Ünlü şarkıcı Karsu: Hollanda’ya göç etmeseydik Hatay’da köy kızı olurdum
21 Eylül 2025

Nisan ayında oğlu Blues’u kucağına alan Karsu bir heyecan daha yaşıyor. 6 yıl aradan sonra “Tabula Rasa” adlı yeni bir albüm hazırlayan şarkıcı müziğini, aile hayatını anlattı.

6 yıl aradan sonra yeni albümünüz yayınlandı. Adı “Tabula Rasa”. Ne demek?

– Latince yeni başlangıç, yeni bir nefes demek. Babamın bana söylediği bir söz vardı; “Bir kitabı kapat, ondan sonra diğer kitabı okumaya başla”. Bana o lafı hatırlatıyor.

Bu isimde bir şarkı yok ama albümde değil mi?

– Yok. Ama ben “”yı ilk kez duyunca, anlamını da duyunca “Benim hayatımda böyle bir şey olması lazım” dedim. Biliyorsunuz bayağı üzücü şeyler yaşadım. Biraz güneş, biraz bahar girsin yine hayatımıza diye albüme böyle bir isim vermek istedim.

Bu albümde Karsu’nun hangi ruh halini görüyoruz?

– Aslında bütün şarkılarda bir hikâye var. 1’den 11’inci şarkıya kadar bir hikâye anlatılıyor. Hayat bazen kırılgan, bazen üzücü olabiliyor ama umutlu olman lazım. Bu mesajı veriyoruz.

Siz hayata hep umutla bakanlardansınız o zaman…

– Bir bardak var, yarısı dolu. Ben boş olan tarafı değil, doluyu görmek isterim.

 Çıkış şarkınızın adı “Una Corda”. Peki o ne demek?

– Aslında müzik dilinde bir nota. Şarkıda ilk baştan sonuna kadar bir tane keman sadece bir tane notayı sonuna kadar tutuyor. Bunu da bir mesaj gibi gördüm; hiç bırakmamak, hep devam etmek. “Hedeflerini bırakma” diye bir mesaj var. O nota “Una Corda”.

Klibin senaryosu size aitmiş. Nasıl bir senaryo?

– Doğru, bütün müziği kendim ürettiğim, prodüktörlüğünü de kendim yaptığım, bu şarkıyı yaparken nasıl bir şey istediğimi kafamda kurduğum için kendim yazmak istedim. Özgürlük verdi bu bana ve hikâyemi tam anlatmış gibi oldum. “Una Corda” klibinde çok güzel mesajlar var. Nar var mesela; bereketin simgesi. Gül var, annemin ismi; güller de çok güzeldir ama dikenleri var, dikkat etmen lazım. Hep böyle derinden mesajları var. Albümdeki başka şarkılara da klip çekeceğiz.

Konser turneniz ne zaman başlıyor?

– 30 Ekim’de İstanbul’da başlayacak. Eskişehir, Bursa, İzmir’i gezip Ankara’da bitireceğiz.

Küçük bir bebeğiniz var. Bu tempo bebekle birlikte nasıl olacak?

– Doğumdan önceki hafta albümü bitirdim. Bambaşka bir hayatım olacağı için bitirmeliyim dedim. Bebek de turneye gelecek, annem ve babam da gelecek.

6 yıl sonra albüm yayınladınız. Artık daha çok single tercih ediliyor, günümüz şartlarında albüm çıkarmak cesur bir hareket değil mi?

– Bir şarkı yapayım da herkes gelsin diye bakmıyorum. Bir hikâye, bir sanat yapmak istiyorum. Üretmek inanılmaz güzel bir şey. Hayatıma güzel bir enerji katıyor.

 Sahne öncesi ritüelleriniz var mı?

– Yok. Sakin bir ortam olsun, güzel bir yiyeyim, yeter.

Hem Türkiye’de hem de yurtdışında çalışmalar yapıyorsunuz. Burada ve orada aldığınız reaksiyonlar arasında ne gibi farklar var?

– Ülkenin havası ne kadar sıcaksa insanlar o kadar sıcak oluyor. Avrupa’ya ne kadar gidersen, insanlar o kadar soğuk. Müziği çok seviyorlar ama sakince dinliyorlar.

