Cennet Arayışı: Öteki Olmanın Kaderi
22 Eylül 2025

Son yıllarda dünyanın dört bir yanında aynı manzarayı görüyoruz: Elindekini, avucundakini satıp; yıllardır kurduğu hayatını bir bavula sığdırıp başka ülkelere yerleşmeye çalışan insanlar. Kimi şirket kurmak için, kimi oturum ya da vatandaşlık kazanmak için ev almak için… Ama aslında fark etmeden, adaptasyon probleminin kucağına koşuyorlar.

Hayalin Arkasındaki Gerçek

Yeni bir pasaport, daha parlak bir adres, daha güvenli bir gelecek umuduyla çıkılan bu yolculuk, çoğu zaman bambaşka bir gerçekle çarpışıyor: Köklerinden kopmak.

Gidilen ülkenin halkı, sanıldığı gibi kucak açmış beklemiyor. Her kültür kendi kabuğunda. Sen ise o kabuğun dışında “öteki” olarak kalıyorsun.

Keşif Dönemi Bittiğinde

İlk zamanlar her şey yeni, farklı, heyecan verici görünüyor. Yeni sokaklar, yeni tatlar, yeni alışkanlıklar… İşte o dönem, “keşif dönemi”.

Ama keşif dönemi bittiğinde gerçeklik başlıyor. Ve gerçeklik, göçmenin en sert sınavıdır. Çünkü günlük hayatın görünmez duvarlarıyla yüzleşmeye başlıyorsun: dil bariyeri, kültürel farklar, yerleşik toplumun dışına itilme duygusu.

Çocukların Sessiz Çığlığı

Göç kararının en görünmez mağdurları ise çocuklar oluyor.

Onlar bir sabah kalkıp kendilerini bambaşka bir okulda, sınıfta, mahallede buluyor. Dilini bilmedikleri bir yerde, arkadaş edinmekte zorlanan, öğretmeni anlamakta güçlük çeken, oyun kurarken dışarıda bırakılan çocuklar…

Kendi ülkesinde kök salacağı yıllarda, yabancılık duygusuyla baş başa kalıyor. Çocuk ruhu bunu sözle değil ama davranışla, içine kapanarak ya da öfke patlamalarıyla anlatıyor. Abandone oluyorlar; yani sessizce terk edilmiş hissediyorlar.

Kopan Bağlar

Üstelik geride bırakılan bağlar kolay silinmiyor. Aile, dostluklar, alıştığın sokaklar, bildiğin yemekler… Zamanla sadece coğrafi değil, duygusal bir göçmenlik başlıyor. “Burada yabancıyım” derken, “orada da artık ait değilim” duygusu ağırlaşıyor. İki arada, bir derede kalmak böyle bir şey.

Uyumun En Basit Göstergesi: İklim

Hatta bazen en temel şey bile uyum duvarına dönüşüyor: iklim.

Yıllarca alıştığın güneş ışığının eksikliği, soğuğun kemiklere işleyişi ya da hiç görmediğin kadar nemli bir havada yaşamak… İnsan kendi doğasının bile başka bir coğrafyaya ait olmadığını anlıyor. Bedeni bile “yabancıyım” diye fısıldıyor.

Kaçış mı, Çözüm mü?

Belki de asıl soru şu: Gitmek gerçekten çözüm mü, yoksa sadece bir kaçış mı?

Çünkü huzuru ülke değiştirmede arayan insan, kendi iç huzursuzluğunu bavuluna da koyup götürüyor. O bavul nereye giderse gitsin, içindekiler aynı kalıyor.

Aslında dünyanın hiçbir yeri cennet değil. Hiçbir şey süt liman, büsbütün huzur içinde değil. Bu bir hayal.

Peki siz, gittiğinizde neyi geride bırakmaya hazırdınız?

ÇOK OKUNANLAR