Çöl Mucizesinden 8 Ders: Dubai Bunu Nasıl Başardı, Türkiye Neden Hâlâ Başaramıyor?
01 Ekim 2025

Bir haftadır Dubai’deyim. İş görüşmeleri, enerji zirvesi konuşmam, ikili iş toplantıları… Ama her gelişimde olduğu gibi yine aynı şeyi düşünüyorum:

“Bir avuç çöl, nasıl oldu da dünyanın finans, turizm, teknoloji ve lojistik başkentlerinden biri haline geldi?”

Ne zengin yeraltı kaynakları vardı ne devasa nüfusu ne de köklü sanayi geçmişi… Ama bugün Dubai, Amerikalı ile Çinliyi, İsrailli ile İranlıyı aynı masada buluşturan, trilyonlarca dolarlık sermayeyi çeken, dünyanın en parlak beyinlerini mıknatıs gibi çeken bir merkez.

Geçen gün devasa Dubai Mall’da büyük puntolarla yazılmış bir metin dikkatimi çekti:

“The Eight Principles of Dubai” – Dubai’nin Sekiz Altın Kuralı.

Şeyh Muhammed bin Raşid el Maktum’un kaleme aldığı bu ilkeler, şehrin çölün ortasında bir dünya markasına dönüşmesinin reçetesiydi.

Okudukça aklım Türkiye’ye kaydı.

Ve şu soru zihnimden çıkmadı:

Neden biz, binlerce yıllık devlet geleneğimiz, bereketli topraklarımız, genç nüfusumuz ve muazzam potansiyelimize rağmen, Dubai kadar olamıyoruz?

Cevabı bulmak için o kurallara ve onların arkasındaki asıl güce bakalım.

1. Birlik Olmadan Vizyon Olmaz

Dubai’nin birinci ilkesi: “The Union is the Foundation” – Birlik temeldir.

Dubai kendisini BAE’nin ayrılmaz parçası olarak görür. Yerel çıkarlar her zaman ulusal çıkarların arkasındadır.

Bizdeyse hâlâ merkezle yerel arasında çekişme var. Belediyeler hükümetle didişiyor, şehirlerin vizyonu ulusal stratejiyle örtüşmüyor. Enerjimizi içeride tüketiyoruz.

Sonuç: Birlik olmadan vizyon kurulamaz. Biz hâlâ şehir-devlet uyumunu kuramadık.

2. Hukukun Üstünde Kimse Yoksa Sermaye Kalır

Dubai’de prens bile hata yaptığında yargılanır.

“No One is Above the Law” ilkesi sadece lafta değil, pratikte işler. Yatırımcı bilir ki hukuk herkese eşit uygulanır.

Bizdeyse yasalar kişiye göre esneyebiliyor. Bu da yatırımcıda güven kaybı yaratıyor.

Sermayeyi kaçıran yüksek vergi değil, keyfî hukuktur.

Sonuç: Hukuk güven vermezse yatırımcı kalmaz.

3. Siyasetin Değil Ekonominin Başkentiyiz

Dubai’nin hedefi siyaseti büyütmek değil, ekonomiyi büyütmektir.

“We are a Business Capital” anlayışıyla tarafsız bir yatırım ortamı yaratır.

Bizdeyse siyaset gölgesini her yere düşürüyor. Yönetim değişince strateji değişiyor, fonlar kesiliyor. Bu da dünyaya şu mesajı veriyor: “Tarafsız bir iş ortamı değiliz.”

Sonuç: Siyaset ekonomiye hizmet etmeli, tam tersi değil.

4. Kamu-Özel Sinerjisi Olmadan Büyüme Olmaz

Dubai’nin büyümesi üç sütuna dayanır:

•Güvenilir devlet,

•Rekabetçi özel sektör,

•Küresel ölçekte aktif kamu şirketleri.

Bizdeyse bu üçlü çoğu zaman birbirinin rakibi. Devlet özel sektörle rekabet eder, kamu şirketleri küresel oyuncu olamaz.

Sonuç: Uyum yoksa sürdürülebilir büyüme yoktur.