Siz Amsterdam’da babanızın restoranında piyano çalmaya başlamışsınız. Şimdi müziğinizi dünya dinliyor. O zamanlar bu noktayı hayal ediyor muydunuz?

– Keşke o günlere dönüp, o yaştaki Karsu’nun kulağına “Binlerce kişiye çalacaksın” diyebilseydim… Babamın restoranına 100 kişi sığıyordu. Güzel bir restorandı, orada konser vermek de başka bir duyguydu. Bugünleri hayal ediyordum. 15 yıl önce ilk kez Türkiye’ye geldim, menajerim Yılmaz Bey’le buluştum. İlk kez Türkiye’de sahneye çıkacaktım; CRR sahnesinde. Salon boş olacak diye çekiniyordum. Ama çok kalabalıktı.

O günkü heyecan nasıldı peki?

– Salonun dolu olacağına inanmıyordum. İnsanların seslerini duyunca zıplaya zıplaya sahneye çıkmıştım.

 Hikâyeniz çok ilginç; konservatuvara alınmıyorsunuz, o zaman sizi okula almayan hocalarınız, yıllar sonra bir caz festivalinde sizi dinlemeye geliyorlar. Siz müziğe de küsebilirdiniz ama pes etmeyip yolunuza devam ettiniz…

– Birisinin “hayır” demesi beni daha çok motive ediyor. Hâlâ öyleyim. Birisi bana “çok zor” desin, daha çok enerji sarf ediyorum olsun diye.

Farklı ülkelerde müzik yapmak hangi yönleriyle sizi zorluyor?

– Türkiye’de Türkçe konuşurken zorlanıyorum. Avrupa’da her zaman sana bir etiket yapıştırmak istiyorlar. “Sen Türk’sün”, “Cazcısın” filan diyorlar. Türkiye’de bu daha serbest. Karsu olarak seni kabul ediyorlar.

Yabancı bir belgeselci sizin belgeselinizi çekmiş yıllar önce. Bu nasıl bir histi?

– Tuhaf. Kendini beyazperdede görüyorsun. 19 yaşındaydım çıktığında. Biraz da baskı yarattı aslında. 19 yaşında Hollanda’nın en büyük festivalinin açılışında gösterildi. Herkes benim aile hayatımı, annemle tartışmamı görüyordu. İnanılmaz bir şey. O belgeselle Fas’a, Avrupa’ya, Brezilya’ya gittik. İnsanlar benim hayatımı neden merak etsin diyordum o zamanlar. Ama herkes çok beğendi.

Hatay’dan Hollanda’ya göç etmeseydiniz, şu an ne yapıyor olurdunuz sizce?

– Dedem işi için Hollanda’ya göç etmeseydi herhalde Hatay’da kalırdım, köy kızı olurdum. Zaten bizim köyümüz olan Karsu Köyü’nde doğardım. Piyanoyla belki hiç buluşmazdım. Ama üretmeyi çok seviyorum.

Mesela orada doğan kuzenlerimden biri gıda mühendisliği okudu, diğeri resim öğretmeni oldu. Çok güzel meslekleri var. Kendime yaratıcı bir şey bulurdum üretmek için.

6 Şubat depreminde ailenizden çok kişiyi kaybettiniz. Ardından oraya yardım çalışmaları yapmaya başladınız. Foundation adında bir vakıf kurdunuz, müzik okulu projeniz de olduğunu söylemiştiniz. Şu an ne durumda oradaki çalışmalar?

– Ben yemek kitabı çıkaracaktım. Deprem oldu. Hataylı olduğum için ailemizde çok kayıp oldu. Ne yapabiliriz dedik. En çok ihtiyaç olan paraydı. Kitabın satışından elde edilen gelirle güzel projeler yapalım istedik. Hatay’da müzik evi açtık. Anneler için dikiş nakış atölyesi açtık.

Sık gidebiliyor musunuz Hatay’a?

– Depremden sonra üç kez gidebildim. Ben dört nesil kaybettim. Nenem, halam, kuzenim, yeğenlerim… Bu acı kalbimde; küçük bir yere itiyorum ki şu anda konuşabiliyorum. Ben depremi yaşamadım ama Hollanda’da inanılmaz bir şekilde “Hemen yardım etmeliyiz” moduna girdik.

