye” geçişin en sancılı yılıydı.

Başka bir deyişle  “Tek partili rejimden” “Çok partili demokratik sisteme” geçişin sıfır yılı.

Bugün yaşadığımız ise “Çok partili demokratik sistemden” yeniden “Tek partili rejime” dönüş denemesidir.

Tek parti rejiminin yaşlı tüfekleri ancak 4 yıl engelleyebildi

Tek Parti rejiminin yaşlı tüfekleri, halkta yükselen dalgayı 1946’da şaibeli bir seçimle durdurmayı başardı…

Kaç yıl durdurabildi?

Sadece 4 yıl…

O dönemde devletin başında İsmet İnönü gibi bir bilge siyasetçi vardı.

Millette yükselen bu dalgayı gördü ve 1950’de düzgün ve eşit bir seçim yaparak, iktidarı yükselen bu dalganın, yani milletin seçilmiş temsilcilerine bıraktı.

Bu yükselen dalga ilk işaretini 31 Mart yerel seçiminde verdi

Türkiye’de bugün de benzer bir dalga yükseliyor.

Bütün anketler bu yükselen dalganın, toplumsal hayatın her alanındaki işaretleriyle dolu.

Birinci dalga tek parti rejiminden çok partili demokratik sisteme  geçiş için yükselmişti.

79 yıl sonra ikinci dalga ise çok partili demokratik sistemden 79 yıl geriye dönüp yeniden tek partili rejime geçişi önlemek için yükseliyor.

Türk halkı 79 yıl önce seçim sandığında kazandığını, savcı iddianamesi ve tartışmalı mahkeme kararı  ile geri vermek istemiyor.

Bu dalga ilk zaferini 31 Mart yerel seçimlerinde kazandı.

AKP o seçimin sonuçlarını değerlendiremedi. Daha da kötüsünü yaptı sandıkta kaybettiği yerel iktidarı yargı yoluyla geri almaya kalktı.

Son 79 yılın bize öğrettiği gerçek

Ama 1946’dan bugüne geçen 79 yıl bize şunu gösterdi: 

Devlet gücünü milletin karşısına çıkaranlar er veya geç yeniliyorlar.

Tarihin, bugünün iktidar sahiplerinden beklediği de rahmetli İsmet İnönü’de gördüğü  bilgeliktir.

Bu ülkeye 23 yıl hizmet etmiş sayın Cumhurbaşkanı sizden beklenen de bu bilgeliktir.

Türkiye’nin yargı eliyle 79 yıl sonra yeniden tek parti rejimine dönmesine izin vermeyin.

İnönü elindeki tek adam gücünü kullanıp, yargı yoluyla muhalefetin yükselen yıldızlarını hapise atmaya, engellemeye kalkmadı.

Devletin polis gücünü seçilmiş partilerin destekçileri ile  karşı karşıya getirmedi.

Bu sayede Millet de devletin polis gücününün karşısına çıkmadı.

Yani bu, milletle “Devlet gücü” arasında bir mesele olmadı.

Tek adamlık koltuğundan kalkmak tenzili rütbe değil, güzel bir terfidir

Ve tarihe Türkiye’yi çok partili demokratik sisteme geçiren insan olarak geçti.

Bir tek parti döneminin “Milli şef” koltuğundan inip, Meclis’in ana muhalefet partisi koltuklarından birine  oturmak onun için bir tenzili rütbe değil, hem kendi, hem de tarihin gözünde şerefli bir terfi oldu.

O nedenle bu fotoğrafa bakıp, “Geleceğe kısa bir dönüş yapma” zamanıdır.

Çünkü gün, tıpkı romandaki gibi…

“Belki de gelecek şimdiden geliyor…”

ÇOK OKUNANLAR