DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, yeni yasama yılında çözüm süreci kapsamında yeni yargı paketini beklediklerini vurgulayarak; “Türk Ceza Kanunu’nda, Terörle Mücadele Kanunu’nda, İnfaz Kanunu’nda yapılması gereken değişikliklerdir. Çok ciddi bir adaletsizlik var, cezaevleri sorunu çok ciddi boyutlarda, siyasi ve hasta tutsaklar hala cezaevlerinde. Bunun en temel nedenlerinden biri mevcut İnfaz Kanunu’dur. Bu kanunda yapılması gereken değişiklikler, geçen dönem yargı paketi kapsamında belli tartışmalarla gündeme geldi. Beklentimiz, bir an önce bu adaletsizliği ortadan kaldıracak İnfaz Kanunu’nu, TCK’daki ve Terörle Mücadele Kanunu’ndaki düzenlemeleri hayata geçirilecek bir yargı paketinin Meclis’e gelmesidir” dedi.
Temelli, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında yarın başlayacak olan 28. Dönem dördüncü yasama yılına ilişkin açıklamalarda bulundu. Yeni dönemin başka bir yasama dönemi olması gerektiğini belirten Temelli; “Terörsüz Türkiye” süreci, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Barış Komisyonu çalışmaları, hukuki süreç ve Meclis çalışmalarına ilişkin şunları söyledi:
“Bir yeni yasama dönemi önümüzde ama bu yasama dönemi başka bir yasama dönemi olmak zorunda. Geçmişteki yasama dönemlerinden farklı bir döneme başlamamız gerekiyor. Geçen 1 Ekim’den bu yıl 1 Ekim’e kadar geçen bir yıla dönüp baktığımızda Türkiye siyasi tarihindeki çok önemli gelişmeleri hep beraber yaşadık. Sayın Devlet Bahçeli’nin uzatmış olduğu el, belki de Meclis’in önümüzdeki dönem nasıl çalışması gerektiğine dair hepimizi aslında bir zemine davet etti. Biz bu elin önemli olduğuna, aslında bugüne kadar sürekli olarak gerilimden, çatışmadan beslenen bir siyasetin artık son bulması gerektiğine inanarak o eli kabul ettik ve o konuda da inisiyatif aldık. Çok daha önemli bir gelişme 27 Şubat’ta yaşandı. 27 Şubat’ta Sayın Öcalan, Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nu yayınladı. Bu tarihi bir andı, adeta tarihin yörüngesini değiştirdi.
“Önümüzdeki dönem, başka bir yasama yılı olmak zorunda”
Türkiye siyaseti açısından bir önemli gelişme de PKK’nın yapmış olduğu kongreydi. Bu kongreyle bu manifestoya sahip çıkan, gereklerini hayata geçirmek için önemli bir adımı da PKK attı. 11 Temmuz’da da silah yakma töreniyle aslında yine tarihi bir adım atıldı ve beraberinde o günleri izleyen günlerde bir komisyon oluşumu gerçekleşti ve 5 Ağustos’tan itibaren de komisyon çalışmalarını hep beraber yaşadık. Geride bıraktığımız bir yıl, önümüzdeki bir yılı ve önümüzdeki dönemleri şekillendirmek açısından çok çok önemli bir yılı bize anlatıyor. Önümüzdeki dönem, başka bir yasama yılı olmak zorunda. Bu yasama yılı artık geçmişin hastalıklarından kurtulmak zorundadır. Demokratik teamülleri merkezine alan, kuvvetler ayrılığına sahip çıkan, denge-denetleme mekanizmasını içselleştiren bir Meclis’e hasret duyuyoruz. İnanıyoruz ki önümüzdeki dönem bu hasret son bulacaktır. Muhalefetiyle iktidarıyla birbirini anlayan, müzakere edebilen, toplumun, insanların, emekçilerin beklentilerini karşılayan bir yasama yılının hayata geçmesi en büyük arzumdur. Bunu gerçekleştirmek için DEM Parti üzerine düşen bütün sorumlulukla Meclis’te yerini alacaktır. Müzakereden asla vazgeçmeyen ama halkların, emekçilerin, kadınların haklarını da en güçlü şekilde savunan bir mücadele kararlılığıyla Meclis’teki yerimizi alacağız ve bu Meclis’in gerçek anlamda Türkiye halklarının Meclis’i olması için de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz.