Yaraları da sardınız orada…

– Kendi yaralarımızı da sardık. Evlenecektim ama çekiniyordum. “Neyi kutlayacağız” diyordum. Halamı aradık, “Erteleyin ama çok da ertelemeyin, çünkü biz de bir gün yine dans etmek istiyoruz. Biz hiç mi hayatı kutlamayacağız?” dedi. Ailemden bir sürü kişi Hatay’dan Hollanda’ya ilk kez bu vesileyle geldi.

Eşinizle aranızdaki nasıl bir aşk?

– Güzel, sanki her zaman böyleymiş gibi bir his. Çok güveniyorum. Bizim ilişkimizde birbirimize çok saygımız var. Tabii ki tartışırız bazen ama birbirimizi kırmamaya çalışırız. Benimle yaşamak kolay değil. Stresli bir hayat yaşıyorum. Bazen baskı altındaymışım gibi hissediyorum. Konserin iyi gitmesi lazım, işlerin iyi gitmesi lazım. Beraber çok gülüyoruz. Hobilerimiz aynı, o çok güzel. Ayrı alanlarımız da var. Onun ayrı hobileri var, benim ayrı. Eşim restoranda yemek yemeyi hiç sevmezdi. İlk beraber çıktığımızda şoke oldum. Benim eşim 3 günlük makarna yapar, yüzde 50’sini buzluğa atar. Ben ise kahvaltı yaparken “Akşama ne yiyeceğiz?” diyorum. O hâlâ adapte olamadı bu duruma. Ben de ondan çok şey öğrendim. O olimpiyat kayakçısı. Mesela karda bir dünya olduğunu ben hiç bilmiyordum.

Oğlunuz Blues nisan ayında dünyaya geldi. Nasıl gidiyor bebekli hayat?

– Bugün ilk kez uzun zaman ondan ayrı kaldım.

Kaç saat oldu?

– 12 saat. Eşim ve babam bakıyor. Benim 30 yaşına kadar hiç anne olma hayalim yoktu. Hep müzik yapacağım diyordum. Bir seviyeye geldikten sonra, eşimle tanıştım ve dedim ki; “Sen çocuklarımın babası olacaksın herhalde”! Ama o zaman yine çocuk düşünmüyordum. Akışına bıraktık. Pat diye hamile kalınca strese girdim. Şimdi diyorum ki keşke yıllar öncesine dönüp kendime anlatabilsem ne kadar güzel bir duygu olduğunu. Mesela genç anne babalar hep “Çok zor, geceleri kalkıyorsun” diyorlar. Evet, dün gece dört kere kalktım. Ama bu güneş benim evimde. Aşktan patlama yaşıyorum bazen. Öyle güzel oğlum var ki!

Anne olmadan öncesi ve sonrasını nasıl yorumlarsınız?

– Ben kişisel olarak çok değişmedim. Çalışkanlığım aynı, hayallerim aynı ama hayatım değişti. Odak noktam değişti. Dünyadaki en çok sevdiğim erkek eşimdi. Şimdi ikimiz aynı seviyede yeni birisini çok seviyoruz. Eşim de benimle aynı histe.

Bebek ilişkinizi nasıl etkiledi?

– Çok iyi bir takım olduk.

Eşiniz evde yardımcı mı?

– İkimiz yapıyoruz her şeyi.

Nasıl bir baba sizce?

– Harika. “Mike zaten bir babaydı ama çocuğu yoktu, şimdi çocuğu oldu” diyor arkadaşlarımız. Ben erkek annesi olacağımı hissediyordum. O ise “Kızımız olacak” diyordu. Ultrasona girince erkek dediler, “Ben biliyordum zaten” dedim. Eşim şoke oldu.

İkinciye kısmet diyelim…

– Dördüncü de olsun boş ver, bakarız.

Daha çok çocuk istiyorsunuz yani!

– 100 tane! Arkadaşlarım “Sen bekle, dişi çıkarken gör, yürüyünce gör” filan diyor ama şu an çok güzel.

 

ÇOK OKUNANLAR