İyi insan olmak…
Ne kadar basit, ne kadar çok tekrarladığımız bir söz. Ama aslında ne kadar zor, ne kadar emek isteyen bir yolculuk. Öyle bir yolculuk ki, insanı yalnızca başkalarına karşı değil, en çok da kendine karşı dürüst olmaya zorlar.
Hasan Âli Yücel’in “İyi Vatandaş, İyi İnsan” kitabını gençliğimde okumuştum. O günden beri başucumda durur; zaman zaman yeniden açar, satırlarının altını tekrar çizerim. Çünkü bu kitap, bir ömür boyu peşinden gidilmesi gereken bir ideali hatırlatır: İnsan olmanın ve iyi insan olmanın ne demek olduğunu.
İyiliğin Başlangıcı: Kendine İyi Olabilmek
İyi insan olmanın ilk şartı, kulağa şaşırtıcı gelebilir ama, kendine iyi olmaktır.
Kendine karşı merhameti, sabrı ve sevgiyi öğrenememiş birinin başkalarına gerçek anlamda iyi olması mümkün değildir. Çünkü içi kırık olan dışarıya da kırıklık taşır, kendini sevmeyen kimseyi de sevemez.
Kendine iyi olmak; hatalarını kabul edebilmek, geçmişiyle barışabilmek, kusurlarını kabullenip onlardan ders çıkarabilmektir. Bedenine, zihnine ve ruhuna özen gösterebilmektir. İç sesini susturmayı, kendine nazik davranmayı bilmektir. Bu bir bencillik değil; tam tersine, iyiliğin kök salacağı toprağı sağlamlaştırmaktır.
Tıpkı bir ağacın güçlü dallar verebilmesi için köklerinin sağlam olması gerektiği gibi, insanın da etrafına iyilik yayabilmesi için önce kendi iç dünyasında barışı kurması gerekir. Kendini tüketen biri başkasını besleyemez. Kendine acımasız davranan biri başkalarına merhamet gösteremez. Kendisini küçümseyen biri, başkasını yüceltmeyi bilmez. Bu yüzden iyiliğin ilk halkası daima insanın kendi içindedir.
İyilik Halkası: En Yakından Başlayıp Dünyaya Yayılır
İyilik bir taşın suya düşmesiyle oluşan halkalar gibidir; merkezden dışa doğru genişler.
Önce kendine, sonra ailene iyi olursun. Ardından dostlarına, akrabalarına… Sonra hiç tanımadığın insanlara. Sana yemek getiren garsona, mahalleni temizleyen çöpçüye, çocuklara hayatı öğreten öğretmene, sokaktaki bir kediye, komşunun yaşlı annesine…
İyilik, bir davranıştan çok bir bakış açısıdır. Her insanda, her canlıda ortak bir kader olduğunu hissedebilmektir. Çünkü hepimiz bir zincirin halkaları gibiyiz; biri kırıldığında diğerleri de eksik kalır.
Bir gün sofranda yemeği servis eden garsona gösterdiğin saygı, ertesi gün sokakta yardıma ihtiyacı olan birine el uzatmana dönüşür. Ve bir bakarsın, fark etmeden bir dünyayı değiştirmişsindir.
Bazen bir çocuğun gözlerindeki ışıltı, bazen bir yabancının yüzündeki gülümseme olur bunun karşılığı. Bazen de sadece kendi vicdanının sessiz alkışı. Ama mutlaka bir yerlerde, bir şey değişir.
Kötülükle Yüzleşince de İyi Kalabilmek
İyi insan olmanın en zor yanı, kötülüğe rağmen iyiliği terk etmemektir.
Çünkü iyi insan çoğu zaman “insan sarrafı” değildir. Kolay inanır, kolay güvenir, kolay incinir. Bir bakışta kimin ne olduğunu anlamaz. Ta ki ihanete uğrayana, ayağının altından halı çekilene kadar…
Ve işte o anda gerçek sınav başlar:
Ya bu deneyim insanı sertleştirir, kabuğuna çeker, dünyaya öfke duyan biri haline getirir… Ya da bu yara sayesinde olgunlaşır, iyiliğini daha bilinçli bir zemine taşır.
Gerçek iyilik, kötülükle temas ettikten sonra bile ondan bulaşmamayı başarabilmektir. Başkalarının karanlığının, kendi ışığını söndürmesine izin vermemektir. Çünkü başkalarının kötülüğü, bizim kim olduğumuzu tanımlamaz. Biz nasıl davranacağımızı kendimiz seçeriz. Ve bu seçim, karakterimizin özünü belirler.
Kötülüğe kötülükle karşılık vermek kolaydır. Ama kötülüğe rağmen iyi kalmayı başarmak, işte bu gerçek bir güçtür. Bizi sıradanlıktan ayıran, insan yapan da budur zaten.
Küçük İyiliklerin Büyük Değeri
İyilik çoğu zaman büyük sözlerle, görkemli adımlarla değil, küçük ama samimi davranışlarla hayat bulur.
Bir gülümseme, bir teşekkür, bir özür, bir selam…
Belki fark etmezsin ama bunlar bir başkasının gününü, hatta hayatını değiştirebilir.
Ve iyilik bulaşıcıdır. Birinin sana yaptığı küçük bir iyilik, senin de bir başkasına iyilik yapma isteğini tetikler. Böylece görünmez bir zincir halinde yayılır. Bu yüzden her birimizin attığı en ufak adım, hiç tanımadığımız insanların hayatında yankı bulabilir.
Bir öğretmenin sabrı bir öğrencinin kaderini değiştirir. Bir yabancının selamı bir insanın yalnızlığını hafifletir. Bir dostun dinleyişi bir kalbin yükünü hafifletir. Hayat bu küçük ama anlamlı dokunuşların birikimidir aslında.
Her Gün Yeniden Seçilen Bir Yol
İyi insan olmak bir varış noktası değildir. Bir kez ulaşıp rahatlayacağın bir mertebe değil, her gün yeniden seçmen gereken bir yoldur.
Her sabah uyandığında, “Bugün de iyi bir insan olmaya çalışacağım” diyebilmektir. Bazen başarırız, bazen tökezleriz. Ama önemli olan, düştüğümüzde yeniden kalkmak ve o yolu yürümeye devam etmektir.
Çünkü iyi insan olmak, hayata, insana ve kendimize dair bir söz vermektir:
Ne olursa olsun, kötülüğün kolay yoluna sapmayacağım. Dünyayı daha yaşanabilir kılmak için küçük de olsa bir şey yapacağım. İnsanların karanlığına değil, kendi ışığıma tutunacağım.
Belki de sonunda mesele sadece “iyi insan” olmak değil…
İyiliğin mümkün olduğuna inanmayı sürdürmek ve o inancı hiç kaybetmeden yaşamak. Hasan Âli Yücel’in dediği gibi, “İyi vatandaş olmanın yolu, önce iyi insan olmaktan geçer.”
Ve iyi insan olmak, bu hayatta sahip olabileceğimiz en büyük onurdur.