Muhalefetten gelen yapıcı eleştirilere kulağını kapatan değil, muhalefetle beraber demokratik teamülle çerçevesinde bir yasamanın gerçekleşmesi için bir çabaya iktidarı da davet ediyoruz. Artık geçmişin o iktidar anlayışından kurtulma zamanı gelmiştir. Eğer bunu başarabilirsek bugün Türkiye halklarının beklediği barış yasalarını hayata geçirebiliriz. Demokrasinin önünü açabilecek yasaları hayata geçirebiliriz. Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum davetinde o iki kavram tesadüfen yan yana gelmiş değildir. O iki kavram birlikteliği, bir aradalığı aslında ancak ve ancak barış ve demokratik toplum arzusunun bir aradalığını bize anlatır. Barış ve demokrasi yaklaşımının merkezinde Kürt meselesinin demokratik çözümü vardır. Bu yasama yılında Kürt meselesinin demokratik çözümüne dair mutlaka adımlar atmak zorundayız. Bu konuda önemli gelişmeler yaşandı. Tabii ki eksikleri ve yetersizlikleri vardır ama bunları acilen tamamlamak ve bu yasama yılı içinde bu konuda gerçek anlamda çözümü var edebilecek adımları atmak bu Meclis’in sorumluluğundadır. Meclis yasama yılına girerken önceliği bu olmak zorundadır.
“Kürt meselesi demokratik yöntemle çözülmeli”
Komisyon çalışmalarını tamamladı ve bu komisyon çalışmaları önümüzdeki süreçte Meclis’in çalışmalarına yol gösterecek. Komisyon çalışmaları çok daha sağlıklı bir şekilde yapılabilirdi. Biz de eleştirilerimizi ortaya koyduk. Özellikle dinleme sürecinin uzaması ya da yöntem olarak bu yöntemin seçilmiş olması önemli eksiklikleri beraberinde getirdi ama yine de çok çok önemli bir adım attı komisyon. Bu meseleye müdahil olan çok geniş bir kesimi dinledi. Daha da dinlemesi gereken kesimler var. Fakat yöntem olarak bunu alt komisyonlar eliyle yapabilseydi çok daha etkin, verimli bir çalışma ortaya koyabilirdi ama bu kadarıyla bile çok önemli bir tablo ortaya çıktı. Komisyona gelen bütün kesimler, farklı görüşlere sahip olsalar da meseleye farklı yönlerden yaklaşmış olsalar da ortak bir yerde buluştular. Bir mutabakat ortaya çıktı; Kürt meselesi demokratik yöntemle çözülmeli. Yani 27 Şubat çağrısının ne denli önemli olduğu bir kez daha gelen bütün kesimlerle teyit etmiştir. Kürt meselesi demokratik çözüme muhtaçtır. Bunun da adresi Meclis’tir. Bunun siyasi muhataplığı doğru bir yerden kurulmak zorundadır. Bundan siyaset gerekli çıkarımı yapmak zorundadır. Buradan hareketle gerekli yasal düzenlemeleri yapmak için, ara dönem yasalarını bir an önce hayata geçirmek için Meclis, önümüzdeki dönemi çok iyi değerlendirmelidir. En kısa zamanda ihtiyaç duyulan bu yasalar bir an önce hayata geçmelidir.
