Kim mırıldanıyor bu metinlerde?
Bu kısa, bilinçakışı metinler, herhangi bir seansın herhangi bir anında karşımdaki koltukta oturan hastalarımdan duyduğum ve beni etkileyen bir cümlenin peşine takılmaya karar verdiğimde ortaya çıkmaya başladı. Kendimi onların yerine koymaya gayret ettim hep. Husserl’in ‘yaşam dünyası’ adını verdiği ve kişinin bilerek bilmeyerek dünyayla ve kendisiyle ilişkisinde inşa ettiği dünyanın içine girmeye çalışıp kısacık ve kısık sesle mırıldanmaya çalıştım, çalışıyorum her terapi seansında.
Hiç kimsenin hiçbir sırrını ele vermiyorum bu metinlerde. Sonuçta amacım herkesin dedikodu merakıyla izlediği diziler yapıp milyonlar kazanmak değil. Edebi bir metin inşa etmekten ve birilerinin ruhuna dokunmaktan başka hiçbir amacım yok.
***
Son Saniyedeki Üçlüğü Kaçırmak…
Hangisi daha öğreticidir bilmiyorum. Ama takım benden ne bekliyor, biliyorum. Bu anın hayalini de defalarca kurdum. Defalarca, kimi zaman başardım, kim zamansa… Hayalimde, rüyamda, gerçek hayatta oynadığım maçlarda, son iki saniyede top bana geldiğinde başımı nasıl hızla kaldırıp potaya baktığımı, potanın gerçekte olduğundan nasıl da çok daha uzak göründüğünü ama yine de dizlerimin üzerinde yaylanarak yükseldiğimi ve topu sağ el bileğimin öne doğru kıvrılışıyla potaya nasıl gönderdiğimi, topun ağır çekimle havada süzülerek nasıl bir kavis çizdiğini ve topun nasıl da doğrudan fileyle buluştuğunu defalarca yaşadım. Hemen ardından tribünden yükselen gürültüyü ve takım arkadaşlarımın yüzlerine yansıyan hırsın tatminiyle bana doğru nasıl koştuklarını çok iyi biliyorum. O coşku! Peki bu son saniye üçlüğünü kaçırmanın, takımın yenilmesine neden olmuşsun duygusunun ağırlığının, kazanmamayı kabul edebilmenin beni nasıl olgunlaştırabileceğini de biliyor muyum? Hangisi daha öğretici ya da önemli? Hangisinin daha öğretici ya da önemli olduğunu hiç ama hiç önemsemiyorum, inan! Ben o hazzı istiyorum!