Bu hafta Nobel haftası. Dün Tıp Ödülü açıklandı, ödülü Mary E. Brunkow, Fred Ramsdell ve Dr. Shimon Sakaguchi paylaştı.
Her yıl Nobel ödülü son derece önemli konulardaki çığır açıcı buluşlara veriliyor ama bu üç doktorun aldığı ödül, neredeyse hepimize bir yerinden dokunan bir konuda.
Konu şu: Vücudun kendini savunma sistemi (immün sistem) hakkında okuduğunuz bütün haberlerde “T hücresi” isimli bir şeyden söz edildiğini görüyosunuz.
Gerçektem de bu hücreler çok önemli; çünkü vücutta görülen bir “yabancı” hücreye gidip onun yabancı olduğunu ve yok edilmesi gerektiğini belirleyen hücreler işte bu T hücreleri.
Bu hücreler bazen fena halde yanılıyorlar, vücudun normal ve sıradan hücrelerini “yabancı” sayıyor, ona saldırılmasına neden oluyorlar. İşte böyle durumlara “oto-immün hastalıklar” adı veriliyor. Mesela romatizma böyle hastalıklardan en yaygın olanı. Pek çok allerjinin de oto-immün hastalık olduğunu biliyoruz.
Oto-immün hastalıklar gerçekten büyük baş belası. İçlerinde ölümcül olanlar da var, hayatı çekilmez hale getirenleri de var.
Ama bir de tersi durum var: Kanser hücreleri ne yapıyor yapıyor, kendilerini bu T hücrelerine “dost hücre” olarak göstermeyi başarıyor. Dolayısıyla vücut kansere saldırmıyor, kanser de istediği gibi yayılıyor ve sonunda bizi öldürüyor.
İşte Nobel kazanan bu üç bilim insanının çalışmalarının merkezinde bu T hücreleri var. Ne oluyor da T hücresi vücudun kendi doğal hücrelerine bazen saldırıyor? Veya tam tersi, ne oluyor da kanserli hücre kendini T hücresinin saldırısından korumayı başarıyor? Arkadaki genetik mantık veya genetik arıza ne?
İkisi Amerikalı ve biyolog, biri ise Japon ve doktor olan üç isim, 1970’lerden beri bu T hücrelerini çalışıyorlar ve onlar sayesinde insanlığın bu konudaki bilgi dağarcığı çok genişledi.
Örneğin artık bazı kanserlere karşı özel genetik yöntemlerle bu T hücrelerinin harekete geçmesi ve o kanseri yok etmesi sağlanabiliyor. Hepsi bu üç kişi sayesinde.
Elbette daha gidilecek çok yol var ama bu yılki Nobel Tıp Ödülü sahiden hak edilmiş bir ödül.