“Yargı paketi düzenlemesinin geç kalmaksızın Meclis’e gelmesi bu dönem için beklentilerimiz arasında”
Komisyonun bu kısa çalışması bize bunu net ortaya koymuştur. Artık Türkiye toplumu, halkları, emekçileri çözüm bekliyor. Çünkü herkes biliyor ki bu çatışma sona ermeden soframızdaki ekmeğin azalması devam edecek. Herkes biliyor ki bu çatışma sona ermeden işsizliğin son bulması mümkün değil, Türkiye’de huzurun tesis edilmesi, demokrasinin hayata geçmesi mümkün değil. O zaman buna son vermenin yolu, bununla ilgili adımların tam da Meclis’te atılmasını sağlamaktır. Bunun kadar önemli olan bir başka konu da infaz yasası olarak değerlendirdiğimiz, Türk Ceza Kanunu’nda, Terörle Mücadele Kanunu’nda, İnfaz Kanunu’nda yapılması gereken değişikliklerdir. Çok ciddi bir adaletsizlik var, cezaevleri sorunu çok ciddi boyutlarda, siyasi ve hasta tutsaklar hala cezaevlerinde. Bunun en temel nedenlerinden biri mevcut İnfaz Kanunu’dur. Bu kanunda yapılması gereken değişiklikler, geçen dönem yargı paketi kapsamında belli tartışmalarla gündeme geldi. Beklentimiz, bir an önce bu adaletsizliği ortadan kaldıracak İnfaz Kanunu’nu, TCK’daki ve Terörle Mücadele Kanunu’ndaki düzenlemeleri hayata geçirilecek bir yargı paketinin Meclis’e gelmesidir. Artık beklenti çok ciddi boyuttadır toplumda. Cezaevinde olanlar, aileleri ve bugüne kadar milyonlarca insana sirayet etmiş bir adaletsizliğin son bulması için bu yargı paketi düzenlemesinin geç kalmaksızın Meclis’e gelmesi de bu dönem için beklentilerimiz arasındadır.
“Meclis, başmüzakereciyle bir an önce müzakere zeminini yaratmalı”
Bu yasama yılında önümüzdeki 3 ay için değerlendirirsek bir taraftan hukuki düzenlemelerin yapılması, silah bırakanların hukuki güvencesi, siyasi hakları ve buna bağlı çatışma süreci boyunca yaşanmış olan mağduriyetlerin ortadan kalkması, bir yanıyla da yine İnfaz Kanunu’ndaki düzenlemeler, siyasi tutsaklıkların sona ermesi; Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ gibi Eş Başkanlarımız başta olmak üzere tüm siyasi tutsakların bir an önce özgürlüğüne kavuşması bizim öncelikli talebimiz. Bütün bunların merkezinde duran en önemli muhataplık da kuşkusuz İmralı’dır. Sayın Öcalan’ın baş aktör, baş müzakereci olduğunu unutmadan, bu süreçteki rolünü unutmadan bu muhataplığın bir an önce sağlanması ve bu sürecin hızlanması açısından ne denli önemli olduğunu bilerek hareket etmek gerekiyor. Bu, aslında bugüne kadar altını çizdiğimiz sorunların çözümü için atılabilecek en güçlü adımdır. Bu inisiyatifi alın, bu cesareti gösterin. Bugüne kadar güvenlikçi politikalara sığınmış, adeta Meclis’te bir vesayet sistemi yaratmış zihniyetten kurtulun. Güvenlikçi politikalarla yol almamız mümkün değil. Meclis, bu konuda özellikle müzakere aklıyla hareket etmelidir ve başmüzakereciyle de bir an önce müzakere zeminini yaratmalıdır.
Nasıl farklı bir yasama yılı bekliyorsak farklı bir bütçe de bekliyoruz. Başka bir bütçe olmalı. Yoksulluk üreten değil, yoksulluğu yöneten değil, yoksullukla mücadele eden bir bütçenin zamanı gelmiştir. Barış için bunca çaba varsa toplumsal barış için de bir çabayı ortaya koymak zorundayız. Bugün topluma baktığımızda adeta toplumsal barışı dinamitlemiş, ortadan kaldırmış bir bütçe anlayışıyla bugüne kadar geldik. Eğitimde, sağlıkta, ekonomide yaşananlar… Bütün verilere dönüp baktığımızda bütçeler adeta toplumu paramparça etmiş, sermayeye daha fazla rant sağlamak için. Savaşa bütçenin ayrılmasını istemiyoruz, biz bütçenin halka ayrılmasını istiyoruz.” (ANKA)