Hayatımı yazsam roman olmaz
06 Ekim 2025

Her birimizin hayatı iniş çıkışlarla dolu. Kırılma noktalarımız, yıllar ve deneyimler arttıkça çoğalır. Zorluklar, engebeler, uçurum kenarlarından dönüşler… İş görüşmesinde batırmalar, yanlış insan seçmeler, hatta listeyi işten atılmalara kadar uzatabiliriz. Hâlâ iyi bir konumdaysak, aldığımız doğru kararlar da bizi hayata döndürmüş ve farklı bir konuma getirmiştir.

İşte o kadar. İş hayatında ya da girişimcilik dünyasında hemen hemen herkesin başına bunlar gelmiştir ve gelecektir. Ama bu hikâyeler bize çok özel gelir. Önce kendimize, sonra da yakın çevremize anlatırız. İyi işler yaptıkça, iş sonuçlarını etkiledikçe ve diğerlerini geride bırakıp ilerledikçe anlatacak konularımız çoğalır. Özellikle iş hayatında bir yerlere geldiysek, işe başlayan her takım arkadaşımız ya da girdiğimiz her yeni şirket bizim başarı öykülerimizi bilmek zorunda kalır.

Aslında içine girdiğimiz topluluklar bizim hikâyemize benzeyen insanlardan oluştuğu için hikâyeler de birbirine çok benzer.

Her birimiz bir diğerine fısıldarız:

“Hayatını yazsana, roman olur.”

“Yok, önce sen yaz. Seninki daha çok satan roman olur.”

Ama aslında hepsi birbirine benzediği için haber ve roman değeri yoktur. Yani hayatımızı yazsak, roman olmaz. Çok sayıda biyografi kitabı ile karşılaşıyorum. En çok rastladıklarım ise, takım olarak yaptıklarından çok, patronlarıyla nasıl çalıştıklarını anlatan üst düzey yöneticilere aittir.

Hangi başlıklar kitap konusu olmaz?

Kitaptaki içerikler; takımla beraber hedef koyma, zorluklara göğüs germe, zor bir durumda öne çıkma ve risk alma üzerine değildir genelde. Patronla beraber yapılan seyahatler, alınan kararlarda ya da ziyaretlerde yanında bulunma, en zor kararlarda patronu nasıl etkilediğimiz konuları daha ağır basar. Oysa bu başlıklar bir kitap konusu değil; aksine gelecek nesillerin “Nasıl iyi yönetici olamayız?” sorusuna örnekler teşkil edebilir.

Yaş ve pozisyon ilerledikçe; yani müdür, direktör, CEO oldukça:

Önceliğimiz sadece kendi hayat kalitemizi yükseltmekse,

Tek derdimiz çocuklarımızı iyi okul ve işlere sokmaksa,

Mutlu etmemiz gereken ilk ve tek paydaş patronsa,

Başarı sadece iş sonuçları ve rakamlardan ibaretse…

Bu yazdığımız kitaplar satmaz.

Eşe dosta dağıtmak için belki bir baskı yaptırırız. Hatta hikâyemizi kendi çevremiz ve içinde bulunduğumuz dernek ve topluluklar dışında anlatacak kimse bulmamız da kolay olmaz. Belki nezaketen sizi dinleyecek arkadaş çocukları ya da anne-baba veya kuzenleriniz olabilir. Zaten tanımadığımız okul ve topluluklardan gelen davetler ve orada gelebilecek sorular bizi kaygılandırır. Bize benzemeyen ve bilmediğimiz konularda bilgili insanlarla karşılaşmaktan da çok mutlu olmayız.

Bir üniversiteye konuşma için davet edildiğimizde ve kurumsal ekip şirket markasını iyileştirmek için katılmamızda ısrar ettiğinde, zorla gideriz. Ama anlatacaklarımız kendimizle ilgili değil, şirketle ilgili olur. İçeriği ve konuyu biz seçeriz. Onlardan gelen başlık ve konu önerilerini reddederiz. İsmimizden önce pozisyonumuzu yazarız. Yanımızda kurumsal ilişkiler müdürü olmadan adım atmayız. Konuşmanın başında soru almayacağımızı peşinen belirtiriz. Konuşma sonunda birikmiş toplantıları bahane ederek 5 dakika dahi gençlerle yan yana gelmeyiz.

Şirketler kapanır, markalar satılır, unvanlar devredilir. Ama yarattığınız gerçek etki hiç silinmez. Oysa yapabileceklerimiz ve potansiyelimiz bunlardan çok daha büyük. Üniversitede yaptığınız bir konuşma sonrası bir sohbette, şirkete yeni başlamış kişilerle yapacağınız bir buluşmada, LinkedIn’de size gelen bir mesaja vereceğiniz cevapta bile sizin deneyiminizden beslenecek çok sayıda geleceğin yöneticisi olacaktır.

İnanın bu da sizi iyi hissettirecektir. Toplantılara, konuşmalara gittikçe gidesiniz gelir. İşinize, ekibinize, düşünme şeklinize, hatta ailenize davranış biçiminize olumlu etki eder. İş hayatında bizim yaptıklarımızdan çok, bizden sonrakilere bırakacağımız iyi miras çok daha büyük bir etki yaratacak. İyi insan, iyi yönetici ve iyi takım arkadaşı olmak en büyük derdimiz olmalı. Yapabileceklerimizin farkına varıp enerjimizi ve bilgimizi gerçek meselelere kanalize etmeye başladığımızda, romanın ilk sayfaları için malzeme çıkmaya başlamış demektir.

ÇOK OKUNANLAR