5. Toplumsal Uyum Refahın Şartıdır

Dubai’de 200’den fazla milletten insan barış içinde yaşar. Ortak değerler etrafında birleşilmiş bir toplumsal kimlik vardır.

Biz hâlâ “biz ve onlar” ayrımından kurtulamadık. İnanç, kimlik ve siyasi görüş üzerinden bölünüyoruz. Bu da yatırımcıyı uzaklaştırıyor.

Sonuç: Toplumsal uyum olmadan güvenli yatırım ortamı oluşmaz.

6. Çeşitlendirme Yoksa Kırılganlık Kaçınılmazdır

Dubai’nin stratejisi: Her üç yılda bir yeni bir ekonomik sektör yarat.

Bugün petrol gelirinin payı %5’in altında. Geri kalan finans, lojistik, yapay zekâ, uzay teknolojisi…

Biz hâlâ aynı sektörlere bağımlıyız. Krizde yine inşaat ve tüketime sarılıyoruz.

Sonuç: Yeni motor eklemezsen, eski motor seni yolda bırakır.

7. Yetenek Yeni Çağın Petrolüdür

Dubai en parlak beyinleri çekmek için vergi politikasından eğitim altyapısına kadar her şeyi ona göre ayarlıyor.

Nüfusun %90’ı yabancı ama sistem kusursuz işliyor.

Bizde ise her yıl binlerce yetenekli genç yurtdışına gidiyor. Liyakat yerine sadakat aranıyor.

Sonuç: Yetenek olmadan kalkınma olmaz.

8. Gelecek Nesiller İçin İnşa Etmek

Dubai, petrol gelirlerini harcamak yerine fonlara ve şirketlere yatırdı.

Petrol fiyatı düşünce bile şehir sarsılmıyor çünkü geleceğe yatırım zihniyeti var.

Biz hâlâ günü kurtarmanın peşindeyiz. Popülist harcamalar, kısa vadeli teşvikler, uzun vadeli plan eksikliği…

Sonuç: Liderlik bugünü değil, yarını inşa etmektir.

Gelin dokuzuncu kuralı da ben ekleyeyim: Vizyoner Liderlik ve Liyakatli Kadrolar

Tüm bu ilkelerin arkasında görünmeyen ama belirleyici bir gerçek var: karizmatik, vizyoner ve icracı liderlik ile liyakatli kadrolar.

Şeyh Muhammed sadece bir vizyon koymadı; o vizyonu onlarca yıl adım adım hayata geçirdi.

Ve bunu sadakat değil ehliyet temelinde seçilmiş kadrolarla yaptı.

Kadro değişse de strateji değişmedi. Kurumsal hafıza ve icra kültürü hiç kopmadı.

Türkiye’nin en büyük eksiklerinden biri tam da bu.

Planlar iyi ama takip zayıf. Stratejiler var ama uygulama kültürü eksik. Kadrolar liyakate göre değil sadakate göre belirleniyor.

Gerçek dönüşüm, güçlü liderlik ve profesyonel ekiplerle mümkündür.

Çöl Bunu Başardıysa, Biz Neden Başaramayalım?

Dubai küçük bir şehir devleti, biz devasa bir ülkeyiz.

Ama mesele büyüklük değil; mesele vizyon, istikrar, kurumsallık ve ilkeler.

Çölün ortasında bir küresel merkez kuranlar bunu mucizeyle değil, bu 9 ilkeye sadık kalarak başardı.

Biz ise hâlâ potansiyelimizin gölgesindeyiz.

Belki artık şu soruyu sormanın zamanı geldi:

Onlar çölü küresel merkeze dönüştürdü. Biz neden bereketli topraklarımızda hâlâ potansiyelimizin esiriyiz?

Cevap basit:

Çünkü onlar ilkelerine sadık kaldı, biz ilkelerimizi günlük siyasete ve kısa vadeli hesaplara feda ettik.

Bunu değiştirmedikçe Dubai’nin altın kuralları bizim için hep bir “öğüt listesi” olarak kalacak; bir “başarı reçetesi”ne dönüşemeyecek.

ÇOK OKUNANLAR