Vergi Denetim Kurulunun Mayıs ayında uygulanmaya başlanılan Yüksek Gelir Grupları Gözetim ve Uyum Programı ilk meyvelerini verdi. Yapılan açıklamaya göre büyük ölçekli şirket ortağı olup 2023-2024 döneminde gelir vergisi beyannamesi vermemiş potansiyel gelir ve harcama düzeyi ile vergi beyanları uyumsuz 10 bin mükellef gözlem altına alındı. Sonuçta hem yaklaşık 1200 şirketin kurumlar vergisi matrahı, hem de bireylerin gelir vergisi matrahı arttı. Toplam matrah farkının 15 milyar TL olduğu ifade edildi.
“Matrah farkı” vergi miktarı demek değil
“15 milyar TL matrah farkı”, devletin kasasına giren 15 milyar TL bir vergi tutarı anlamına gelmiyor. Matrah üzerine vergi oranı uygulanan bir birimi ifade eder. Gelir ve kurumlar vergisi kapsamında matrah, özetle, elde edilen kazançtan ilgili kanunlarda kabul edilen indirimlerin çıkarılması suretiyle hesaplanır. Vergi miktarı da hesaplanan matraha vergi oranının uygulanması ile tespit edilir. Örneğin, bir şirketin kurumlar vergisi matrahı 1 milyon TL ise, ödeyeceği vergi miktarı 250.000 TL olacaktır. Zira, kurumlar vergisi oranı %25’tir.
En yüksek gelir vergisi oranının da %40 olduğu düşünülürse, 15 milyar TL’lik matrah farkının yaklaşık 4,5 milyar TL’lik bir vergi miktarına tekabül ettiği düşünülebilir.
“Kâr dağıtımı” vurgusu
Konu ile ilgili yapılan haberlerde vergi müfettişlerinin mükellefler ile yaptıkları görüşmelerde kâr dağıtımının önemine dikkat çektiği, şirket ve ortağın hukuki anlamda ayrı kişiler olduğunu vurguladıkları belirtiliyor.
Vergi sisteminde kurum kazancı kurumlar vergisine tâbi tutularak vergilendirildikten sonra ortaklara yapılan kâr dağıtımı da gelir vergisine tâbi tutularak vergilendirilir. Bu ekonomik çifte vergilendirme yalnızca ülkemizde değil, çoğu ülkenin vergi sisteminde yer almakta.
Vergi yükünü azaltmak için bazı ortaklar, özel harcamalarını şirket yapıyormuş gibi gösterebilirler. Bu uygulama Türkiye’de son derece yaygın, hatta neredeyse yaşamın doğal bir parçası haline gelmiş durumda. Hepimiz ailesine aldığı arabayı şirket adına alan en az bir kişi duymuş, kendi aralarında şirket telefon numaraları ile konuşan en az bir aile ile tanışmışızdır. Harcamalar bunlarla sınırlı değil, benzin alımları, restoran harcamaları ve uçak biletleri gibi pek çok harcama aslında kişisel olsa da “şirket hesabından” yapılabiliyor. Şirketlerinde bir gün bile çalışmadığı halde aile bireylerine maaş veren ve aile bireylerine sigorta yaparak emekli olmalarını sağlayanların da sayısı az değil.
Kurum ile ortaklarının harcamalarının bu şekilde iç içe geçmesi sonucunda hem kurumlar vergisi hem de gelir vergisi matrahı aşınıyor. Diğer bir anlatımla, şirket kazancının bir bölümü kişisel harcamalar yüzünden eriyor ve daha az kurumlar vergisi ödeniyor; daha az kâr dağıtımı yapılması veya hiç kâr dağıtımı yapılmaması nedeniyle de toplanabilecek gelir vergisi miktarı önemli ölçüde azalıyor.
Bunun sonucunda kaybeden ise hepimiz oluyoruz. Tahsil edilemeyen vergi tutarları yeni vergilerin hayatımıza girmesine ya da devlet hizmetlerine daha az fon ayrılabilmesine yol açıyor.
%32’lik denetim oranı
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, elde edilen bu sonucu ardında incelenen büyük mükellef oranının %11’den %32’ye çıkması olduğunu belirtiyor. Bazı haber sitelerinde, bunun son derece düşük bir oran olduğunun altı çizilerek, büyük mükelleflerden %68’inin denetlenmediği belirtiliyor.
Vergi sistemlerimiz halihazırda gönüllü uyum üzerine kurulu. Mükellefler beyanname veriyor, sonrasında denetim ile bu beyannamelerin doğruluğu kontrol ediliyor. Fakat, vergi idarelerinin hem maddi kaynakları hem de zamanları sınırlı. %100 denetim oranı zaten henüz mümkün değil. Dünyanın en gelişmiş vergi idarelerinden IRS (Internal Revenue Service-ABD)’in bile (bütün mükelleflere ilişkin) denetim oranı %32’nin çok altında. Denetim oranları yapay zekâ sistemlerinin kullanılması ile artmaya başladı. Önümüzdeki senelerde tüm mükellefler bazında %50’yi geçebilir, hatta %100’e varabilir. Mevcut koşullarda ise %32 iyi bir oran.
Rakamlardan bağımsız, kayıt dışılık ile mücadelede önemli bir sorun giderilmeye çalışılıyor. Bu sorununun altının çiziliyor olması bile, mevcut vergi kültürümüzü değiştirmek için son derece önemli. Herkes payına düşen vergiyi ödemeden, vergi adaletini tesis etmek mümkün değil.